- 1040 Okunma
- 16 Yorum
- 1 Beğeni
M.AKİF’İ TANIMAK VE ANLAMAK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
20–27 Aralık Mehmet Akif Ersoy Haftasıdır. Büyük Müslüman Türk mütefekkiri, büyük aksiyon ve dava insanı vatan, millet şairi Mehmet Akif Ersoy’u 27 Aralık 1936’da, vefatının 79. Yıl dönümünde rahmetle ve şükranla anıyoruz. Mehmet Akif’i anlamak, anlatmak isterken O’nun şiir ve safahat kitabından ziyade çileli uzun hayat hikâyesi, şahsiyeti, mesajları ve fikirleri üzerinde yazımı yoğunlaştırmak istiyorum.
Merhum Akif, 1873–1936 yılları arasında yaşamış, doğumu üzerinden 142 yıl geçmiş olan ama hala fikirleriyle, eserleriyle, özdeyişleriyle, marşlarıyla aramızda olan, bizlere ders ve mesajlar veren önemli şahsiyettir. Bizim işimiz, dünü hatırlayarak bugüne taşımak. Dünü yok saymadan, ibret alarak, değerleri yarınlara taşımaktır. Çünkü yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bekleyenler var... “Geçmişimizi bilmezsek boşadır gelecek diye inlemek... ” demiştir Akif. Yıllar sonra 2011yılı Akif yılı kabul edildi. Ancak M. Akif, sadece bir yılla sınırlandırılacak biri olmayıp, her an bizlerin kalbinde, fikrinde ve gönlünde yer etmiş, iz bırakmış biri olmalıdır.
Akif’in yaşadığı dönemdeki şartları, kişiliği, din ve ahlak anlayışı, edebi dili ve eğitim konusundaki düşüncelerini iyi anlamalıyız. Sağlığında O’na sitem okları atanlar, sataşanlar, bazı çalışmalarına ambargo koyanlar, çekiştirenler, hatta naşını yalnız koyanlar, varlığında kıymetini anlamayanlar şimdi O’nu daha iyi anlayarak her an anmaya devam edecekler...
Akif; fikir, inanç ve ruh dünyası yüksek bir entelektüeldir. Bir aydın sorumluluğu içinde mücadele ve hizmet etmiş, bir insan olarak da, bir aile reisi olarak da, bir aksiyon ve dava adamı olarak da, eserleri veya icraatlarıyla arkasında ‘iz bırakmış’ örnek bir şahsiyettir. Evde, sokakta, camide, üniversitede, hastanede, parlamentoda, cephede yani nerede olursa olsun dik duruşu ve inancının gereği gibi yaşayan, üreten, paylaşan bir Kur’an Şairidir Mehmet Akif.
Ünlü Şair Mehmet Akif Ersoy’un halen bilinmeyen birçok özelliği var. Saklanan gizlenen bilinmeyenler, eserler ve yazılar vakti gelince, zamanla gün yüzüne çıkıyor, tarihin seyrine sunuluyor. Kısaca birkaç özelliklerden bahsedersek, asıl isminin Ragîf olduğudur. Hayatı zorluk ve yokluklar içersinde geçmesine rağmen dik, onurlu duruşunu hiç bozmamış fedakâr, inanmış bir insan olarak evinde kıt kanaat geçinirken Akif’in beş çocuğu olması yanında ölen arkadaşının üç çocuğuna da sahip çıkarak, onları öz çocukları gibi okutup evlendirmesi her yiğidin harcı değildir. Evindeki tek kilimi komşusuna veren, kendisi üşüyüp sırtındaki paltosunu başka ihtiyaçlıya veren, yokluk çekmesine rağmen İstiklal marşını yazmasından dolayı kendisine verilen parayı şehit ve yoksul aile çocuklarını barındıran hayır kurumuna bağışlayan, özü sözü bir, şahsiyet abidesidir Akif. O’nun hayat hikayesini okuyup anladıkça duygulanmamak mümkün değildir.
Hayatıyla ilgili en lirik tespiti Hüseyin Cahit Yalçın yapmıştı: “Mehmet Âkif’in hayatı, eserlerinden çok daha muhteşem bir şiirdir...”
Akif, “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" inancındaydı. Haksızlığa tahammül ettiği ve hele yaltaklanarak menfaat peşinde koştuğu görülmemişti. Dostluk, fedakârlık ve samimiyet anlayışında doruklaşan Âkif’in hiç kimse verdiği sözden döndüğünü, hangi şartlarda olursa olsun sözünden bir sapma gösterdiğini görmemiştir. Verdiği sözde durma konusundaki hassasiyeti manidardır. Bir gün arkadaşı Mithat Cemal’le sözleşmelerine rağmen havanın çok ser soğuk ve yağışından dolayı gelemeyeceğini düşünüp komşuya giden Mithat Cemal’e “Bir söz, ya ölüm veya ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir” demesi ve özrü kabul etmeyip M.Cemal’le altı ay küs kalmıştır.
Bir karakter Abidesi Olan Mehmet Akif 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda vefat ettiğinde milletvekili seçildikten sonra O’na hediye edilen İstiklal Madalyası, mavzer tüfeği ve birkaç liradan başka bir varlığı yoktur. Soğuk bir gün olan Aralık ayında bir cami avlusu ve bir tabut içinde, İstiklal marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy’un yanında devlet erkânı yok, sadece iki kalem kâtibi vardı.
Akif, milletini seven, özü sözü bir, son derece doğru bir insandır Akif’in hayatı, doğumla ölüm arasındaki dosdoğru istikamettir. Okumanın, ilmin, aklı kullanmanın, bilime, hikmete, yüksek ahlaka, adalete bağlı kalmanın önemini ve dini boyutlarını şiirlerinde büyük bir vukufiyetle ortaya koymuştur. Akif’in davası, çilesi ve hayatı iyi anlaşılmalıdır.
O, yaşamış, halen yaşayan ve yaşanacak olan bir misyonun, bir medeniyetin adamı ve şairidir. Dava deyip aşkla bağlandığı, gönül verdiği, sevdalandığı milletin, ümmetin, dinin istiklal ve istikbali için duyarlı insanlığa, ülkemiz insanlarına ve milletin kahraman evlatlarına din, iman, vatan, bayrak sevdası, istiklal mücadelesi gibi birçok konularda en güzel hediyelerini vermiştir. Birçok sözlerinde bu yüce millet için atide yapılacak çok şeylerin olduğunu, azmi, umudu elden bırakmamayı tavsiye etmiştir. İşte bu emanet ve bu hediyelere sahip çıkarak iyi korumalıyız!
Kendini Yüce Türk Milletinin varlık ve beka davasına adamış, Allah’tan umudunu hiç yitirmemiş, hep diri tutmuş olan Akif, her şarta hazır, halkla iç içe yaşayan, idealini hiç yitirmeyen kahramanlardandır… Akif’in en büyük hayali ülke geleceği olan yeni nesillerdir. Ünlü şairimizin umutlarını, savunduğu değerleri, heyecanı daima hatırlayarak, kalbimizde yaşatmalıyız.
Akif, milletinin derdini kendisine dert edinmiş, kendini inancına vakfetmiş bir yürekle ıstırap ve ümidi birlikte seslendiren dava insanının en önemli özelliklerini taşımıştır.
Akif; milli Mücadele’mizin manevi lideri, Çanakkale ve İstiklal Savaşımızın da sesidir. Akif, dün olduğu gibi bugünde yolumuzu aydınlatan bir ışıktır. Ne mutlu o ışığı görüp, onunla yolunu aydınlatabilenlere…
YORUMLAR
Milli şiir yazmak ve bağımsızlık şairi olmak için kavmiyetçi (o bilinci taşıyor) olmak gerekiyor...
İbn- Halduniyan tarih sosyolojisince bile, devletler devrini tamamladığı için yıkılırken; multi etnili bir imparatorluktan ve imparatorluk içindeki muhtelif ulusların bünyeden, emperyalistlerce milli vasıfları kaşınıp ayrılarak, devlet kurmaları karşısında yapacağınız fazla bir şey olmuyor.
Siz de paşa paşa kavminize ve kavminizin "iyet"çiliğine dönüyorsunuz.
Ama şurada haklısınız, Mehmet Ragif bey milli şair filan değildir, çünkü değerli zatlarının böyle bir iddiası da yoktur.
O, bu noktaya sonradan ve arkadan iteklenmiş birdir.
İstiklal Marşı'nın dahi tümüyle onun tarafından yazdığı şüphelidir, kimlerin o marşı kıta kıta yazdıkları dahi, olaya şahit olanların hatıratları ve bizatihi kendi ifadeleriyle tespit edilmiştir.
Kur'an çevirisi yapacak ve kadar Arabi bilmesi hikayesi bile tevatür ile kendi dışında bir mecraya akıtılmıştır.
Bunu sonradan günah olur diye yaktığına dair rivayeti de "kaçan av"ın büyüklüğü veya durumdan onun istememesi halinde dahi, onun adına durumdan vazife çıkarma zorunluluğu duyan oligarşiye dair bir sebep-sonuç illiyet zorunluluğuyla olmaktadır.
Milli devlet kurulurken milli şair yok muydu denebilir, vardı elbet ama size öyle bir oligarşik dizge yazarım ki, aklınız şaşar.. zikrettiğiniz pek değerli torunları Semra hanımın da bunu tasdik etmekten başka bir şeyi kalmaz.
Marşın yazılış tarihindeki ortama ve olayalar bakınız lütfen... Dr. Adnan Adıvar ile T.B.M.M Başkan vekilliğine baktığı esnada diye bir başlangıç cümlesi yazıp bırakalım. 12.Mart.1921
Esenlikle...
Göktürkmen tarafından 12/26/2015 7:13:21 PM zamanında düzenlenmiştir.
Özel Dizgeleme Yanlışlarından Yola Çıkılarak Genele yapılmış Tarih ve Toplumbilim Gerekçeli Düzeltme Amaçlı Katkı.
"...Kaldı ki, Osmanlı'dan günahı kadar memnun olmayan kim varsa, Cumhuriyet kurulduktan sonra hem Akif'e hem de oğluna karşı merhamet beslememişlerdir..."
El insaf diyebiliyorum.. bilmediğimiz veya emin olmadığımız şeyler konusunda ne kadar kolay ithamlarda bulunuyoruz, böyle ?!
...
"...Mehmet Akif Arnavut kökenli olmalıydı ve Arnavut Türkleri ciddi mana da (o zaman itibariyle, şimdi artık 'benim atam balkandı, orta asyadandı,kerkük türküydü' demek saçma geliyor kulağa, zihne de) kahramanlardı. Ölünceye kadar savaşmaktan korkmazlardı. Arnavutların da karakterleri itibariyle inatçı, sinirli tavırları vardır. Böyle bilgi sahibi bir insanın elbet inatçı kişiliğiyle beraber zamanı itibariyle pek sevilmemesi de muteberdir..."
Burada yazılmış olan bilgilerde de ne yatay, ne de dikey anlamda bir sosyolojik gerçeklik önemsemesi var.
Neresini düzeltsem diye şaştım kaldım ?!...
Feci halde, başta millet tanımı olmak üzere, ümmet ve imparatorluk semantiğini ve bakiyesi farkını ayıramama var...
Devlet felsefesi ve cumhuriyet tür zenginliklerini de tamamıyla yanlış çözümlemişler.
Meşruti cumhuriyetler bile var...
Osmaniler ne yazık ki buna dahi yanaşmamışlardır.
Yani takipçileri neo Osmanistler de o kadar kültürsüz ve "dıgıdık dıgıdık" tarih romantiğidirler ki, bu yanlışı ısrarla görmemeye ve kulakları üzerine kapaklanmaya devam ediyorlar.
Akif, Karabekir, Orbay gibi çok bilenen meşhur saltanatçılarla-cumhuriyetçilerin asıl kavga temeli de budur.
Arnavut Türk'ü olmuyor, onlar ayrı bir millet.. Türklerden daha önce emperyal işbirlikçilikle millet olmuş fabrikatif-yapay-ulusturlar.
Ulusturlar ama.. uluslaşmışlardır, bu dönemleri marksizm dönemdedir.. orada bir sorun yok...
Hatta Kosova ve UÇK gibi olgu ve olaylara bakarsak, aynı işbirlikçilikle büyük Arnavutluk idealine yürüdüklerini de görebiliriz.
Osmanlı milleti de olamıyor, tebaası oluyor yani.. uyruk ve teba farkını devlet ve imparatorluk siyasi-felsefe farkıyla bildiğimizi varsayıyorum.
Bir de Mehmet Akif Arnavut değildir.
Tam ismi de Mehmet Ragif'tir.
İsterseniz otobiyografik tafsilatta bilgi ve zati çelişkilerini de yeri geldikçe yazarız.
Esenlik...
Göktürkmen tarafından 12/24/2015 5:57:06 PM zamanında düzenlenmiştir.
yahya demeli
Var ile yok arası kısacık bir yol’un yolcusuyken. Ne kadar da güzel harcıyoruz “isim” leri..bir bir.
O’ysa " bir " olandan gayrisi bâkî değil.
Ulucanlar Cezaevi Müzesi’ni ziyaret edenler görmüşlerdir muhakkak, cezaevinin duvarında iki ayrı şiir yazılırdır..Biri Necip Fazıl KISAKÜREK, diğeri ise Nazım Hikmet RAN’a aittir. İki farklı görüş aynı acıdan da geçmiştir. Ama aynı duvarda iki muazzam şiirle aynı duyguyu hissettirir.
Önce “bir “ olmayı bilelim..İçimizdeki o milli ruhu, o birlik beraberlik duygusunu ve en evvelâ inancı kaybetmeyelim.
Bu kıymetli yazınız için teşekkür ve tebrik ederim.
Saygı ve selam ile.
yahya demeli
Yüreğinize ve kelamınıza sağlık seven ve sevmeyen herkesin saygı duyduğu büyük şahsiyet,zaman geçtikçe Rahmetli Akif hocam daha çok anlaşılır hale gelecektir. Dosdoğru inandığı değerlerden taviz vermeyen saymakla bitmeyecek güzel hasletlere sahip, Rabbim mekanını Cennet eylesin."Allah bir daha bu millete istiklal marşı yazdırmasın" sözu her şeyi anlatmaktadır. Selam ve dua ile..
Yüreğinize ve kelamınıza sağlık seven ve sevmeyen herkesin saygı duyduğu büyük şahsiyet,zaman geçtikçe Rahmetli Akif hocam daha çok anlaşılır hale gelecektir. Dosdoğru inandığı değerlerden taviz vermeyen saymakla bitmeyecek güzel hasletlere sahip, Rabbim mekanını Cennet eylesin."Allah bir daha bu millete istiklal marşı yazdırmasın" sözu her şeyi anlatmaktadır. Selam ve dua ile..
yahya demeli
“Mehmet Âkif’in hayatı, eserlerinden çok daha muhteşem bir şiirdir...”
Evet hocam, bazı insanların hayatı başlıbaşına bir olgudur ve eserlerini de aşar
Tersini de söylemek mümkündür
Öyle eserler vardır ki; sahibini de aşar, yayınlandıktan sonra tüm bir milletindir artık
İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitleri böyledir, şairini de aşar ve milletimize mal olur
Dolayısıyla hem şairin kendisi hem de üstte arz ettiğim iki eseri başlıbaşına bir fenomendir
Mehmet Akif'in 2'inci Meşrutiyet öncesinde çokları gibi Sultan Hamid'e karşı çıkması, eleştiri getirmesi ne Akif'i ne de 2'inci Abdülhamid'i küçültür veya düşürür
Tıpkı Cumhuriyet döneminde düşünsel yapılarındaki kimi farklara rağmen Akif ve Atatürk'ün arasına mesafe girmesinin hem milli şairimizi hem de büyük Atatürk'ü zedelemeyeceği gibi
Ne ki, cenazesinin törensel açıdan ihmale uğraması hazindir kuşkusuz
Mustafa Kemal Paşa'nın koca şaire karşı bir şekilde kırgınlığı olabilir
Ancak devlet erkanı Milli şairimizi ansa idi Atatürk'ün buna kızacağını, içerleyeceğini ben düşünmüyorum şahsen
İlk bakışta komik ya da saçma gelebilir
Ne var ki; Atatürk'ümüz en çokta dalkavukluklardan yakınmaz mı acep?
Mesela, sekreteri Hasan Rıza Soyak'a "çok yalnızım çocuk" dediğinde birincil anlamıyla hani fizik bağlamda yalnız olduğunu mu kastediyor acaba?
Elbette hayır, bir Cumhurbaşkanı istediği an etrafında adam bulamaz mı?
Ne var ki; Sinop'lu Diyojen misali, adam bulmakta zorlandığı anlaşılıyor
O açıdan meselelere yüzeysel bakmakta bizi yanıltacaktır
Hani derimki; vay Atatürk vay! yahutta vay Akif vay! Türü nidalar kof ve derinlikten o denli yoksundur ki
Nihayet güne düşen yüreğe, emeğe, kaleme, kelama selamlarımla hocam
Sizi canı gönülden kutlar ve nicelerini dilerim...
levent taner tarafından 12/24/2015 1:10:53 PM zamanında düzenlenmiştir.
yahya demeli
Mehmet Akif Ersoy kendisi de neyin peşinde olduğunu tam bilmeyen, tıpkı Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, İsmet Özel gibi kimi zaman sol türevine de oldukça yaklaştıları ilke istihfamı.. milliyet ve aidiyet müphemi ve ruy-i zemin-i beynelmileli bir "goşizm" tanımında değerlendirilecek şahsiyetlerdir.
Bukalemuniye gibi Osmanileştirebildiğim bir sözcük-sıfat seçmiş oluyorum.
Göktürkmen tarafından 12/24/2015 1:12:30 PM zamanında düzenlenmiştir.
Öncelikle sizi bu yazınızdan ötürü tebrik etmek isterim. Maalesef bu gibi platformlarda bu tarz yazıları yazmak uzun soluklu, gereksiz ve mesnetsiz iddialara dayanan bir tartışmayı da beraberinde getiriyor çoğu zaman. Yazınızı okumadan önce maalesef ki pek alışkanlığım olmamasına rağmen yorumları okudum ve keşke dedim keşke okumasaydım, keşke sadece yazınızı okuyup çıksaydım. Milletçe hakikaten ne kadar meraklıyız ölen birinin ardından asla artık ispat edemeyeceğimiz sözleri sarf etmeye. Hani bu kadar biliyoruz da, "ölülerinizin ardından iyi konuşun" u bilmiyoruz galiba. Roma arenaları aklıma geldi istemeden, hani kimse kimseyi dinlemez ama herkes bağırarak mualif olur ya... Hep bir karşılaştırmaya gideriz. Hatta bu karşılaştırma Hz.Peygamber mi Atatürk mü ye gidecek kadar haddini aşmıştır. Mehmet Akif, sizin de söylediğiniz gibi ömrü sürgünlerde geçen milli şairimizdir. Ömrü sürgünde geçmeyen hiç kimse de kalkıp onu bir başkasıyla karşılaştırmasın bence. O kadar basmakalıp fikirlerimiz var ki maalesef. armutlar armutlarla, elmalar elmalarla.
Her neyse... Çok teşekkür ederim kendi adıma bu anlamlı, vefalı yazınız için. Eksik olmayın.
kadiryeter
Yorumunuzu, bir okuyucu olarak tebrik ederim; küsss...
Sağolun...
kadiryeter
yahya demeli
Mehmet Akif sanatı itibariyle, şiirleri eski/yeni ortamında denge hükmü taşır. 2. Abdulhamid'e cennetmekan da desek, hatalarına hata demek farzdır. Sanatkar, hür ruhlu Akif olsun, Said Nursi olsun istibdada karşı çıkmış ve sesleri yüksek çıkmıştır. Said Nursi meselesinde, ileri görüşlü bir islam alimi/ müceddid olarak doğuda bir ilim yuvası, medrese açılmasını talep etmiştir. Padişah istediği kadar rapora, antlaşmaya abdestli imza atsın, tek başına , tek bir akıllı yol alınamaz. Said Nursi tımarhaneye atılmıştı evet, bunu Abdulhamid'in çevresindeki diğer paşalara da yorarlar ama istabdat ne olursa olsun can sıkıcıdır. Mehmet Akif 'istibdad' şiirinden bazı örnekler vereyim:
'Siz, ey insanlık isti'dadının dünyada mahrumu,
Semalardan da yüksek tuttunuz bir zıll-i mevhumu'
'Rezil olduk Sen ey kabüs-i hüni, sen rezil ettin!
Hamiyyet gamz eden bir pak alın her kimde gördünse,
"Bu bir cani!" dedin sürdün, ya mahkum eyledin hapse.'
Bu çağın her tek adamına ayrı bir göndermedir. Herkes bunu karşıt bir argüman olarak istemediği adam da kullanabilir ve Mehmet Akif hicvinde bunu güzel dile getirmiştir.
Şahsiyeti olarak dürüst bir insandı. Şimdi şüphelere gelelim. Vehhabi miydi? Bunu geçelim. Sonradan Abdulhamid'e karşı olduğu için pişman olduğundan bahsedilir. Bu bahisi hep yanlış anlarlar. Başta olan bir adamı eleştirmesi, doğru yoldan çıkmamasını istemesi mantıklı değil midir? Kaldı ki, Osmanlı'dan günahı kadar memnun olmayan kim varsa, Cumhuriyet kurulduktan sonra hem Akif'e hem de oğluna karşı merhamet beslememişlerdir.
Biz sevdik mi birini, onu yüceltiyoruz, çok hem de. Şu an gençliğin dizilerde aşık olduğu karakterlerden pek bir farkı yok bu tür bağımlılıkların. Herkes gibi onlar da 'yiyor, içiyor, tuvalete gidiyor, aşık oluyor, hasta oluyor, acı çekiyor, ağlıyor..' Fakat insanı yücelterek, onu farklı yerlere koyarak, bunu da bizzat bilinçli yaparak aklın nasıl bir darağacı seviciliğinde olduğunu fark ediyoruz.
Sevin, değer verin ama yüceltmeyin. İnsanı, insandan başka bir şey olarak düşünmeyin demek lazım.
Mehmet Akif Arnavut kökenli olmalıydı ve Arnavut Türkleri ciddi mana da (o zaman itibariyle, şimdi artık 'benim atam balkandı, orta asyadandı,kerkük türküydü' demek saçma geliyor kulağa, zihne de) kahramanlardı. Ölünceye kadar savaşmaktan korkmazlardı. Arnavutların da karakterleri itibariyle inatçı, sinirli tavırları vardır. Böyle bilgi sahibi bir insanın elbet inatçı kişiliğiyle beraber zamanı itibariyle pek sevilmemesi de muteberdir.
Yazı dışı çıktığımın farkındayım ama evet, insanız. Kandan, kemikten, ilikten, sudan, sümükten, terden, üreden...
neyse bakalım.
yahya demeli
Mehmet Akif Ersoy istiklal sairimizdir, buraya kadarina kimsenin lafi yok.
Fakat yazarin dedigi gibi hayati boyunca düzgün olsa idi Mehmet Akif, Atatürk onunla küsmezdi.
Mehmet Akif'in vefatinin günleri, Atatürk Bakanlar Kurulu da toplamisti, malum Hatay meselesi ve ordular Pozanti'ya kaydirilmisti, savasma ihtimali de vardi. Yani Atatürk hasta yatakta degildi, ayaktaydi fakat kayitlara geçen bilinen bir taziye dahi yok.
Simdi Mehmet Akif hayati boyunca dogru derseniz, o halde biz (Atatürk ve Türkler) egriydik, eger biz dogru idiysek, demekki Mehmet Akif'in de egriligi olmus ki, taziye dahi verilmedi.
Hani hatirlatmak istedim bu gerçekleri de.
Benim Mehmet Akif'in en begendigim misralari:
Yükselerek kuş gibi Balkanlara,
Öyle satır at ki kuduz Bulgar’a,
Bir daha Osmanlı’ya güç sırtara!
Git de gel evlâdım… Uğurlar ola....
Alp Aldatmaz tarafından 12/24/2015 1:12:35 AM zamanında düzenlenmiştir.
CaNMaYBuLL
Bence o eğriliği yazarsanız daha aydınlanmış oluruz...Bir insanı ya da yazar-şairi eserleriyle tartışmak ve değerlendirmek en doğru olanıdır.. Dünya görüşü ve yaşayışı onu bağlar.
Üstelik çok eğri bir yanı olsaydı ( sizin söylediğiniz gibi) İstiklal ya da milli şair olarak anılmazdı..
Ve şunu da eklemek isterim.. Eserlerinde hiç bir alıntı cümlesi olmayan kendini aşmış bir şairdir.
saygılar...
Alp Aldatmaz
Sana ispatla dedik, delil var mi dedik gösteremedin.
Mehmet Akif'in sairligini herkes begenir, kimse onun sairligine laf etmez.
Diger meselelere gelince, senin aklinin yetecegi meseleler olduguna inanmiyorum.
Sen ortaya attigin bu iddialarindan aklan, sonra benimle konusabilirsin, ben sana herdaim tarih dersi veririm.
Bu mesajinda dahi yine baska sairleri zan altinda birakiyorsunuz, hiçbir ispatin yok, kuru gürültü yapiyorsun. Kuru gürültü, kupkuru.
Sana saygi, bana duydugun kadar saygi. ne bir fazla bir eksik.
yahya demeli
benden bir not: M.Akif mezhepleri reddetmiştir. Sunni- Şii itikattan
hanefi - şafi gibi ameli olanlara kadar. bu yüzden de Necip Fazıl kadar değerli değildir kimileri için.
ayrıca İstiklal Marşını yazması dışında Kuranın İlk Türkçe tercümeside Nasılki Elmalılıya Tefsir yazdırıldığı gibi birebir ona teklif edilmiştir.
Tercüme işine başlamıştır bitirip bitirmediği bitirdi ise esere ne olduğu muammadır.
küsss
Bir de muamma demişsiniz ama sanıyorum kaçırdığınız bir şeyler var. Doğru, M.Akif Kuran tercümesini yapmış ancak hastalığı dolayısıyla birkaç kısmında eksik olduğunu düşündüğünden "eğer ölürsem bunları yakın" diye bu sayfaları İhsan Efendi'ye vermiştir(hani son dönemlerin meşhuur Ekmeleddin İhsanoğlu'nun babası) ve Akif'in vefatından sonra İhsan Efendi kıyamamıştır yakmaya ama oğluna yakması için vasiyette bulunmuştur, eseri de yakılmıştır. Bunu bizzat yakanlardan birisi olan Ekmeleddin İhsanoğlu bir kitapta anlatmıştır. Ben çok seviniyorum bu hadiseye de açıkcası. şükür ki, Kafka'nın arkadaş Max kadar vefasız değillermiş de bir ölünün son isteği yerine getirilmiş.
Lafa atlamış gibi oldum, kusura bakmayın ama bunu başka bir alanda yazsaydım alttan alta size gönderme yapıyorum gibi olacaktı. O nedenle buraya yazdım.
Tsukuyomi
küsss
saygılar benden de..
Mekanı Cennet olsun diyerek sizin sayenizde tekrar okuduk hayatını,özetle... Aynı zamanda tebrikler günün yazısına...
İşte Mehmet Akif Ersoy ve incileri:
Ey Yolcu
Gitme, ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım:
Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhitimde dönen matem ki!..
Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan
Yatıyor şimdi...Nasıl yerlere geçmez insan?
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerde ucu!
------------
Hüsran
Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,
İslam'ı uyandırmak için haykıracaktım.
Gür hisli, gür imanlı beyinler coşar ancak,
Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım!
Haykır! 'Kime, lakin? Hani sahibleri yurdun?
Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;
Feryatımı artık boğarak, naş'ımı tuttum,
Bin parça edip şi'rime gömdüm de bıraktım.
Seller gibi vadiyi eninim saracakken,
Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.
Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;
İnler 'Safahat'ımdaki Hüsran bile sessiz!
asude_vuslat tarafından 12/24/2015 12:27:00 AM zamanında düzenlenmiştir.
14 Yaşımda takıldım; o'dur-bu'dur peşine... ben bıraksam da O beni bırakmıyor...
Cep harçlığımı biriktirip almıştım ilk Safahat'ı, Kitapçı Mehmet Ünver(uzunsokak cad.) komşumdan;
Kader ki, ancak böyle olur; tas-tamam 36 Yıl sonra yine aynı kitapçıdan aldım,
elinde kalmış bütün Safahat Kitaplarını... yetmedi, bir de fotoğraf çekildim makinemle,
dediğimin belgesi olarak...
Devâmında neler olduğuna birinci elden şâhidsin.
Sağlık dileğimle Selâm ederim; Gönül dostum, Yahya Demeli...
kadiryeter Kadir Yeter.
23.12.2015 Kavakmeydan Mahallesi. TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=148900
Ruhu şad olsun büyük şairimizin
Yazı vasıtası ile Mehmet Akif Ersoy hakkında bilmediğim pekçok şeyi öğrenmiş oldum, ismi gibi...
Bir eser icra eden öldükten sonra da yaşar
Tebrik ederim Yahya Bey