BİR KARACAOĞLAN TÜRKÜSÜNDE ISINMAK...
Ne zaman bir Karacaoğlan türküsü dinlesem,ta uzaklara giderim.Çocukluk yıllarıma,doğduğum köye,tarlalarında çiftçilik yaptığım,yamaçlarında çobanlık ettiğim,zirvelerinde kekik çay,mantar topladığım dağlara götürür beni.
Uzun kış geceleri,bir odaya sığdırılmış hayatlar;dışarıda diz boyu kar,sobamızda yanan meşe odunu,duvarda emektar gaz lambası.
Akşam yemeğinden sonra yatsı namazları kılınır.Sobanın üzerinde sıcacık demli çay.Ortada,dut kurusu, ceviz içi,elma,kuru üzüm,kaynamış mısır,nar vs. güne göre nasipte ne varsa...Muhabbet başlar.Hikayeler..İçerisinde yiğitlik,kahramanlık sevgi sadakat gibi erdemler barındıran hikayeler..Bir Ahmet amcamız vardı.Her gelişinde farklı bir hikaye anlatırdı.Nereden bulurdu bu kadar hikayeyi bilmem.
Babam derdi,"haydi çocuklar okuyalım".Kısa sureler, dualar,otuz iki farz...Bu gün namazlarımda okuduğum kısa surelerin bir kısmını o zamanlar öğrenmişimdir.
Babam ilahiler okurdu.Bazan Karacaoğlan türküleri söylerdi."İncecikten bir kar yağar .Tozar elif Elif diye" başlardı.Belki de şairliğimizin tohumları o zaman atılmıştır kim bilir..
Sobamızda gün boyu meşe odunu yanmazdı belki ama evimiz sımsıcaktı.Sevgi,saygı sohbet muhabbet vardı çünkü.
Şimdi yine bir Karacaoğlan türküsü dinlesem o günler aklıma geliyor.Bir yanda gurbet, bir yanda yokluğun
,İÇİM ÜŞÜYOR BABA...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.