- 591 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Breakfast / İsmet
Hastaneden çıktıktan sonra ilk işimiz açlığımızı bastırmak adına birşeyler yemekti. Bulduğumuz ilk lokantaya girip yiyebileceğimiz kadar yedik yorgunluktan ne yediğimizi dahi hatırlayacak halde değildik.
Aramızda tek neşeli olan İbrahim di.
Selimin gözleri uykusuzluk ve yorgunluktan iyice yuvalarına çökmüş
Ömer ve İsmetin durumuda pek iç açıcı değildi.
Yemeği zor bela yedikten sonra İbrahim çay içmek istesede
Dördümüzde ona bakarak koro halinde bunun mümkün olmadığını ve artık uyumamız gerektiğini hönkürdük. Hönkürmek diyorum çünkü pek anlaşılır cümleler kurduğumuzu sanmıyorum.
İbrahim tedirgin bir ses tonuyla bizi onayladı.
Kalkıp hesabı ödemeye indiğimizde kasadaki lise çağlarında olduğunu düşündüğüm çocuk bize uzun uzun bakarak
- Neden çay içmediniz abi çaylar bizim ikramımızdır bir kusurumuz oldu ise affola
İbrahim hepimizden hızlı davranarak uzun yoldan geldiğimizi yorgun olduğumuzu falan anlatsada çocuğun bakışları değişmemişti. Biri size dik dik bakıyorsa rahatsız olursunuz bu kim olursa olsun.
İsmet kulağıma eğilerek
- Parayı ödeyip gidelim işte yoksa sorun çıkıcak burada diye fısılda dı
Selime bakarak İsmeti alıp dışarı çıkmasını işaret ettim.
Bir insanla uzun süreli tanışıklığın en iyi noktalarından biri kaş göz hareketleriyle dahi anlaşabilmektir.
İbrahim hesabı ödedikten sonra Ömer ben ve İbrahim yorgun argın İsmetle Selimin yanına dışarı çıktık.
Aracı eve kadar da olsa kullanması gereken kişi İbrahimdi hiçbirimiz bu halde şehir içinde araç kullanacak cesarete sahip değildik.
Araça nasıl yerleştiğimizi
önemi yoksa arkayamı oturduğumu dahi hatırlayamayacak kadar yorgundum.
Uyumadan önce son hatırladığım sahnelerden biride İbrahimin bizi dürterek uyandırmaya çalışmasıydı. Eve varmıştık Selimin bana tutunduğunu benimde Ömere tutunduğumu İsmetin ise ortalarda görülmediğini hayal meyal hatırlıyor gibi olsamda bunu kafamda kurmuşta olabilirim.
Sonrası ise o beklenen uyku sıcak bir iç mekan ev kavramı
zaten İbrahim hariç hepimiz eve girer girmez bir köşeye devrilmiştik.
Eskiden de böyle idi ne zaman bir araya gelsek İbrahim bir şekilde en son uyanık kalan olurdu...
Rüyamda bir koku duyuyordum başta anlayamasamda bu peynir kokusuydu. Ve peynirden nefret eden biri olarak benim için Rüya kabusa dönüşmüştü peynirden insanlar üzerime koşuyordu Fransız peynirleri, kaşar peynirleri, keş denen köy peynirleri....
nefes nefese yerimden zıpladım.
Kendime geldiğimde sabah olduğunun farkına vardım aynı zamanda İsmetin ayaklarınında kafamın yanında olduğunu.
Bu yaşta adamların sıcak yatakta eşleri ile uyanması gerekti ben İsmetin ayaklarıyla İsmette benim ayaklarımla uyanıyordu üstelik İsmet bacağıma sarılmıştı .
Dürterek onu uyandırmaya çalışsamda her seferinde bacağıma daha çok sarılıyordu.
İsmetin bileğinin durumunu bi an için unutmamla beraber sertçe ayağımı çektim. Ben ayağımı çektiğim anda İsmet anne diye bağırarak uyandı.
Yaptığım aptallık nedeniyle İsmetten defalarca özür dileyerek yorganı üzerimden attım. Üzülmüştüm neyse ki İsmet hala uyumak istediği için olayın üzerinde durmamıştı.
Yorganı üzerimden atmıştım ama üşümemle beraber geri girmek İstemiştim. İbrahim öğretmen adamdı doğalgazı yataktan kalkınca üşünmeyecek derecede yakması demek maaşının yarısını direk ısınmaya vermesi demekti.
Düşünün bir kere doğalgazlı evlerin kirasının normal kat kaloriferli evlerden daha ucuz olduğu bir yer.
Biz beşimizde aynı şehirde üniversite okumuş kişilerdik bölümlerimiz farklı farklıydı ancak bir şekilde birbirimizle tanışmış.
Az çok her birimizin diğeriyle ev arkadaşlığı olmuştu.
Bizi tanıştıran insanları bile unutmuş ama birbirimizi unutmamıştık.
İbrahim içimizde en idealist olandı Vanlıydı kendisi dokuz çocuklu bir aileden gelmiş ve öğretmen olmuştu.
Biz dördümüz alttan ders alırken İbrahim üstten ders alırdı. Onu asıl yıkan ise öğretmen olduktan bir yıl sonra yaşadığı evlilik ardından da tekrar dört yıl içinde gelen boşanmaydı. İbrahim idealistti demiştim iyi bir puan almasına rağmen kpssde.
Özel olarak Vanda bir okul seçmiş sonra yine oradan bir öğretmen hanımla evlenmişti ikiside Vanlıydı iyi anlaşıyorlar ve çok uyumlu idiler taki bir yere kadar.
***************
( Bu kısım İbrahimin ağzındandır)
Abi herşey harikaydı ilk iki yıl.
Hatta mükemmeldi sonsuza kadar Vandan ayrılmadan onunla hem mesleğimi yapar hemde yaşardım.
Sonra çocuk yapmaya karar verdik bak ben değil o istedi. Aşıktım biliyorsun dayanamadım kabul ettim korunmuyorduk tabi ben öyle zannediyordum.
Sonra birgün batıya tayin olma isteği geldi sözde çocuğumuz içindi o büyüyüp belli yaşa gelince tekrar geri dönecektik. Biliyorsun benim alanımda Türkiyenin heryerinde açık var ne yaptım ettim. Manisa merkeze tayin oldum sonra eş durumundan onuda yanıma aldım .
Manisaya yerleştikten iki üç ay sonra herşey değişti yana yana çocuk isteyen bunun için ben İstemesemde Vanda iken benimle sevişen kadın gitti yerine soğuk benden uzak duran zar zor benimle yatan biri geldi.
Sonrasını zaten biliyorsun en sonunda batıya tayin olmak için beni kullandığını itiraf ettide boşandık. Ama birşeye seviniyorum en azından kısır değilmişim
ben onu korunmuyor biliyorken o korunuyormuş. Kısırmıyım acaba diye az düşünceye düşmedim o ara.
Söylesene sürekli eşitlikten haktan bahseden biri rahat için kendi doğduğu toprakları böyle utanmaz bir planla terk ediyorsa ne değişmesini bekliyoruz ki bu ülkede bu dünyada.
Muhtemelen bidaha evlenmem evlensemde bu sadece baba olma duygusunu tatmak için olur.
*****************
Hepimizin kadınlardan yarası vardı ama en çok İbrahimin.
belki bizler aldatılmış sevilmemiş veyahut başka türlü kullanılmış olabilirdik ama İbrahimin ne kadar inandığı değer varsa hangi duygularla bir kadına aşık olunuyorsa hepsi alt üst edilmişti...
Ben bunları düşünürken burnuma tekrar peynir kokusu geldi kabus yada İsmetin ayak kokusu değildi bu düpedüz peynir kokuyordu.
Üstelik kokuyu İsmet bile almış
- ne güzel peynir kokuyor abi ya karnım da acıkmış diye yatakta geriniyordu
Yattığımız odanın kapısı açıldığında peynir kokusunun sebebinin ne olduğunu çok iyi anlamıştım.
Önden Selim elinde demlikle arkasından da Ömer bir elinde oltu peyniri diğer elinde peynirli sahanda yumurta ile odaya girdi.
Selim bana bakarak
- O uyuyan güzeller uyanmış kıyamam tamda prensin öpücük vereceği kısma geliyorduk. Kalksanıza lan saat onbir olmuş paşa torunu mübarekler. İsmeti işaret ederek şunu da dürt ben mutfağa diğer kahvaltılıkları getirmeye gidiyorum.
Selimin söyledikleri bir kulağımdan girip öbürünü paralel geçiyordu. Benim derdim İsmet değildi ki.
Ömer elindekileri masaya koyduğunda kolundan tutarak.
Yumurtayı neden peynirli yaptığını Peynir yemediğimi unutmuş olamayacağını hönkürdüm.
Ömerin şeyinde bile değildi bu durum
- Biz üçümüzde peynir yiyoruz arkadaş demokrasinin kuralı bu üçe bir. yani sen azınlıksın
- Ama demokrasi aynı zamanda azınlığın haklarını korumak içinde vardır
- Öyle zaten o yüzden şimdi sen mutfağa gidip kendine normal yumurta kırıyorsun.
- Menemen yapar sana yedirmem Ömer
- Yap da yemesi kalsın.
Mutfağa geçmeden önce vücudumun atık sistemlerini rahatlatıp elimi yüzümü yıkadım.
Hayatımda ikinci kez su yüzünden böyle titremiştim. Bir diğeride bir kasım ayı Karagöl dağındaki göle düşmemdir.
Neyse
Mutfağa geçip menemeni yapmaya başladığımda bizimkilerin heyecan verici birşeyi tartıştıklarını duymuş olsamda takılmadım.
Bir süre sonra İsmette yanıma gelip menemen yapma konusunda direktifler vermeye başladı.
Onu dikkate almayıp kendi bildiğim şekilde devam ediyordum işlemlere ve her seferinde onun çileden çıkan miniklerine bakarak keyfimi yerine getiriyordum.
Menemen bittiğinde İsmette bitmiş kesinlikle işi bilmediğimi böyle menemen olmayacağını söylüyordu.
Beraber içeriye geçip masaya oturduk
Ömer ve Selim yemeğe başlamamıştı yıllar öncesinden kalma bir kural gibiydi bu beraber yiyeceksek önce bunları bulamayanlar için içimizden biri dua eder sonra yerdik.
Dinle pek alakamız kalmamıştı aslında hepimizinde ateistlik ve deistlik dönemleri olmuş olsada bu dua işi kutsaldı bizim için.
İbrahim okulda olduğu için bize katılamamıştı ama onunda bu seremoniyi unuttuğunu zannetmiyorum.
Yemeğe başladıktan sonra Ömer ve Selim menemenden tadarak mükemmelliğimi itiraf ederek tebriklerini sundular
İsmet hariç o elini bile sürmemişti menemene hışımla karnımızı doyuruyorduk menemenin bitmesine çok az kalmıştıki İsmet önümüzden tavayı çekip ekmeklemeye başladı.
Onu izlemek ayrı zevkti
Kızararak bozararak.
- Lan sen bunu yapmayı nasıl öğrendin harika olmuş bu pişman oldum valla
- Sema vardıya hani ondan
- Hangi Sema
- La şu ikinci adı Türk mitolojisinde Tanrı olan kız varya o
- Ha. Hani şu iki yıl senle yaşayıp sonra evlilik teklif edince ben buna hazır değilim diyip terk eden mi
- He İsmet he. Kolunu kırdın kafanıda kırdırma hatırlatmasana oğlum şu olayı
- Tamam la ha bak ne dicem bu kız bana 2 ay önce mesaj attı
- Banane oğlum banane sövdürme sofra başında
- Ya bi dur bu senin telefonunu istedi bende verdim
- İyi bok yedin İsmet bende diyorun iki aydır bana yazan bu kız kim. Anlamalıydım aslında o olduğunu
- Ne yapacaksın peki
- Ne mi yapacağım hiçbir şey buluşucam sevişicem sonra terk edicem
- Sizin gibi kötü kalpli erkekleri seviyor zaten hep bu kadın milleti anca bi Selim bi sen
- Lan oğlum ne kötülüğü kızın derdi ne sence o kız bana yaptığı neydi neyse ya ağzımın tadını bozma.
Bardağımı doldurup sigaramı yaktığım sırada Selim İsmete dönerek
- Lan topun ağzına niye benide koyuyorsun ben ne yaptım
- Hiç mi kalp kırmadık lan hepimiz de kırdık kötüyüz tabi ben dahil. Bak aramızda kalp kırmayan biri varsa oda İbrahimdir
- Kırdık Elbet İsmet ama kırıldıkta biz İnsanız. İbrahim kalp kırmadıda ne oldu baksana haline fazla iyi niyet can yakar biz bunu en azından erken öğrendik İbrahim geç öğrendide ne oldu adamın hayatı inandıkları yıkıldı. Kız tavlamak için sol kulüplere takılan ateistim ben ya modunda geçinen boş beleşler gibi konuşma Allasen.
- La tamam haklısın ama yinede iyi olmakta fayda var
- Yasemin desem İsmet
- Hı
- Hı ya hadi şimdi polyannacılığa devam.
İsmet ve Selim iyi niyet kötülük kadınlar üzerine konuşurken
Ömer ve Ben sofrayı toplamış arabanın bagajından valizleri almış. Üstüne sırayla duş almış . Üşüdüğümüz için iki kere kafaya şampuan sürüp sürmeden beş dakikada banyoyu terk etmiştik. Üstüne tekrar çay demleyip oyun konsolunu kurmuş
( playstation) maç yapmaya başlamıştık.
Bizim iki apti kadınlardan psikolojiye ordan felsefeye oradan kıyamet teorilerine geçmiş sonunda ortak noktayı bulmuşlardı.
Tam maçımızın bitimine Beş dakika kala Tvnin önüne geçip sonuç bildirgesini açıklamaya koyulmuşlardı üstelik Ömer bir sıfır önde iken.
Sahne aynen şöyledir İsmet ve Selim konuşurken Ömer ve Ben küfür bilimine katkılar sunuyorduk
- Selim bey lütfen şu iki cahile derin tartışmamızın sonucunu siz açıklayın
- Aaaa olurnu İsmet bey lütfen bu şeref size ait
- Lütfen efendim istirham ederim sizin gibi yetişmiş bir insan varken bana söz düşmez
- İsmet konuş
- Tamam. Bakın sayın gundiler size diyorum siz iki futbol meraklısı cahil. Size sayın dedim diye gaza gelmeyin sakın. Biz iki ulvi insanın tartışma sonuçu şudur ki artık oyun oynama sırası bizdedir kalkın lan.
Ömer ve ben bu büyük cümlelerin sonunda gerçek bir aforizma beklerken yediğimiz kazığın farkına varamamış elimiz dekileri pışı pışı verip birer tarafa savrulmuştuk.
Psikolojik manipülasyon konusunda Selim Ve İsmet birer harikaydı.
Sırayla oyun oynayacak olsakta İsmet bileği yüzünden bunu pek başaramamıştı.
Saat üçe gelirken İbrahim gelmişti. Bugün için planımız önce çıkıp gel görde bir çağ kebabı ziyafeti çekmek sonrada rakı sofrasını kurup geçmişi yâd etmekti. Geçmiş geçmemiştiya aslında biz yaşlanıyorduk.
İbrahimde hazırlanınca araca atlayıp çağ kebabı yemeden önce biraz gezmeye karar verdik.
Gel göre vardığımızda saat yedi olmuştu yolda oyalana oyalana Erzurumun meşhur yerlerini izleye izleye hareket ediyorduk. Meşhur doğalgaz ısıtmalı cadde de iki kere yürümeyi ihmal etmedik. Çifte minareyi,Yakutiye medresesini Erzurum kongresinin yapıldığı tarihi binayı ve Rüstem Paşa kervansarayını görmeyi ihmal etmedik.
Sokakları genel anlamda temiz bir şehirdi tarihi dokusu yavaş yavaş bozulmaya başlamıştı.
Bu durumdan belediyenin yeni tarz mimari fantezileri Türkiyenin dört bir yanında hortlayan Ali Ağaoğlu tarzı müteahhitlerin Erzurumdada hortlamış olması etkiliydi.
İnsanı hakkında pek bir yorumum olamazdı tanıdığım Erzurumlu Ömer için bile farklı bir şehirdi.
Sokaktaki vatandaşın tarzı az çok belli idi iki üç kere omuz yemiştim çoktan. Özür dilemesi gereken benmişim gibi suratıma bakılmasıda cabasıydı.
Allahtan beş kişi idik hır gür çıkmamış olmasının sebeplerinden biride budur.
Bütün bu muhafazakar yapıya rağmen çok güzel kadınlarının da olduğunu itiraf etmeliyim. İnsanlarının gülümsemeleri güzeldi bir kentin hepsi zor olamaz sonuçta.
Neyse bunların hepsini bir kenara bırakırsak sonunda kebaplarımızı mideye indireceğimiz mekana girmiştik rezervasyon yaptırdığımız için yerimiz hazırdı.
Ancak bir sorun vardı içeri girerken içim ürpermişti. Genelde sıcak bir mekandan dışarı çıkarken insanı etkileyen üşüme hissi bu sefer sıcak mekana girerken içime düşmüştü. Aynı durumu Selimde hissetmiş olacak ki kolumu tutarak İsmete dikkat edelim burada birşey var hissediyorum. Bi sorun çıkmadan karnımızı doyurup çıkmalı diye fısıldadı.
( ikimizin içine düşen hissin doğruluğunu görecektik ama bölümü çok uzun tutmamak için bunu bir sonraya saklıyorum affınıza sığınarak saygılarımla)
YORUMLAR
neden çay içmediniz abi?
sanki dünyaya hizmet için gelmiş, işini öyle bir iştahla yapıyor ki kimisi. kimisi de tam aksine, kim doldurup getirecek şimdi o çayı sıkıntılarında, zaten yemeği de üşene sıkıla getirmiş. tabi birincisinde yaptığının beğenilip, takdirlerin bildirilmesi isteği de var. birinciyle ilgili bir olayı geçen yaz olimposta yaşamıştım. aşçı kız o pansiyonda kaldığım süre boyunca surat astı bana.
ibrahim'in durumu gerçekten üzücü.
oynadığınız oyun pes'tir heralde. ben başkasını oynamıyorum:)
sonra, şu omuz atma laf atma olaylarını saç yüzünden çok yaşamış biri olarak şu an içimden geçenleri hiç söylemeyim.
fazla uzatmayayım, yazıyı okurken aklıma iyi kötü bi sürü anım geldi.
Tsukuyomi
İbrahimin durumu gerçekten çok can sıkıcı.
neyse şu saç vb dış görünüş nedenleriyle ülkenin en modern yerlerinde bile sorun yaşamak olası.
Tsukuyomi
İsmete olan ilginize teşekkür ederim
..
HakkınSesi tarafından 12/18/2015 9:30:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
HakkınSesi
inceliği ne güzel yansıtmışsın. bu yemekten sonra çay mevzusu ciddi bir mesele aslında. 25 kr gideri olmayacak bir
şey ama müşteri o kadar memnun olur ki bundan, zaten müşteri derken aslında küçük yerlerin cazibesi farklıdır.
koru'dan çınarcığa giden alt yolda kafe tarzı bir şeyler var. orada mesela o ufacık tahta yapının içerisine girmeden
içim sıcak oluyor, insan memnun hissediyor :)
dik dik bakma konusunda 6 sn kuralını aklıma getirdi. ismetle arkadaşları açısından esprili olurdu 6 sn.
( ya ... olursunuz ya da onu... neyse)
gaz mevzusu güzel. ısınmaya yönelik. gündemden kopmadan, güncel bilgilerle öyküler yazıldı mı daha güzel oluyor.
bu arada ibrahimin hikayesi gerçek olmasın diye düşünüyorum. üzülerek.
(karagöl hikayesi geliyor. yakında :) )
insanların güzel görmesi yanında bir de güzel gülmesi, tebessüm aslında.karşılıksız, bir gaye gütmeden (aslında gaye muhabbet)
insanların gülmesi lazım.
gülme konusunda eskisi kadar içten olamamak, hani çayı, kolayı burundan getirircesine gülmeleri olurdu insanların.
ama çağ olarak çok farklı bir dönemdeyiz.
bilemiyorum, garip geliyor.
ayrıca kaçırmadıysam okurken, İsmet'in doktorla münasebetini göremedim. vazgeçtin sanırım yazmaktan orayı.