DÜŞLEYEMEDİKLERİM (II)
İskelede kıyıya vuran son lodos eşliğinde kırılıyordu yalnızlığım,ucu açık bir zamana dahil olan karanlığın ayazında boşalmıştı aklımın ipleri...Tekerürlerin verdiği aklar doluşmuştu saçlarıma ve göz kapağımın nemi salı vermişti kendini özlemlerin her dalga ile silinen kıyısına...sönük ışıkta koparılıyordu dolunayın beyaz şehri aydınlatan tek aydınlığı...türlü türlü toparak kokuları arasında binlerce beyaz çabut gömülüyordu şehrin doğusunda,toz duman altına anlayamadığım binlerce ağıt vardı,mezar taşlarını sulayan siyah giyinen kadınların tuzlu göz yaşlarıydı...
Bir yudumluk heves uğruna kuytulanan gençliğin,burcu burcu kokan sokaklarına kurşunlar yağıyordu...odamın etrafında raks eden kıvılcımların parıltısına kapılmıştı karma karışık resimlerim...ellerimin semaya yükseldiği anda bakışlar birikiyordu hazin bekleyişin son senfonisine ve gürültülü bir nağme yayılıyordu şehrin en ücra köşelerine...adını kimsenin bilmediği ancak yaşanacağından emin olduğu bir son bekliyordu bizi ve sürekli önüne birşeyler katıyordu kimiminin geleceğinden bazılarımızın geçmişinden...
eylül’ün ürkek mateminden geriye kalan soğuk bir serzeniş vardı kentin siyah beyaz tuvallerinde,yapraklar son bahara aşikar olmuş birer birer bırakıyordu kendini boşluğa,mısraları bir bir silinen şairlerin hüznü yükseliyordu yıldızların en uzak ve en renksiz olan hudutların sınırına...bütün karanlığı delicesine yaran ne gece ne de gündüz dinleyen bir sena belirmişti düşlerimin ufuğa salınan sabahında.
Tadı diken diken bir tebessümün yağmuru damlamıştı dudakların tam ucuna ve ben geç olsada anlamıştım bir eksikliğin dokunuşuydu tenimde boğulan...
yıllar sonra adını bilmediğim,ancak zorla razı olduğum bir bahar vakitleniyordu okulda ki sırama,ilk aşkın ismini kazıdığım,mektuplarını zulaladığım,bakışımı hiç koparmadığım,kara tahtaların tebeşir kokan avuçlarına saklıyordum adını....çocukların alay ettiği üç’e vurulmuş saçıma sarmıştım ellerimi,bedenim çakıl taşı soğukluğunda dokunsan bağıracakmış,hiç susumazcasına dağılacakmış gibi olurdu kırılan düşlerim ve asla tutunamadığım gururum...Oysa ki henüz deniliyordu sekiz yaşımda varlığıma,nefesimi tutmayı öğrenememiştim bile,saçlarım güneş rengi ve bedenimi saran tarçın kokuları arasında yeniktim güneşe...