- 749 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Elif'in günlüğü
…..yeni baştan gözlerini açtığında yarıya gelmesine daha çok olan kitabını ne zaman bitireceğini merak etmekten çok bu kez zorlandığını düşünüyordu , sıkıcı mı yoksa akıcı bir Türkçe ile tercüme edilmediğinden mi nedir istediği gibi okuyamıyordu, beklide sık sık uyku gelmesinin sebebi buydu , kitapların kendisine müthiş bir ışık verdiğini düşünüyordu , hatta beyaz bir rengin beyazlığı insan ruhundaki anlamı ne ise , böyle bir temiz dünya görüşü ve daha evrensel ve gerçekçi olmak duyarlılığı kitaplar sayesinde bir karakter olarak yer ediyordu , tüm kitaplar kendinden bir parçaydı , sahilde bir midye kabuğundan çınar ağacının yapraklarına , simitçi fırınından pastane triliçesi’ne , kuş yuvalarından balıkçı limanına kadar bir çok duygusal hayatları ve kendi iç dünyasının gizemli hislerine kadar , evet her şeyi kitaplardan öğrenmek tarifsiz bir huzur ve lezzet veriyordu , aslında kendi hayatındaki değişimleri okumaktan büyük zevk aldığı kitaplar sayesinde olduğunu hiç unutmayacaktı, sahile indiği günlerde daha dikkatli süzdüğü çevre ona daha anlamlı ve renkli gelmekteydi , mesela bir martının konacak mış gibi başının üzerinden uçuşu , balıkçıların ağlarını çekerken balıkların çığlıklarını duyuyor gibi olması , ufuklarda belli belirsiz bulutların bir başka dünyayı haber ediyor gibi göz kırpmaları , bir beste gibi esen rüzgarların kırsalın büyüleyici havasından farksızlığını hayretle görüyordu , kısacası hayatı ve gerçekleri ve anlamlı renkleri yakından görmek ona ince bir moral ve güven ve üstünlük veriyordu, ah her ne zaman saklı duygularını itiraf ettiği anları kendi gerçeği olarak fark ediyor olması müthiş bir şeydi , yani kendini görüyor ve kendini buluyordu kitaplarla , sarf ettiği her söz kendisi ve kendi arayışlarıydı hatta sıkıcı kalabalıklardan kaba insanlardan kaçışları ve kitap sayfalarına gömülmesi, adeta dayandığı omuzdu kitaplar , dolunay kadar parlaktı kitaplar , onlar sayesinde bilgi zenginliği ve peşini bırakmayan hayalleri de kitaplara bağlıyordu , içi içine sığmadığı bir gün şehri gezmek istedi , bu deniz şehrin hem tarihsel dokusu hem mistik manevi ruh güzelliği bir çok insanın , yerli yabancı aklını başından alıyordu , ve kız kulesi her zaman gizemli hüzünlü duruşu ile boğaza giren her gemiye , bu şehre gelen her yabancıya şöyle seslenir sanki : “ dur ve bak , düşün ve anla , hisset ve yaşa …” der gibi , neyse bugün hafta sonu dedi ve geçen hafta kağıt helva ve elma şekeri satan satıcıları görmenin mümkün olduğu salacak boyuna gitmişti , tarihi yarım ada’yı ve Topkapı ve surlarını yakın uzak teneffüs etmek apayrı bir heyecan veriyordu, bir yandan kağıt helva yemekle meşgul olurken , bir yandan kız kulesi ve şehri solumak , tanımaya çalışmak , yeni keşfediyor gibi heyecan duymak doyumsuz bir güzellik , genellikle aile veya arkadaş beraberlikleri ile gezintiler yapmayı severdi ama bugün her hangi bir arkadaş almadı yanına , çünkü bir başına daha sahici , daha kendisi olarak ruhunda birikmiş düşünce , fikir , duygu ve refleksleri ile bizzat yaşamak istiyordu , sokak çocuklarını gördü , seyyar satıcıları izledi , dilenciler her zamanki gibiydi , sandallar ve gemiler ve kuşlar ve martılar vazgeçilmez objeleriydi bu tablonun , yani bu kısa dar çerçevede bir bankın üzerinde gözlerinin görebildiği kadarı ile muhteşem bir yoğunluk ve coşkunluk vardı , hayat öyle dinamik ve durdurulamaz bir enerji ile akıyor ki , daha çok okumalı daha çok görmeli ve daha çok düşünmeli diye içinden geçirdi, insanı çevreyi , ülke ve dünya insanlarını , zihin dünyası ve gözlerinin ışığı , boyundan büyük sözlerle doluydu , geçit vermez dağları aşmanın zorluğu ne ise kimsenin bitirmeye cesaret edemediği bir çok kitabı okumuş geçmişti ama asla bir kibir ve beğenmişlik hissi vermeden bunu yeterli bile görmüyordu , okudukça hiç okumamış gibi kendini görmeye devam edecekti , bugün yanında okumak için aldığı kitaba henüz kaldığı yerden başlamaya fırsat bulamadı , çünkü uzun zamandır yemediği kağıt helvadan ikincisini de bitiriyordu , karşısında duran boğaz ve kız kulesi ve Topkapı sarayı ve şehrin silüeti bir kitabı okumuş kadar insana değerli vakitler veriyordu , saate baktı , saat 15.20 , daha var dedi biraz daha , tam o sırada uzun ve eski , eski olduğu kadar ürkütücü bir gemi çirkin bir şekilde sırıtarak geçiyordu , suyu yırta yırta ilerleyen bu sevimsiz gemi, bir rus gemisiydi ve boğazın güzel mavi suyu üzerinde seyretmeyi hiç ama hiç hak etmiyordu , ülkemizi ve bağımsızlığımızı tehdit eden küçümseyen yalan üzerine kurulu politikaları ile gözlerimizin önünden geçişleri katlanılır bir şey değil , neyse dedi , alacağı ilk kitabın tarihsel bir konuyu işleyen ciddi bir eser olmasına dikkat edecekti ve ekledi, biz öyle bir medeniyetin insanlarıyız ki bizim için aslolan insan hayatı ve insan hakları , özgür toplum ve özgür hayatlardır , işgal ve sömürü , komplo ve entrika ile insan ölümlerine ülke işgallerine asla izin vermeyen bir inancın medeniyetin çocuklarıyız dedi , ve bunları aklından geçirmiş olduğuna çok sevindi ….saat 15.50 kalkıp gitme zamanı gelmişti…
22.12.2015
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.