- 1589 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOCUKLARIMIZ (SOSYAL MAKALE)
ONLAR SAVAŞIN KURBANI BARIŞIN HAYRANIYDILAR
Hepimiz çocuktuk bir zamanlar. Ama büyüdük fiziksel olarak. Katılaştık. Hani çocukların gözlerinde hep gördüğümüz o saflığın yerini; kararmış, korkmuş, kuşkucu, güven duymayan bakışlar aldı gözlerimizde...
Büyüyünce çocukluğumuzuda unuttuk. Çocukluğumuzu unuttuğumuz için çocuklarımızı da unuttuk. Anlamaz olduk söylediklerini. İletişim kuramadık.
Bu nedenle babalarımız tarafından anlaşılamadığımız için çocukken çabucak büyümek istedik. Büyüyünce ve yaşamı tanıyınca tüm acımasızlığıyla, tekrar çocuk olmayı özledik.
Çoğumuz babamızla uçurtma uçurmadık. Tuttuğumuz takımın maçını babamızla izleyemedik. Sinemaya gidemedik. Atlı karıncaya binemedik. Lunaparkların ışıltılarına dalamadık.
Aynı şeyleri çocuklarımız bizden istediğinde hep yorgunduk. Hep erteledik onların taleplerini. Ama o gün hiç gelmedi. Israrcı olduklarında bağırdık onlara. Kırık görünce karnelerinde kızdık. Hatta dayak attık acımasızca.
Sonra da sanki bunları biz yapmamışız gibi "Çocuğumla iletişim kuramıyorum." diye hayıflandık kendimize.
İçkiye, fuhuşa, kumara zaman bulduk ama çocuklarımıza ayıracak zamanımız olmadı hiç bir zaman.
Kahvede, meyhanede arkadaşımızın derdini dinledik ama çocuklarımızın dertlerini annelerine devrettik pişkinlikle.
Sonra oturduk çocuk haklarını koruma kanunlarını kaleme aldık büyük bir gururla. Oysa bu belgeler insan neslinin kendi soyunun devamına yaptığı ihanetin utanç belgesiydi aslında.
Evlenirken sadece sevdiğimizin gözlerini gördük. Dünyaya getireceğimiz bebeklerin geleceklerini hiç düşünmedik. Allah çocuğu rızkıyla verir dedik hiç utanmadan. Ve sonra sanki onlar hiç yokmuş gibi yuvalarımızı bozduk hiç düşünmeden. Öksüz ve yetim bir çocuğun, annesi babası ayrılmış bir çocuktan daha şanslı olduğunu unuttuk boşanırken ve çocuk yaparken.
Çocuklarımıza geleceğimiz dedik. Çocuklarımız için bayramlar koyduk takvimlere. Kendimizi sevmekten çocuklarımızı sevmeye vakit bulamadık.
Oysa onların istediği ne paraydı, nede puldu, nede pahalı oyuncaklardı. Onların istediği pahalı giyselerde değildi. İstedikleri sevgiydi sadece. Katıksız, çıkarsız bir sevgi. Onlar dilleriyle değil bakışlarıyla söylediler. "Sev beni baba." O kadar onurluydular.
Oyun oynamaktı babalarından istedikleri. Konuşmak ve dinlenilmek istiyorlardı. Büyük adam yerine konulmayı hayal ediyorlardı.
Biz nasıl çocukluğumuzu yaşayamadan büyüdüysek, onlara da çocukluklarını yaşayamadan büyümeyi müstehak gördük.
Dondurma yemek istediler. Üşürsün dedik. Oynamak istediler. Terlersin dedik. Koşmak istediler. Düşersin dedik. Odalarına çekildiler. Anti sosyal oldular diye telaşlandık.
Sıcaklığımızı, kokumuzu duymak istediler. Koynumuzda uyumaktı tek lüksleri. Onu bile yapamadık. İttik, horladık "Babacığım!" diye bize yaklaştıklarında.
Onlar okullarında babalarıyla hafta sonu balık tutan, çocukların hikayelerini dinlediler, imrenerek ve gözleri nemlenerek.
Okutamayınca tamirci çırağı yaptık onları. Ve haftalıklarını içki ve meze parası. Önlerine koyduğumuz bir parça ekmek için yeri geldiğinde "Nankör" dedik onlara. Sonra bizden gördükleri kötü muameleyi yapınca çocuklarına ve muhtaç duruma düştüğümüzde bize uyguladıklarında hakkımızı bile helal etmedik.
Döverek, söverek büyüttüğümüz çocuklar başkalarını sövüp, dövdüklerinde "Al bu musibeti başımdan" diye Tanrı’dan yardım istedik.
Kundakla kefen arasında ki kısacık hayatımızda biz çocukluğumuzu savaşların, bombaların, mayınların seslerinden oluşan ninnilerle uyuttuk.
Onlar savaşın kurbanı barışın hayranıydılar. Ve kanları kalemlerinin mürekkebiydi. Şarapnel parçaları saplanmış duvarlara bu gerçeği Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da son nefeslerini verirken kanlı parmaklarıyla yazdılar.
Onlar bu gerçeği susuz çöllerin sinek ve sıtma dolu bataklıklarına Angola’da, Zimbabve’de, Çad’da sadece kemikten ibaret parmaklarıyla açlıktan kırılırken titreye titreye yazdılar.
Hayatın dövmek için beklediği çocuklarımızı bizim dövmemiz bir marifetmiydi Allah aşkına!
Sübyan koğuşlarının yatakhanelerinde, falaka korkusuyla battaniyelerin altında tit tir titreyen çocuklarımızın büyüdüklerinde, adeta toplumdan öç alırcasına birer suç makinasına dönüştüğünü görmemezlikten gelmenin vicdan azabını duymadık çoğu zaman.
Zaman geçiyor. Çocuklar büyüyor ve onların süt kokan, körpe bedenleri acılarla nasırlaşıyor; minik avuçlarının ve sımsıkı kapanmış ufacık yumruklarının büyüklüğünde ki yüreklerinde...
YORUMLAR
Katılıyorum bunlar bizim kuşak için geçerliydi.
Şimdiki kuşakta rahatlıktan nefislerinin zylmune henüz bir iki üç yaşlarından itiberen hükmetme duygusu başlıyor.....
BÜTÜNÜYLE KATILIYORUM.YAZAN KALEMİNİZEİ YÜREĞİNİZİ
EMEĞİ KUYLUYORUM...SONSUZ SAYGIMLA......iFRATSIZ VE TEFRİTSİZ ORTA BİR YOL DİLİYORUM....