- 531 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bahar Toprağı
Seyrediyorum onu. O bedeninden de kocaman, şifa veren nefesini… Film seyrediyor TV’de. Ekranda güzel gözlü, çekici bir kadın… Ben kapının eşiğinde, bir ayağım geçti geçecek eşiği… Kadına takılı gözlerindeki anlamda takılmış kalmış sanki ayağım… Geçemiyor bir türlü. Sahne değişti, bir adam var şimdi ekranda. Kadının olduğu yerden çok uzakta… Filmi biliyorum çünkü. Bu adamın o kadının dünyasında bir yeri yok… Öyleyse o kadın belirmeyecek ekranda uzunca bir süre… Yani içeri girebilirim.
Derin bir nefes alıp ilerliyorum ona doğru. Ayak sesimi duyuyor şimdi. Varlığımın odadaki dalgalanışını hissediyor… Ve yankılanışını ruhunda… Sahi nasıl bir yankı bu?! Ilık bir meltem misali okşayan türden mi, tatlı bir gıdıklanma hissi uyandırarak? Yoksa sıcak mı sıcak bir yaz gününün en küçük bir ürperti bile yaratmayan o boğucu rüzgârlarından mı?
Başını çevirmedi hâlâ bana. Gerçeğe bu direniş, bu yok sayış düpedüz bir itiraf değil mi aslında? Ekrana kilitlenmiş bu gözler, kıpırtısız bu beden bir şeyler haykırmıyor mu bana, bu odadaki varlığıma dair?.. Daha doğrusu yokluğuma… En acıtıcısı da bu değil mi zaten? Bedenen var olsan da sevdiğin adamın dünyasında küçücük bir yer bulamaman kendine… Onun gözlerini o ekrandaki hayal dünyasından çekemeyecek kadar aciz bir gölgeye dönüşmen..?
Biri var belki de hayatında. O kadın burada olsa şimdi, adım adım yaklaşsa ona, hayale tercih eder mi gerçeği? Yerinden kalkar, o kadına her zerresiyle bu odada olduğunu hissettirebilir mi?
Bana hissettirmişti bir zamanlar. Ayaklarımı, ellerimi, bedenimin her bir parçasını uzun zamandır olmadığı kadar canlı bir şekilde duyumsamıştım onun sayesinde. Bana şöyle bir bakışı yetiveriyordu kanın anında deverana geçmesine… Her yanımı sıcacık dolaşıyordu o kan… Geçtiği her yer kendini hatırlıyordu yeniden, “ben bacağım” diyordu, “ben kalbim, gözüm”…
O sıcak akış, içime sızan bahar güneşi ne zamandan beri yok maalesef… Yine O hayatımda olmadığı zamanlardaki gibi hatırlatmam gerekiyor bedenimi kendine. Sıkı sıkı kucaklıyorum bazen kendimi, kollarımı var ediyorum yeniden bu şekilde. Yere daha bir sıkı basıyorum, sanki çok derin bir çukur açmak istermiş gibi… “Benim ayaklarım bunlar” demek için…
Ne yaparsam yapayım, bakışlarının değmesi kadar bir etki yaratamıyorum bedenimde. Ne kadar dokunsam, ellerimle ısıtmaya çalışsam da soğuyan, yabancılaşan yanlarımı; bir türlü onun gözlerinin dokunduğu zamanki kadar var edemiyorum hiçbirini. Hep bir tarafları gölge olarak kalıyor… Benden çok uzaklara kaçıyorlar.
“Neden duruyorsun burada?!” diyeceğim az sonra ona. “Hadi çek git artık!” O burada kaldıkça ben yok olmaya devam edeceğim çünkü. Çünkü o varken bakışlarından mahrum kalmak susuz kalmış çiçeklere döndürüyor beni. Toprağım kurumaya, çatlamaya başlıyor. Bu boğucu yazın hükmünden kurtarmam gerek artık mevsimlerimi. Hayatıma yeniden bahar güneşini getirmeliyim. Toprağım hep bir parça nemli, azıcık bir suyla yetinebilmeyi bilen o kanaatkâr bahar toprağı olur o zaman yeniden, yeşerir. Bu kadar susuz kalmam.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.