Biz- kadın erkek -hepimiz...Aklımdan geç(e-me-y)enler-Kalanlar...
Toplumda dengenin sağlanması, insan ilişkilerinin ve özellikle evliliklerin sağlıklı- sağlam temeller üzerine oturabilmesi için, kadın birilerinin kızı birinin eşi, birinin annesi, olmadan önce kendisi olmayı başarmalıdır. Buna inanmak, kadının birey olması için birinci koşuldur. Kadınların sorunları kendi kişiliklerinin farkında olmak gereği duymadıklarından vardır. Ne kadar üzücü ki ezilmişliğini yaratan yine kadının kendisidir. Birçok konuda toplumun ona biçtiği rolü düşünmeden kabul eder. Hatta destekler. Çocuklarını yetiştirirken de aynı yanlış tavrı sergiler. Doğal olarak kendisini yalnızca ev işlerinden sorumlu, iyi bir eş, iyi bir anne olmaya adamış, kişilik geliştirme çabası olmayan anne ,kendisi annesi tarafından nasıl yetiştirilmişse ,kızını da kendince çok sevdiğinden, aynen kendisi gibi yetiştirmeyi amaç edinir.
Kızına kız olduğunu, ev işlerini öğrenmesini, fazlaca dışarı çıkmamasını, hatta daha ileri giderek fazla konuşmamasını, susmasını öğütler. Kendisinden yaşça küçük de olsa erkek kardeşinin korumasına gereksinim duymasını, yaptırımlarına boyun eğmesini öğretir. Erkek çocuğa da “erkeksin erkek gibi davran, erkek şöyle yapmaz böyle yapar, kız kardeşine –sahip- çıkmalısın,”gibi gereksiz sorumluluklar yükler. . Bu arada baba da daha bir gururla annenin bu sözlerine “benden sonra evin reisi sensin, herhangi bir nedenle yokluğumda annen ve kız kardeşin sana emanet, senin sözün geçer” gibi (erkek çocuk hele de ergenlik döneminde ise daha da canla başla bu yetkiyi üzerine alacak) destekleyici sözlerle farkında olarak ya da olmayarak erkek çocuğa sonuna kadar kullanacağı bir sahiplik ve üstünlük hakkı verir. Evde böyle dayatılan erkek çocuk dışarıda da aynı sözüm ona üstünlük aşılamasıyla karşılaşır.çünkü toplum olarak da çok hevesliyiz ya da takıntılıyız “erkeklik” aşılamaya, kanıtlamaya.-İnsan ister istemez bir kompleks mi söz konusu da erkeklik takıntımız var diye düşünmekten kendini alamıyor-
Özetle çocuklarımızı kendimiz gibi yapmak için elimizden geleni yaparız.
Eğitim görmüş kadınlar bile eşlerinin yanlışlarından bahsederken "sonuçta erkek tabi olacak kadar" diyecek kadar ve dayak yemediğine şükredecek kadar, beklentisizdir. Ne yazık ki hâlâ “döver de sever de” düşüncesi, boyun eğmişliği sürmekte. Kadın ve erkek davranışları değerlendirilirken acımasızca ve yüzsüzce çifte standart uygulanmaktadır.(Burada demek istediğim onursuz bir davranış için“erkek yaparsa kadın da yapar” gibi yanlıştan yana bir eşitlik savunması değildir. Eğer yargılanması gereken bir davranışsa cinsiyete bakmadan yargılanmalıdır.)
Yine üzücü bir gerçek var ki, kadınlara en acımasız eleştiriler yine kadınlardan gelmektedir. Kadın baş kaldırdığı ben insanım, ben bir bireyim” dediği anda ilk olarak bunu deme yürekliliğini gösteremeyen kadınlarca suçlanır.
Aslında erkekler için de durum çok farklı değildir.Sorun kesinlikle sadece kadın sorunu değildir.Kişilik sorunu,düşünme,yorulma sorunudur.Toplumun onayladığı, kabul gören davranışları sergilemek ne kadar kolaydır.Zor olanı değil kolay olanı seçerek rahatımızı sağlamaktayız ,hep birlikte kadın erkek hepimiz…
aylin-K
YORUMLAR
İtiraf da diyebiliriz,nesnel gözlem de.Sorun kendimiz olabilmemiz, cinsiyetsiz öncelikle kişilik geliştirmek.rahatımız kaçar kaygısı ile farklılıklarımızı (ki bunlarla kişi oluyoruz)kolayca yok ediyoruz.Yada etmelerine seyirci kalıyoruz.Bunun kadın ya da erkek sorunu olmadığı açıktır.Yalnızca toplumun genel bakışı ve onayı ( burada dinler ve yorumları da en büyük etken)kadın için biraz daha zorlaştırıcı olabilmekte.
Bunun haricinde (ki bu hafife alınamayacak önemde ,uzun ve ayrı bir tartışma konusudur) "yaratıcı muhalif,özgün insan" yerine istenen "suskun takip ve itaat eden insan" dayatması cinsiyet gözetmeden hepimizedir...
Oysa kendimiz olabilmek için biraz risk alabilip,biraz bedel ödesek, farklılıklarımızla "kendimiz",dayatmasız paylaşımımızla biz olsak...
Bu konu açıldığında aklıma gelen bir sözü yazmadan geçemeyeceğim.
" kaplumbağaya dikkat et..ancak kafasını çıkarıp risk aldığında ilerleyebiliyor."
Kaplumbağadan utanmaktan kurtulmak umuduyla...
Yazıyı özetleyen,böylece katkıda bulunan yorumunuz için teşekkür ederim.Saygılar.
'Ne kadar üzücü ki ezilmişliğini yaratan yine kadının kendisidir.'
Kadın yazardan realist itirafla yazının başlaması ilginç ve bir o kadarda güzeldi..
Ve son bölümde 'Sorun kesinlikle sadece kadın sorunu değildir.Kişilik sorunu,düşünme,yorulma sorunudur.Toplumun onayladığı, kabul gören davranışları sergilemek ne kadar kolaydır.Zor olanı değil kolay olanı seçerek rahatımızı sağlamaktayız ,hep birlikte kadın erkek hepimiz…'
Ne acı kolay olanı seçiyoruz, düşünme ve yorulma yetisi maalesef zor geliyor.
Kutlarım.
"Aslında erkekler için de durum çok farklı değildir.Sorun kesinlikle sadece kadın sorunu değildir.Kişilik sorunu,düşünme,yorulma sorunudur.Toplumun onayladığı, kabul gören davranışları sergilemek ne kadar kolaydır.Zor olanı değil kolay olanı seçerek rahatımızı sağlamaktayız ,hep birlikte kadın erkek hepimiz…"
Çok güzel bir yazı okudum, kendi yazdıklarıma yakın buldum.
Tebrik ederim.
aylin-K'ya...
Yazdıkların tabi ki doğru şeyler.Biz toplum olarak,bir şeyi bireyin "tercihine "bırakmak yerine,onu "empoze" edip,kendimize benzemesini severiz de ondan.
Bu da yetişme tarzı,demokrasi "kültürüyle" alakalı bir konudur.
"Bir kitap okudum,hayatım değişti" denir ya.Benim de hayatımda önemli yeri olan bir kitap var:Kesin İnançlılar,Eric Hoffer.Plato Yayınları.
Bu kitapta da Halil Cibran'da bulduklarınızın fazlasını bulabilirsiniz.Kaldı ki,bana şu an" kahramanınız kimdir?" diye sorsalar,Eric Hoffer ilk söyleyeceğim isimdir.
Paylaşmak istedim.Selamlarımla.
"Aslında zor yada kolay olanı seçmekten ziyade her beynin düşüncesini bir başkasına lanse etme dürtüsünden kaynaklanıyor bence . hatta bu durum okadar büyükkü toplumlar dahi kendi düşünce ve yaşamlarını başka toplumlara benimsetmeye kendi gibi düşündürtmeğe çalışmıyormu? "
Sevgili Zeki Karabağ, yorumuzla yazıma yeni bir boyut getirip, bireysel dayatmaların olumsuzluğunu- toplumsal -evrensel boyuta taşıyıp zenginleştirmişsiniz.Yerinde bir vurgulama yapıp adeta yorumunuzla yeni bir yazı konusu yaratmışsınız...Yürekten teşekkür ediyorum,sevgiler,saygılar....
Halil Cibran ı biliyordum; ancak bu ana düşünce denecek değerdeki dizeleri bilmiyordum. İlginiz yorumunuz ve bu güzel dizelerle buluşmamı sağladığınız için teşekkür ederim.Saygılar.
.................................
Ruhumu yedi kez aşağıladım.
İlki, onu yükseklere ulaşmaktan kaçındığını gördüğüm zamandı,
İkincisi onu topalın önünde topallarken gördüğüm zamandı,
Üçüncüsü kolayla zor arasında seçim yapması gerekip de, kolayı seçtiği zamandı,
Dördüncüsü bir yanlış yaptığı ve kendini başkalarının yanlışlarıyla avuttuğu zamandı,
Beşincisi güçsüzlüğe sabrettiği ve sabrını güce yorduğu zamandı,
Altıncısı bir yüzün çirkinliğini hor gördüğü ve onun aslında kendi maskelerinden biri olduğunu anlamadığı zamandı,
Ve yedincisi bir övgü şarkısı söyleyip de, bunun bir erdem olduğunu sandığı zamandı.
Halil Cibran
"Ruhumu yedi kez aşağıladım" diye bir şiiri vardır Halil Cibran'ın...
Onu bulma şansınız olursa,-ki internette vardır-son cümlenizin çok net bir "karşılığını" bulacaksınız:
"Kolayla zor arasında seçim yapmak zorunda kaldığında,
kolayı seçtiğinde."
Aslında zor yada kolay olanı seçmekten ziyade her beynin düşüncesini bir başkasına lanse etme dürtüsünden kaynaklanıyor bence . hatta bu durum okadar büyükkü toplumlar dahi kendi düşünce ve yaşamlarını başka toplumlara benimsetmeye kendi gibi düşündürtmeğe çalışmıyormu?
hal böyleyken bireyde en yakınındakine bu dürtüsünü vermeye ve onunla egosunu tatmin etmeğe çalışıyor halbuki tek tip düşünce ve tek tip toplum yerine en doğru kişilik ve en kusursuzu yakalamaya çalışmayı düşünsek zararmı ederiz?.
Kutlarım konu farklı ve güzeldi paylaşımınız için teşekkürler
sevgi ve saygımla.