Adressiz mektuplar...
Kalem, kağıt ve bolca hasret oturduk masamıza. Ezberlenmiş şiirler ve sayısız yoklukla dökülüyoruz sensiz...
Zaman; yine tıkanıp kaldığı bir yerdeyim şimdi düşündüklerimin. Kadransız saatler, tersine giden yollar ve ağrılı sevdaların yorgun düşürdüğü yüreğim şimdi takvim yapraklarında asılı kalan ve hatta koparılıp birer birer, hoyratça fırlatılan...
Zaman; geçiyor insanın üstünden. bir tren kadar gürültülü, yavaş ve sarsarak geçiyor hiç durmadan. Oysa ne masum gelirdi bana birlikte bindiğimiz trenler. Şimdi üzerimden geçenlerin, kulaklarımı yırtan düdüğü hep o şarkıyı söyletir dudaklarıma. Sanki bütün ayrılıkları onları yazanlar uydurmuş gibi umarsızca söylediğim her şarkı gerçeğe dönüştü senden sonra...
Senden sonra, halimi sormadığın zamanların eskisine yenilmiş bir ben büyüdü ruhumda. Yitirdiğin, bitirdiğin ve üzerini çizdiğin kelimelerden sonra okunmasın yüreğin. Zaten kaç basardı ki yüreğindeki ben, tartıda.
Ne kadar tutan bedduan varsa, dilinden dökülen her bir küfrün gerisinde sadece kırgınlık kaldıysa ve senin için ne hoş ki gözün aynı yerleri arayarak geçmiyorsa zamandan; gerçekten yoksun demektir, yoksun ve yoksunsun acılarından.
Şifası gelmeyen hastalıklarımın çürüttüğü bedenimde, yanağımdan süzülen, parmak uçlarıma kadar inen bir yağmur yağdırıyorum yazlarına. Ben üşüyorum, sen soyunuyorsun geçmişin yakan izlerinden. Göğüs kafesimde bir çarpıntı, taşımakta güçlük çektiğim ağırlığınla ciğerlerimden yükselen duman, küllüğümde saklı.
Öyle mükemmel bir ahengin üzerine boyayan varsa siyaha benim gibi en güzel renklerin üzerini, kayıp ilanlarına eklenmeli adımız. Sokak direklerinde asılı kalıp bir müddet, bir kaç serseri parçalamalı resmimizi. Kuş tüyü yastıklardan kalkıp mayın döşeli tarlalarda tura çıkan varsa, kana bulanmalı, karışmalı toprağın iki metrelik derinine bedenimiz.
Aynı aşklar;
bazen yaşanamayanlar,
ayrı yerlerde, aynı vakitlerde..
Kalpler, birer birer tuzaklara düşenler,
Ya düşürüldüler
ya da bunun adı
kaderden başka bir şey değil.
Artık sesi gelmiyor bana yol alan kuşların,
Belki de hiç gönderilmediler…………….
Bilmemeyi yeğlemez miyim?
Hayat, bu kadar eminken; neden şüpheye düşürür her şeyi,
Hele sonra neden bin pişman eder
Sevgiler nasıl böyle öc alır,
Nereye gider özlenenler,
kimlere kavuşur….
......