- 820 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÖNÜL SOHBET İSTER MEY BAHANE
GÖNÜL SOHBET İSTER MEY BAHANE
Güneş dağların arkasında kızıllığıyle kaybolup yerini yıldızlara bıraktığı anlarda geziniyorum Ankara sokaklarında. Hani bir tabir vardır;serserice gezinmek. Benimkisi de o hesap. Aylardan aralık hava oldukça soğuk. Kulaklarım ve burnumun sızıntısı olmasa tank gibiyim, hissetmiyorum bile soğuğu.
Kızılay’dan Tunalı Hilmi’ye doğru ağır ağır atıyorum adımlarımı. Yol boyu sıralanmış kafeler, barlar. Sokaklar cıvıl cıvıl. Kimi gençler barlarda, kimnin elinde bira şişesi oturuyor kaldırımlarda. Müzük sesleri, insan sesleri karışmış birbirine. Her yer ışıl ışıl. Barların önünde gençler tüm hünerlerini ortaya dökerek müşteri kapma derdinde,
Benim de bitim kanlanmadı değil. Bir iki tek atma fikri her geçen dakika beynimi esir alıyor. Gireceğim bir yere ama utanıyorum. Onca gencin içerisinde sap gibi sırıtma düşüncesi uzaklaştırıyor beni arzumdan. Ama damağımın kaşıntısı da geçmiyor bir türlü.
Ben bu ikilemler içerisinde yürürken köşede ki bir yazı çekti dikkatimi. "Hizmet bizden, içmesi sizden" yazıyordu duvara asılmış pankartın üzerinde. Yürüdüğüm semt Ankara’nın belki de en lüks semtiydi. Ben tereddüt içindeyken bir genç çıkıverdi önüme. İlk sorum " burası nedir" oldu. Aldığım cevap beni hem sevindirdi, hem de endişelendirdi. Burası meyhaneydi. Endişemin nedenine gelince fiyatlardı. Kim bilir kaça mal olacaktı bir iki tek atmak. Ağzımdan ’yirmilik rakıya ne kadar yazıyorsunuz" sorusu çıkıverdi. Aldığım cevap afallatmıştı beni bu sefer iradem dışı "pardon" sözcüğü dökülüverdi dudaklarımdan. Gencin aynı rakamları telafuz etmesiyle birlikde daldım meyhaneye.
Gayet modern ve lüks bir mekandı meyhane. Ama dekor ve dizaynlarla bohem havası verilmek istenmişti mekana ve bunda da başarılı olmuşlardı. Ortada koca bir odun sobası yanıyordu. Salonda bir kaç tane de tüplü soba vardı. Duvarın dokuz on metre karelik bir bölümüne de ışıl ışıl yanan bir şömine figürü yerleştirilmişti. Yirmiyi aşkın masa vardı meyhanede. Örtüleri tertemiz ahşap masa ve sandalyeleriyle göz kırpıyordu meyhane müşterilerine.
Sobaya yakın bir yerde oturdum. Rakı, beyaz peynir, acılı ezme, turşu ve süzme yoğurt istedim meyhaneciden. Münir Nurettin’den "kalamış" şarkısının büyüsüne kapılmışken geldi isteklerim. Garson müthiş bir nezaketle rakımı doldurdu bardağıma ve özenle yerleştirdi mezeleri masaya.
Ağır ağır yudumlarken rakımı karşı masada oturan bir bey efendiyle göz göze geldik. Kadehlerimizi aynı anda kaldırarak selamladık birbirimizi.
Garsonun on dakika sonra fasıl başlayacak sözleriyle kıpır kıpır olmuştu yüreğim. Ud, kanun, keman ve darbukadan oluşan saz heyeti Tatyos Efendi’nin "rast semaisi" ile başladılar proğramlarına. Müzik mekan her şey muhteşemdi. Bir on dakika rast makamında şarkılarla coşturdular meyhaneyi. Arkasından hicaza, hüseyni ve uşşaka geçtiler. Böyle bir eğlence müthişti.
Kafamın dumanlandığı anlarda mahur çıkıverdi ağzımdan. "şu güzele bir bakın bakışı nur saçıyor" şarkısı deyiverdim. Enfes bir mahur giriş taksiminden sonra getirdiler isteğimi yerine. O gün öyle şanslıydım ki nerdeyse dinlemek istediğim tüm şarkıları dinledim. Hatta "endülüste raks" şarkısı bile çıkmıştı repertuvarlarından.
Nerdeyse tüm masalar dolmuştu. Kafalar dumanlandıkçs birleşiyordu masalar. Garson bir duble rakıyla geldi yanıma. Karşıdaki bey efendi göndermişti rakıyı. Nezakatle kaldırarak bardağımı teşekkür ettim kendisine. O da aynı hareketi yaptı. Üç beş dakika sonra çağırdım gsrsonu ve karşı masaya benden bir otuz beşlik rakı götürmesini istedim. Rakı masaya değer değmez selamlaştığım bey efendi nazikçe davet etmişti beni masalarına. Zaten ben de bekliyordum bu daveti ve neşeyle oturdum yanlarına.
Proğram bitmişti. Nerdeyse tüm müşteriler aynı masada buluşmuştuk. Müzisyenler de oturmuşlardı masamıza. Ne şarkılar söyledik. Bimen Şenler, Selahattin Pınarlar, Alaattin yavaşçalar Yusuf Nalkesenler. Daha kimler eğlenmişti bizimle.
Davut Tunçbikek/ Elmadağ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.