- 634 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Elifin Ölümü / Onun ağzından bir
Bu saplantı ne zaman başladı ne zaman geçer bilmiyorum. İçten içe onu daha çok sahipleniyorum.
Herşeyin nasıl başladığını nasıl ilerlediğini ince ince bilsemde nasıl biteceğini bilmiyorum.
Tekrar karşılaşmak yıllar sonra tanıdığınız hatta uzun süreli tanıdığınız birini görmek içinizde çok farklılıklar yaratır bazen.
Bende ki tüm reaksiyonlarda aynen bu şekilde başladı.
Yıllar sonra Tesadüfende olsa Serdalı görmüştüm.
Liseden sonra çoğu insanla bağınız kopar unutursunuz genelde çok şeyi.
Bende çok şeyi unutmuştum onuda unutmuştum aslında.
Unutmalı mıydım tabiki hayır ama Üniversite dedikleri o yerin içinde özgürlük sandığınız şeyle tanışınca birçok şey unutulur.
Lisedeki Serdal nasıldı onu tekrar gördükden sonra tekrar ve tekrar hatırlamaya çalışıyorum. Eğlenceliydi sıcak kanlı aynı zamanda çabuk sinirlenirdi o zamanlar bu sinirlenme işini saçma bulsamda bunun hormonlarla ilgili olduğunu öğrenince saçma değil komik olduğunu düşünüyor insan. Bana hiç sevgili gözüyle bakmadığını düşünüyorum onun gözü hep Gözde deydi. Ha bu benim umrumda değildi ancak bir erkek hele aynı ortamdaki tüm herkes ergenken bir kıza daha çok ilgi gösteriyorsa içten içe kıskançlık hissedersiniz.
Hatırladığım onun kendi gazetesini çıkardığıydı okul gazetesi şeklinde değil tabiki. Kareli ortalı büyük boy defter sayfalarından oluşan bir gazete. Sınıftaki kişiler ve kimi hocalar hakkında komik ve hayali paragraflar oluştururdu genelde. Tek nüsha olduğu için elden ele okulu dolaşan gazete kaybolur Serdal da bütün okulda fellik fellik gazete arardı. Aynı sınıfta olmanın artı yönü gazeteye ilk ulaşanlardan olmaktır o sayfalar sayesinde az gülmedim.
Yine hatırladığım bir olay şiirdi Gözdenin sırasının altında Serdalın ona yazdığı bir şiiri bulmuş ve almıştım. Kendimin miş gibi
sonra kayboldu tabiki o şiir ama işte ne kadar saçma olursa olsun. Ergenliğinizin doruğunda iböyle şeyler sizi fazlasıyla etkiliyordu yada bizim kuşağı hala etkilemenin yolu şiirdi.
Daha birçok küçük ayrıntı olsada Serdal hakkında aklımda lisedeki o ergen genç ilk bu halleriyle gözümün önüne geliyor…
Onu Liseden sonra ilk görüşüm ise şöyle idi
Yıllar sonra balıkçılara oturmuş Denizle sohbet ediyor eskilerden konuşuyorduk yine aynı liseden ve aynı sınıftan ortak arkadaşımızdı Deniz. Onun Serdal ile bağlarını koparmadığını biliyordum zaten. O gün Serdalın annesini iki hafta önce kaybetmiş olduğunu Deniz anlatmıştı bana. O cenazeyede katılmıştı.
Ben ise
Nişanlımdan henüz ayrılmıştım dört ay önce aslında nişanı ben atmıştım. Hem onu hem kendimi aldatmamak için yanlışa düşmeden bitirmiştim herşeyi. Üniversitede iken bir sevgilimi aldatmıştım çocuğun bunu duyduktan sonraki bunalıma girişini ve yaptıklarını izlemiş vicdanımla her an yüz yüze gelmiştim. Zaten çok değil dört erkekle çok yakın oldum. Biri Lise sondaki ergen aşkım sonra üniversitenin ilk zamanlarındaki bir heyecan. Ardından aldattığım çocuk ve nişanlım zaten o çocuğu terk ettiğim nişanlım ile aldatmıştım.
Herkes beni yargılamaya kalkacak olsada bu yaptıklarımı gizleyip bakire havalarına girmeyeceğim. Kızlık zarı diktirme ameliyatlarıyla bakire rolü yapanlardan kat kat daha temizim ben. Vicdanımla yüzleştim ve bunun etkisiyle yıllarca asla mutlu olamayacağım bir adamla nişanlanıp daha mutsuz bir evlilik hayatının hayallerini güzel olacakmış gibi kurup durdum.. Mutsuzluğumun bitmesi için ayrılığa karar vermiş ailelere rağmen nişanı atmış saçlarımı kestirmiş ve akıllı bir sarışının asla yapmaması gereken şeyi yapıp siyaha boyatmıştım.
Denizle yarım saat oturduktan sonra hastalanma ihtimalim olduğunu anlayıp hızlıca ondan izin isteyerek evin yolunu tutmuştum. Yolum uzun sayılabilirdi balıkçılardan deprem anıtına kadar yürümem gerekiyordu sonuçta. Ancak bu halde minibüse binemezdim bir sorun olursa minibüste rezil olamazdım kimseye.Henüz arabamda yoktu.
Hızlı hızlı yürümek en iyisiydi üzerimdeki siyah ve kırmızı desenli hırka yolda saklardı beni her ihtimale karşı beyaz pantalon giymek gibi bir aptallığı yapmamış olsaydım keşke.
Hızlı adımlarla yürürken arkamdan gelen bisikletlinin sesi ile irkildim. Tınısı çok hoştu ama o sinirliydi bisiklet yoluna girmiştim haklıydı da aslında.
Yanımdan geçerken yüzüme bakarak
- Burası bisiklet yolu kurallara uyun en azından diye söylenip gitti
Söylendi ama bir sorun vardı çünkü bu Serdaldı kıvırcık saçlarının o kendine has tarzı yüzünden tanımıştım onu. uzadığında bonus olamayan ama kendine has bir havası olan bonus. Lisede iken yazlarıda onu arada görür uzattığı saçlarına bakıp gülerdim.
Lakin o beni tanımamış hatta azarlayıp uzaklaşmıştı bile yanımdan.
Aynı yoldan geri dönmesi için dua ederek sinirle yürümeye başladım. Henüz eski gazinonun oraya varmıştım ki bisikletli yani Serdal bisikletin tekeriyle uğraşıyordu. Yanına vardığımda gülerek
- Güzel bir kadını haşlarken ikinci kez düşünürsünüz artık bidaha ki sefere kafanız kırıla bilir
- Git başımdan kadın hem suçlu hem güçlü diye cevap vermesi daha da sinirimi bozmuştu.
Serdalsa Serdal umrumda mıydı sanki öküzün önde gideniydi üstelik okumak vb onu yumuşatmamış içine bolca ukalalık eklemişti. Hızlıca yoluma devam edip eve doğru yürümeye başladım. Ona bir hesap soracaksamda bu halde olmazdı. Serdalı gördüğümü kimseye anlatmamaya karar vermiştim ona kendimi ben hatırlatacaktım.
Eve vardığımda soyunup dökünüp duşa girdim haklıydım yine kanıyordum. Gerçi çocuk istemiyor hatta uterus aldırma ameliyatlarını araştırıyordum. Annem ve babam ben nişanı atıp Yalovaya geri döndükten sonra her emekli varlık gibi egeye yerleşmiş.
Beni bu koca evde bırakmışlardı. İnsanı anne babası bile yalnız bıraka bilirken bende Serdalın beni tanımamış olmasına kızarak ona kendimi hatırlatmak için plan yapabilirdim.
Duşta hem kanıyor hemde boya akıtıyordum. Sevilmemişlik duygusu aslında yıllar önce etime sonrada iliklerime işlemişti. Hiçbir zaman ılık suda duş almadım ben yıllardır üşüdüğüm için denize bile girmiyorum. Bunu kimileri kansızlığa bağlasada böyle bir şey olmadığını aslında üşüyenin bedenim olmadığını doktorlar harici kimseye anlatamadım. Depresyon dedikleri ile ilk olarak üniversitede tanıştım annemin ve babamın bana kurdukları o toz pembe dünya bir haftada yıkıldı.
Okullarımıza başlarken birbirimizi hep seviceğimize yemin ettiğimiz lise aşkım beni terk etti.
İki ay sonra onunla aynı şehirde olan kuzenimle sevgili olduğunu öğrendim. İki ay ağladığım insan ailenim tüm kızlarını elden geçirmeye yemin etmişti muhtemelen.
Akrabalık ne demek sorusunun asıl cevabı buydu belkide yani kan bağınızın olması ne ifade edebilir. Allah razı olsun benim annem ve babam çok iyi insanlardır. Ama anne ve babalar dahi bir hevesle dünyaya attıkları çocuklarına cehennemi yaşatabilirken. Kuzenimin umrunda değildi tabiki benimde o çocukla sevgili olmuş olmam..
Sonrası peşi sıra geldi zaten bu olaydan sonra tek hedefim okulum olmuştu.
İki ay sonra biraz ilgi ve sevgiye benzer şeyler hissedince birden bire kapıldım yine aşk denen sızılı şeye. Dünyada ki erkeklerin en önemli amacı olan kızlığımı iki hafta içinde kaybetmiştim. Aslında açık konuşmam gerekirse buna pişman olmamıştım sevdiğim biri ile olmuştu bu daha açığı beni seven bir adamla. Tabiki buda bir hayaldi önce ilgi azalmış sonrada yarım bırakılmıştım. Erkek olup böyle bir halde kalsam penisimi kesip atardım. Ama işte vajinanızı kesip atmak biraz zor olur biyolojik olarak çok zordu bu.
Farklılık yada marjinallik olarak görmüyorum aslında bu düşüncelerimi hayalleri bir inilti için darmadağın edilen hangi kadın bunu hayatının bir noktasında düşünmemiştir ki.
Yine yarım yine tek anneme ve babama birşey göstermemek için sahte gülüşlere emanet bir yüze sahip genç kadın hallerime dönmüştüm. Tekrar okuluma sarıldım iyi olacaktı en iyi seçilen değil seçen olabilmek gerekti ve kuralları koyan olmanın gereği buydu. Anti depresanlarım ve ben mutluyduk. Gerçekten mutluydum antidepresan etkisi sevgi etkisi ile eş değerdir bence. İkiside gerçekleri unutturur size sahte bir dünya yaratmanız inanmanız için fırsat sunarlar.
Sonra birgün seçen oldum yakışıklı hatta çok yakışıklı yüksek lisans öğrencisini kendime istedim ve aldım. Aslında içten içe egomun istediğini yapmış yine kendimi kandırmıştım.
İçinin güzelliği dışa yansımış derlerya öyle biriydi o.
Saatlerce onu dinlerdim ilk zamanlar herşey çok güzeldi harikaydı da diyebiliriz. Eğlenceliydi bilgiliydi saatlerce konuşsa sıkılmazdınız. Fazla beraber olmazdık hatta çok az buna biz iki ayda birde diyebiliriz oda belki . Zamanla içinizde birşeyler eskimeye başlar mı eskiyor işte heyecan yitiyor nasıl yitiyor kişi nasılsa ona aitsiniz diye ilk günkü özeni göstermiyor size. Sohbetleriniz azalıyor kahvaltılarınız veyahut yemekleriniz sessizce geçiyor. Evet susmakda bazen iyidir ama herşey gibi bunun fazlasıda zararlıdır. Antidepresan etkisi gösteren sevgi biryerden sonra sizi anti depresana mahkum edebilir. O yüksek lisansını yapıp şehirden ayrılınca görüşmelerimiz daha da azalmaya başlamıştı. Konuşuyor hala planlar yapıyorduk sonra birgün bir hata yaptım bir başkasını öptüm sadece anlık bir öpüşmeydi. Vicdanımı sustura mıyordum bir ayda üç kilo vermiş ve hiçbirşey yapamaz olmuştum. Birgün o yani Samet doğum günümde süpriz yapmak için çıkıp geldiğinde bunu ona söyledim önce bir tokat yedim.Babasının bile vuramadığı ben ilk kez bir erkekten tokat yemiştim. Gururum falan incilmedi aslında tokat beni kendime getirdi hayatı kabullenip onunlayken öptüğüm çocukla görüşmeye başladım. Onun kadar mükemmel olmasada evlenilecek erkek kategorisine giriyordu oda bana göre. Hayatın öğrettiği gibi okulu bitirince hemen olmasa bile iki üç seneye evlenip sonra bir çocuk yapmayı planlamıştım bile.
Bu sırada ben hem okul hem hayaller yuvarlanıp giderken birgün Samet ağlayarak beni aradı yalvarıyordu ona dönmem için yada onun bana dönmesi içim farkeden bir şey yok sonuçta.
Bu süreç günlerce sürdü arada onu tanıyanları arıyor halini soruyordum. Ne hale gelmişti böyle bunların hepsinin sebebi ben miydim. Keşke hiç ağlamasaydı yada ağlasa ama bunu tekrar ettirmeseydi. O ağladıkça kendimi daha da geri çekiyordum. Bir yıl boyunca sürmüştü resmen bu süreç.
Sonra benden vazgeçti iyiki geçti yoksa asla gelemezdim kemdime.
Kalan iki yılda öyle böyle geçince yüksek lisans denen mereti yapmak istedim.
Bir şekilde kurtulmak istemiyordum bu eğitim keşmekeşinden başladım ama bana verilen eğitimin hiçbir farkı yoktu lisanstan. İstedikleri ve yaptırdıkları derken yüksek denen şeyi aslında hiç yükseltemeden bitirdim hocalar he diyor biz he diyorduk. Hiçbir özgün fikrinizin olmasına izin yoktu.
Sonra Mertle nişanlandık ben üniversiteyi okuduğum şehirde iyi kötü bir iş buldum ( babamın sayesine) Mertte yurt dışına giderek daha fazla kazanmaya karar verdi iki yıl içinde ikimizde para biriktirip ailelerimizden hiç yardım almadan birşeyleri halledecektik sözde. Ben öyle ahım şahım bişey kazanamasamda Mert çok iyi kazanıyordu.
Hani şu hayallerdeki miktarları belkide. Ancak sorun şuydu Mert parayı daha çok kazandıkça bende onun için satın alınabilecek birşeye dönüşüyordum. Her ziyarete geldiğinde birşeyler alıyor ve bana birşey aldığında daha talepkar oluyor. Ve üzerimde daha çok etkisi olması gerektiğini düşünüyordu. Bunu açık açıkda söylüyordu ona daha çok ilgi duymam daha çok sevmem daha arzulu sevişmem. Adam iki hediye alınca kendini yaratıcı yerine koymuştu resmen.
İlk zamanlar hediyeler hoşuma gidiyordu evet ama zamanla hoşa gidenin bazen ne kadar boş olduğunu anlamakla geçirdim zamanı. İnsanoğlu parayı eline alınca küçük dağları yarattığını düşünüyor.
Onunla ayrılığımız yine para yüzündendi onun yurt dışına gidişinin ikinci yılı idi ve ben artık gelmesini istiyordum. Çünkü artık evimi kurmak kendi yuvama kavuşmak istiyordum. Yuva kavramını bile onun gelişine bağlamıştım. Birgün çıkıp geldi ben onun temelli geldiğini düşünerek planlar yapıyor birşeyler beğeniyor hayalini kurduğum çok şey vardı aslında
ta ki o.
Geri döneceğini ve bir yıl daha para biriktireceğini söyleyene kadar. Bu bir özür değil emirdi ben gideceğim ve sen beni uslu uslu bekleyeceksin demekti.
Hiçbir şey söylemeden onun bu isteğini kabul ettim
Gece yatağa girdiğimde ondan tamamen soğuduğumu kurduğum hiçbir hayali istemediğimi fark ettim.
Boş bir rüya idi herşey toz bulutu dağılmıştı onu istemiyor olmamın asıl sebebi aslında kurduğum ev, yuva, çocuk, düğün gibi şeyleri istemiyor oluşumdu.
Sabah erkenden kalkıp çok güzel bir kahvaltı hazırladım. Uyanıp kahvaltıya oturduğunda para kazanıp neler yapacağımızdı konuştuğu konu para lafının geçmediği bir paragrafı yoktu.
Üstelik benim kazancımla dalga geçip sen kuaför makyaj paranı kazansan yeter diyerek kahkaha atıyordu.
Karnımızı doyurup keyif çaylarımızı içmeye başladığımız sırada yüzüğümü çıkarıp masaya koydum.
Yine hiçbir söz söylemeden bu işi bitirmeyi öyle çok isterdim ki oysa onun kafası kazandığı para ile öyle çok meşguldu ki bunu fark etmemişti bile.
- Mert bana bakarmısın diyerek onu ikaz ettiğimde umursamaz bir halde
- Efendim
- Bu iş bitti
- Hangi iş kahvaltı mı evet bitti farkındayım
- Hayır ikimizin arasındaki iş
- Anlamadım
- Mert nasıl anlamadın bitti ayrılmak istiyorum
- Hmm niye
- İstemiyorum senide paranıda beni değil parayı seviyorsun sen
- Elif parasız yaşayamayız benim derdim bize daha iyi bir yaşam sağlamak.
- Daha iyi yaşam ne demek Mert nasıl oluyor o daha iyisi. Böylede iyi yaşamıyor muyuz.
- İyi bir ev mümkünse bir villa iyi bir araba iyi bir iş iyi giysiler iyi yemekler insanların coğunun ulaşamadıklarına ulaşma lüksü iyi yaşamak budur
- Kalsın Mert o iyi yaşam bana uygun değil ben öyle çok yüksek bir yerde değilim olmakta istemiyorum sana kalsın
- Emin misin
- Evet
- Sonra pişman olursan geri dönmem
- Pişman olmam ben olursamda sakın dönme sen
- İyi zaten senden sıkılıyordum iki üç kerede aldattım seni. Zaten sende başkasını aldatıp bana gelmiş bir Fahişeydin hakettiğin bu
- Lütfen çık evimden Mert
- Sana aldığım hediyeleri alayım madem bu iş bitti onların parasını ben vermiştim sonuçta
- Paran batsın Mert diyerek daha önceden hazırladığım eşyaları eline tutuşturup onu kapı dışarı ettim.
İyi kide bir yıl daha kalmak istemişti yurt dışında her anlamda hayatımım en büyük yanlışı bu adamdı ve ben onunla evlenecektim neredeyse.
Bu pazarlıklardan planlardan hayallerden yaşamın bana sunduklarından iyice içim dışıma çıkmıştı.
Önce îşten ayrıldım yıllardır aldığım herşeyi satarak anneme nişanı attığımı ve Yalovaya döneceğimi söyledim.
Ben babamn ne diyeceğini merak ederken asıl sorun annemdi hayatımın fırsatını kaçırmıştım ona göre böyle talibi nasıl bırakırdım aptaldım ben. Keske üç yaşına gelmeden ölen kardeşim yaşasaydı.
Annem beni doğuran kadın hayatımın en zor anlarından birinde kızını istemiyordu resmen allak bullak olmuştum.
Eve dönüpte beraber ilk akşam yemeğimizi yerken aylar sonra annem yeniden başlamıştı benim aptal olduğumu yüzüme vurmaya
Yıllardır anneme bir kere bile bağırdığını duymadığım babam sessizce bizi izlerken bir anda patlamıştı anneme bağırarak
- Nesrin yeter bir daha sakın bu konuda ağzını açma eğer bir daha kızıma böyle yapacak olursan seni boşarım Allahıma kitabıma boşarım. O benim kızım o benim parçam kimse olmasada ölene kadar ben ona bakarım. Ben öldükten sonrada benden kalacaklarla rahat rahat yaşar ve ölür.yaşamak için bir götü bokluya ihtiyaçı yok benim evladımın çok beğendi isen çık evden git al o oğlanı. Bu çocuk bizim ne yani nişan attı diye öldürelim mi onu. Sakın sesini çıkarma bu konuda sakın.
Annemde bende şok içindeydik ikimizde susmuştuk içten içe tekrar ve tekrar babama teşekkür etsemde sustum. Allaha şükrediyordum babam için onun evladı olmak hep güzeldi ama artık daha güzel.
Babam bizi susturup sessizce yemeğini yedikten sonra balkona çıkıp sigarasını yakarken adım adım onu izliyordu gözlerim kahramanım işte benim kahramanım bu adamdı. 1.70 lerinde zayıf saçları kırlaşmış yer yer dökülmeye başlamıştı.Gri kumaş pantolonu beyaz gömleği ile bu adam benim kahramanım Clark Kentimdi. Tüm dünya bana karşı olsa ne olurdu benim babam vardı.
Annem suskunluğunu bozmadan sofrayı toplayıp odaya çekildi ağladığını duyuyordum. Bundan zevk alıyordum annemin ağlaması hoşuma gidiyordu canavarlaşmış mıydım ondan nefret mi ediyordum bir evlat annesinden nasıl nefret ederdi.
Babam salona dönüp her zaman ki Western filmlerinden birine dalmışken gidip ona sarıldım hiç sarılmadığım kadar sıkı
Usulca saçlarımdan öpüp
- Korkma kızım annenede çok kızma o senin iyiliğinden başka şey istemiyor unutma o senin annen
- Tamam babam
- Afferin benim Elifime hep böyle ol sen. Bide iyi düşün bir iki hafta ben artık yaşlandım. Dükkanı kapatıp Sığacık’a yerleşicem artık emekli olmak istiyorum.
Sende bir iş düşün acalım sana kal burada ve hayatını kazan. Benim olan herşey senin ama kendine olan saygını kaybetmemen gerek bu yüzden bazen çalışmalı insan. İyi düşün ama mesleğinle ilgili olmasına gerek yok mutlu olacağın birşey olsun
- Peki kahramanım düşünürüm iyiki babamsın iyiki senin evladınım
- Sende iyiki benim kızımsın ama keşke şu saçlarını boyatmasaydın çok çirkin olmuşsun
- Baba ya
- Tamam tamam seviyorum seni Elifim ilk göz ağrım benin
- Bende seni canım babam
Yıllar sonra o gece büyük bir huzurla uyudum tertemiz hissediyordum kendimi ruhumda bedenimde tertemizdi kimsenin bu temizliğe dokunmasına izin vermemeye kararlıydım.
Zaten bedenimde bunu istemiyordu canım erkek adlı varlığa dokunmak bile istemiyordu… aseksüelliğin zirvesine hızlı bir iki adımla bayrağı dikmiştim.
O gecenin sabahına yine erken kalkıp kahvaltıyı hazırlayıp annemle barıştım onun benden özür dilediğini duymak egom yerine ruhuma işlemiş beni yeniden huzura boğmuştu.
Ne iş yapacağıma karar vemiştin kırtasiye açmak istiyordum neden bir kitapevi yada elit bir kafe istemediğimi soran babama.
Kırtasiyenin daha ayakları yere basan insanlara çocuklara daha yakın daha samimi bir alan olması nedeniyle seçimim olduğunu söyledim Babama
Herşey hazırlanıp iş yerimin açıldığı ilk gün içeriye giren her çocuğa birer defter birerde kalem hediye etmek çok güzeldi. Üstelik açtığım yer evede yakındı. Tam bana göreydi burası iki ay sonra annem ve babam Sığacık’a gittiğinde kendime gelmiştim.
Üniversiteye yeni başlamış bana benzeyen bir kızıda işe almıştım. İyi anlaşıyorduk bana benziyordu kimsenin onun iyiliğini kullanmaması adına onu yetiştiriyordum resmen. Fazla bir iş yaptığımız söylenemezdi aslında ancak kızın maaşını ödeyip kendimede yeterince para bıraka biliyordum. Tabiki bunda babamın etkisi büyüktü iş yerini satın alması beni kiracı olmaktan kurtarmıştı muhtemelen buraya kira versem aç kaldırdım kırtasiye ne kadar iş yapabilir ki sonuçta.
Yalovaya dönüş hikayem bunlardan ibaretti ne az ne çok yaşamıştım ama şu an burda evimde idim bir işim vardı hayatımda kimse yoktu ve mutlu idim.
Ve elbette Serdal beyle tekrar karşılaşıp ona yaptığı öküzlüğü yutturacaktım.
Denizi arayrak çaktırmadan Serdalın nerelerde takıldığını az çok neler yaptığını öğrenmiştim.
Bu sırada kapı çalınca istemeyerekte olsa Denize veda edip kapıya yöneldim
gelen Çiğdem di.
Kırtasiyeyi kapatmış anahtarı bana getirmişti. Gözlerinin içi gülüyordu.
- Ne oldu kız piyangomu vurdu dediğimde
Gülümseyerek boynuma sarıldı
- Abla ben aşık oldum çok seviyorum çok
- İyi bok yedin Çiğdem
- Deme öyle abla çok iyi biri harika bir çocuk beni çok seviyormuş şey bide yarın ben üçten sonra gelmesem olurmu yemek falan yicez.
- Olur kızım olurda bu ne heyecan bi dur bir anlat yavaş ol bu işlerde ben sana neler söyledim az sakinlikten zarar gelmez insana
Çiğdemi içeri çekip konuşmaya başladım ne dersem diyeyim o inanmış bir halde savunmadaydı. Bazen ne anlatılırsa anlatılsın bazı şeylerin yaşanması gerekir anlamak için.
Çünkü kulaklarınız yüreğinizin o aptalca uğultusu yüzünden hiçbir şey duyamaz haldedir.
Birinizin yüreğinizi eze eze kendine getirmesi gerekir…
Ah keşke buna gerek kalmasa umarım Çiğdem için herşey iyi olur diyerek kitaplarıma yöneldim.
Evde tektim kimsem yoktu ve karnım ağrıyordu yapılacak en mantıklı iş kitap okuyup müzik dinlemekti.
Birde Serdal beyle tekrar karşılaşıp ona lisede beraber okuduğumuzu hatırlatmak
ve beni tanımadığı için utandırmak
YORUMLAR
Mert var ya, döverim ben O'nu, hem de teke tekte... şaka bir yana, ne gıcık tiptir onlar ya.
defter sayfalarından okul gazetesi de güzelmiş. lisede bizim de duvar gazetesi vardı. benim yazdıklarımı söküp söküp duruyorlardı. Her şeye laf atıyodum o sıralar.
Kendi Elif'imi pek sevmesem de bu Elif'i sevdim ben:)
Tsukuyomi
Eliflerin hepsi kötü olmaz sonuçta gerçi onunda kötü yanları var hepimizin olduğu gibi
Sevgili mekansız' sabırna ve azmine şapka çıkartıyorum.. :;) birde hafızana hayran kaldım valla..:)Elif'in ağzından Serdal'ı tanımak hüznlerini heyacanlarını bilinç altı korkularını ,, hevslerini tükenmeyen arzularını :) ..hayata katılan yanlarını ve müttiş anlatma kabiliyetine valla ..tebrik ederim arkadaşım ; seni seviyorum !! .. yaz hadi durmak yok :)) sevgile ..
Tsukuyomi
Öyküye başladım devam ediyorum. Bir taraftan gözüme Rocky'nin reklamları takılıyor, diğer yandan portakalı soymaya çalışıyorum; derken on üç kere bıçak izi bırakmışım kabuk üzerinde. Kabuklar nihayetinde daha zor soyuldu. Biraz daha hacmi büyük olmalıydı koparmaya çalıştığım kabukların. Rocky'nin reklamına niye girdim şimdi, bir ara gaza getirmişti dayım beni küçükken. Senden iyi ağır siklet *oksörü olur da, filan da falan. Sonra sabah beşte izler Rocky'i, çıkar koşmaya çalışırdım. Üç tur sonra nefes nefese kalmışım, sabahın altı buçuğu, çevre yolunda tırlar geçiyor, trene binsem gitsem ilk durak Aşık Veysel. Velhasıl kelam insanın her arzusu gerçekleşmiyor, hatta bazen arzularının çoğu gerçekleşmiyor.
Gözde ismini duyunca, kafayı toparlayamadım bir süre, kız kıza, erkek erkeğe mi sevgili oluyor, ne oluyor burada dedim. Öykünün elif ağzıyla yazıldığını o an anladım :)
Sevgililer ve nişanlılar bölümünde, zar konusunu çabuk geçilmiş. Yani nasıl uzatılabilirdi? İk üç örnek verilip genelden, sonra düşüm olarak kendisine yansıtma yapılabilirdi. Burada nişanlı Mert kısmında da allegro bir heyecan var. Özellikle ayrılırken konuşmaları havada kalmış az. Daha keskin yapıldığından havada kalması ama bir ayrılık balon patlaması gibi aceleye getirilmemesi gerekirdi.
(Bu arada demeden geçemeyeceğim, Elif'in kendini düşünce bazında kandırdığı yerler de var. Kendisine göre doğruları tek geçerli sayan, inatçı bir tavır. Saçları bu arada siyaha mı, sarıya mı boyatmış; o da söylenebilirdi. Söylenmiş, görememişsem benim kusurum.)
Hava bugün güzeldi. Anıta doğru giderken Donanma'nın yanındaki ufak balıkçıya gelen her cumartesi sahne alan kadın niye bağırarak şarkı söylüyordu. Geçen ortamcı birisi söyledi kadının şeceresini de, aklımda hiç bir şey kalmamış ciddi mana da. Arap gençlerine bu ara ayrıca sinir olmaya başladım, birkaçını dövesim gelmiyor değil. Küfür etseler, anlamam da şimdi, dil bilmemek de sıkıntı ciddi. Balıkçıların balığını da millete soruyorum, sezercik gibi:' Güzel mi? Hah, nasıl balıkları oranın?' 'Param olunca bir gün bende yiyeceğim.' Dediğim gibi bozmuyorum dışarıda yememe alışkanlığımı :)
Erkek diliyle yazıldığı konusunda (eğer seni hiç tanımadan, girip okuyor olsaydım örneğin, %80 bir kızın yazdığına inanırdım. O %20'lik dilim de hiçbir şeyin garantisi yoktur icabında) bir kızı konuşturmak kolay değil. İyi becermişsin, bu arada Serdal'ın aptallıkları, hüznü, yere düşüşü, inkar edilişi, can sıkıntıları Elif'inkinden daha realist, insanı kendine çekiyor. Kızın anlattığı ne varsa, hepsi lüzumsuz geldi. (Ayrıca parayı sevmeyen bir Elif modeli de, bilinçaltında aslında yazarın çıkarımı diyebiliriz)
Sen yazdıkça insan meraklanıyor, şu aralar biri gelip, senin anlattığın tarz da kendi hikayelerini anlattığı için belki de, benzetiyorum, ilgimi çekiyor. Ne olursa olsun, sevdiğin bir köşeyazısını okur gibi, şehri yakından bilen, yaşamış biri şehre dair de anlattığı için daha bir yakın geliyor.
Geldik o malum şarkıya arkadaşlar,
Bilmeyenler varsa bilenlerden öğrensinler
Bu şarkıyı söylemeyi çok seviyorsunuz, biliyoruz :) kuyruk acısına...
Tsukuyomi
Şehir aslında büyüyor kötü bir şekilde araplar için Villalar memurlar vb için 70-80 m2 lik daireler o.
Eskiden Safran yolu Yada hacımemetin oralar bomboştu bir tek iki yıllık vardı toki falan ne gezer bir iki deprem yıkığı vardı.
TİGEM tarafını görmüşsündür oralar bildiğin orman sayılırdı. sonra çiçekci serası oldu.
Şehir büyüyor ve öyle kötü halde büyüyor ki muhtemelen 5-6 seneye çok zor bir yer olacak.
umarım olmaz tabi.
bide emir bayırındaki süleymancılara ait yurdu gördüysen onun altındaki büyük malikhane bu arap baharında yerinden olan Cezayirli bir bakana ait.