- 686 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
Ölüm ve Ağızlar
Annemi soğuk toprağa verdikten sonra iki saat boyunca mezarlıktan ayrılamadım.
Babam aile mezarlığı gibi bir kavrama inanmadığı inansada o öldüğünde bunu yapabilecek yaşta olmadığım için.
Annemle Babam arasında bir çok başka mezar vardı önce annemin üzerinden aldığım toprağı babamın kine sonrada babamın üzerinden aldığım toprağı annemin üzerine serptim.
Annemin ölümü babamın yarasını da deşmişti keşke babamda ben bu yaşta iken ölseydi. Babama kızıyordum on bir yaşında terk etmişti beni annemede kızıyordum yirmi beşimde de o terk etmişti.
Ölüme kızıyordum
Tanrıya
Çocuklara
Babanız öldüğünde hele erken bir yaşta öldüğünde babalarıyla gezen tüm çocuklardan nefret edersiniz. Sezercik filmlerini izliyor ve anneme sarılıyordum. En büyük kabuslarım üvey babalardı babası ölmüş çocuğa izletilecek film miydi sezercik Anneme bu yüzden de kızıyorum. Bir üvey babam olmadı belki ama hep korkusuyla yaşadım.
Otuz beş yaşında dul kaldı Annem yemyeşil gözleriyle benim için hala dünyanın en güzel kadınıdır. Bazen babamdan nefret ediyordum insan nasıl ölüp onu böyle çok seven bir kadını terk eder ölse bile yaşlanıp ölmeliydi.
Annem hep ağlardı bir insan nasıl her gece ölmüş bir adamın resmine sarılıp ağlar gözleri nasıl dayanır buna.
Babama kızıyordum ama özlüyordum da her yardıma ihtiyacım olduğunda özlüyordum onu. Babamı hala özlerim o benim için everestti.
Ki babam henüz benim kahramanım iken ölmüştü on bir yaşında bir erkek çocuğu için dünyanın en önemli insanıdır babası. Henüz ergenliğe girip onunla güç savaşı yapmamıştır çünkü.
Annem ah annem işte tam on dört yıl sonra kavuşmuştu babama.
Vefatından bir hafta önce beni arayarak babamı rüyasında gördüğünü onun kendisini çağırdığını anlatmıştı.
Kızmıştım ona beni bırakmaya hakkı yoktu babamında hakkı olmadığı gibi üstelik evlenip ona torun sevgisi yaşatacaktım ben.
Telefonu kapatmadan önce uzun uzun beni özlediğini kısa zamanda gelme mi söylemişti. Gelmiştim ama o bunu hiç bilmeyecekti.
Hiç ölü bir bedene dokundunuz mu ben annemin yüzüne uzun uzun dokundum sevdim. Babama benziyordu annemin yüzü sanki olabilir miydi yıllarca onun resimlerine baka baka ona mı benzemişti annem... Bayılmıştım kendime geldiğimde annemi yıkamışlardı. Benim annem kirlimiydi ulan sanki on dört yıl rahibe hayatı yaşamıştı içten içe sövüyordum yıkama olayına.
Babamı yıkamışlar mıydı bilmiyordum anneme hiç soramamıştım bunu...
Elim ayağım kırılmıştı.
Mezarlıkta öylece oturmuş bir elimde annemin toprağı bir elimde babamın toprağı ağlıyordum... Ağladım ağladım sonra ikisinin toprağınıda ağzıma soktum yedim. Bildiğiniz ağlayarak toprak yedim ikisinden de birer parça...
Mezarlıktan çıkıp eve doğru yürürken herkes durdurup başımın sağ olmasını söylüyordu. Ben başımı onların ağızlarına sokmak istiyordum.
Caminin yanına vardığımda teyzem yanıma gelmiş camide yemek dağıtma işinin bittiğini akşam mevlüt içinde yemek hazırlatacağını akşam evde olmam gerektiğini söyleyip ağlamaya başladı...
Donuk bir sesle onu onaylayıp sarılmadan yürümeye devam ettim.
Eve varana kadar baş sağlığı dileyen her ağza başımı sokmak istedim. Susun ulan diye bağırmak istiyordum susmalıydılar benim başımdan onlara neydi...
Evde bir çok akraba vardı bir çok daha çok sadece ölüm ve düğünde görecekleriniz. Onların yanında biraz oturup annemle babamın odasına girdim. Bu odaya ilk kez giriyordum.
Çünkü burası annemin kutsal yeriydi. Niçin öyle olduğunuda girince anladım
Babamın üniforması ve takım elbisesi tam yatağın karşısında asılı duruyordu. Annemin nişanlarında giydiği elbise aynı zamanda gelinliği olan hemen yanındaydı. Birlikte çekildikleri resimler odayı süslüyordu. Aslında annem için babam hiç ölmemişti muhtemelen annem yıllar yılı onun hayaliyle yatmış kalkmış psikozlar içinde hayatını sürdürmüştü. Odanın içinde hala eşi yaşayan genç bir kadın odanın dışında oğlu olan genç bir dul.
Üstümdekileri çıkartmadan yatağa uzandım. Ağzımda hala toprak tadı vardı. Topraktan geldik toprağa döneceğiz ha diye diye uyudum uyandığımda teyzem eve gelmişti. Sonra biraz daha uyudum uyandığımda amcalarım halalarım dayım ve diğer teyzelerimde gelmişti
Herkesin gelip babasının gelmeyişine alışan ben annesinede alışmıştı.
Mevlüt vakti geldiğinde yataktan kalkmak zorunda kaldım.
Tavuklu pilav ve ayran yiyerek hemen imamın yan tarafındaki yerimi aldım. Cenaze evine gelen insanlar ayak üstü karın doyurup dedikodu ediyorlardı bunun farkındaydım. Hepsini siktir etmek istiyordum.
Etrafta ayarsızca koşan çocuklarıyla konuşan yiyen binlerce ağız hepsinden tiksinti duyuyordum.
Mevlüt bittiğinde imamın cebine biraz para şıkıştırılma işi ihmal edilmedi altı gece daha bu tiyatral ölüm senfonisi devam edecekti altı gece daha bu ağızlar konuşacaktı... Hiç birine dayanamıyordum özellikle akrabalarıma babamdan sonra zar zor gördüğüm insanlar bugün yine bir cenazede hatırlamıştı bizi. Kalktım amcama biraz dolaşacağımı söyleyerek sahile inmek için dolmuşa bindim...
Dolmuştu adı ama tek ben vardım şöförün ısrarlı muhabbet denemeleri sonsuza kadar sürecek gibiydi. Onun ağzınada kafamı sokmak istedim...
Dolmuştan indikten sonra ilk gördüğüm büfeden üç şişe köpek öldüren alarak kayalıklara geçtim. Birinciyi içmem çok kolay oldu ikincinin yarısını yere döktüm üçüncüyü muhtemelen denize attım. Kendimide denize atacakken sol tarafımdan gelen muhtemelen madde kullanmış üç tip ağız konuşmaya başladı sigara istiyorlardı üstelik bunu anama söverek yapıyorlardı.
Cebimden sigaramı çıkarıp yaktım sonra en öndeki konuşan ağızın içine yanan tarafını soktum. Neye uğradığını şaşıran ağız tekme yemiş it gibi kıvranmaya başladı. Diğer ikisi ne olduğunu anlamaya çalışırken bir sigara daha yakıp birinin daha ağzına soktum.
Üçüncü ağız beni baldırımdan bıçakladığında hala sigara yakmaya çalışıyordum.
Sigarayı yakıp çevirdiğim anda üçüde kaçmıştı baldırımdaki bıcağı çekip denize fırlattım.
Bacağım sızlıyordu ama benim derdim konuşan ağızlardı ne çok vardı.
Kayalıklardan kalkıp yürümeye başladığımda sektiğimi hissediyordum.
Aslında annemin vefatını duyan tüm eski yeni arkadaşların beni aradığını biliyor ama onlarında ağızlarına sigara sokmamak için karanlık yerlerden yürüyordum. Yanımda duran devriye aracında ki ağız tanıdık geliyordu Tolga olabilirdi polis olduğunu biliyordum.
Hiçbirşey bilmiyordum onun ağzınada sigara sokmak istesemde ne çakmağıma ne sigarama ulaşamadım.
Yere düşüyordum annem ve babamla beraber hiç bitmeyecek bir düşüş.
Aile mezarlığımız olmasada eğer ölürsem annemin yanına gömülme ihtimalim yüksekti.
Ne kadar düştüm bilmiyorum uyandığımda başımda akraba ağızlar vardı.
Onlara iyi olduğumu söyleyip mevlüt falan okutmayacağımı bunun dinde yeri olmadığını sadece gelenek olduğunu. Ne mahallenin konuşan ağızlarına nede imamın para diye açılan ağızına daha fazla katlanamayacağımı anlattım.
Şaşıran akraba ağızlarada sigara sokmaktan son anda vazgeçtim.
Tüm mahallenin bir aylık dedikodu konusu ben olmuştum.
Hem cenaze akşamı sarhoş olmuş hem bıçaklanmış hemde mevlüt okutma işini bırakmıştım.
Ağızlardan o gün bu gündür hep nefret ettim...
Hala kimi ağızlara sigara sokasım var
YORUMLAR
ahh... bu gerçek midir değil midir umrumda bile değil. ama yorum yazmaya başlamadan önce gözlerimin düzelmesi ve kendine gelmesi için bir zaman beklemem gerekti. o 11 yaşındaki çocuğu sevmek, ona sıkı sıkı sarılmak, bak ben burdayım demek isterdim. sanki ben kimsem. sanki beni tanıyacak gibi. o yirmi beş yaşındaki gencin yanında olmak ve ağzıma kafasını sokmasını isterdim, isterdim ki bi nebze olsun ferahlasın içi.
babam öldüğünde ve sopsoğuk yüzüne dokunduğumda o an hiç bitmeyecek sandım. cenazesine götürmedi dedem bizi, neymiş efendim bir erkeğin cenazesine bayanlar gidemezmiş:( ne erkeği ulan, o benim babam demek istedim defalarca ama o an insanda istediği hiçbir şeyi yapmaya hal olmuyor, sonra da tüm ömür pişmanlığını çekiyorsun onun.
konuşan tüm ağızlara benim de sigaranın yanan tarafını sokasım var. akıtılan iltihaplarınızı hap niyetine içtik. şimdi daha iyiyiz, yalandan kim ölmüş. toprak yemek isteğiyle dopdoluyum.
çok fenaydı bu.çok.
anlamaz ki o ağızlar, anlamsız anlamsız konuşurlar, böyle durumlarda.
gece vakti hastanedeyim, dişçinin önünde. hastane bomboş... aşağıdan bangır bangır türkü sesi gelmeye başladı. ses gittikçe yaklaşıyor. 40 yaşlarında bir adam elinde ufak bir kaset çalarla göründü, ardında güvenlik... adam yanımızda durdu, sesi kısıp güvenliğe döndü "biliyo musun bugün annem öldü" dedi. etkilenmiştim.
Tsukuyomi
acını nasıl yaşaman gerektiği dahi programlı sanki
az biraz enerjim vardı, o da gitti yazının sonunda. imtihan içinde imtihan vardır şüphesiz ama ecel en burun sızlatanı. iyiyim dediğinde yalanken, kötüyüm dediğin anda da eksik kalması gibi.
neyse bakalım.
Tsukuyomi
ama bazıları hiç beklemezken