- 775 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
‘’BİZ TÜRK DEĞİL OSMANLIYIZ’’ – ‘’FARZ EDİNİZ Kİ MECLİS KADINLARDAN TEŞEKKÜL ETSE ‘’
Bu gün biraz uzatacağım. Çünkü bölmeye kıyamadım.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu gün iki ayrı konuyu ele alacağız. Her iki konunun da konuşulup görüşüldüğü yer ise Meclis..
Yok yok..Bu günkü Türkiye Büyük Millet Meclisi değil. Osmanlı Devletinde II. Meşrutiyet Dönemi( 1908 ve sonrası ) …Osmanlı Meclis-i Mebusanında görüşülüyor konular.
Önce birinci konu ile başlayalım.
26 Nisan 1910 Tarihinde Meclis-i Mebusanda ‘’Kavanin ve Nizamatın Suret-i Neşr ve İlanı Hakkında Kanun Layihası" Görüşülüyor… Yani efendim Kanunların ve Nizamların Neşredilmesi( Basılıp dağıtılması ) ve İlani ile İlgili Kanun Önergesinin görüşülmesi
Niçin böyle bir önergeye gerek duyulmuş?
Çünkü 1876 Anayasasına göre de 1908 Anayasasına göre de Osmanlıca bilmeyen herhangi bir vatandaşın devlet memuru olabilmesi mümkün değil. Bu da uygulamada bir takım sorunlar yaratıyor. Ama daha önemlisi meclisten çıkan kanunları bırakın azınlıklar, Türkler de anlamıyor. O bakımdan da vatandaş hak ve sorumluluklarının neler olduğunu bilmiyor.
Biraz sonra dönemin meclis zabıtlarından ( Mümkün olduğu kadar özetleyerek ) bu görüşmelerdeki konuşmaları sizlere aktaracağım. Lakin çok ilginç bir durumla karşı karşı karşıyayız Kendilerini Türk olarak görmeyen gayrimüslimler ‘’Türkçe ‘’ derken Müslüman mebuslar ( Türkler değil, diğerleri ) ‘’ Osmanlıca’’ diye düzeltmeye çalışmışlardır bu Ermeni ve Rumları.
Neyse; görüşmelerde konuşulanlara geçiyorum. İlk söz alan Rum Kozmidi Pandelaki Efendi’dir
KOZMİDİ EFENDİ ( İstanbul ) - Osmanlı Devleti’nde resmi lisan Türkçe’dir. Bu inkar edilemez bir hakikattir. Fakat resmen kabul edilen ahval ile, cereyan eden ahval arasında fark vardır. Mesela, Osmanlılar’ın hepsinin resmi lisan olan Türkçe’ye vakıf oldukları farz olunur kaidesi resmi olarak kabul edilmişse bile, hakikatte Osmanlı memleketinin her yerinde yerleşmiş bütün Osmanlılar Türkçe lisanına aşina mıdır ve bu lisanla yapılan ilanları anlayabilirler mi meselesini tedkik edersek zaruri olarak binlerce kişinin Türkçe’yi anlayamadığı, Türkçe neşriyatın içeriğinden haberdar olmadıkları sonucu çıkacaktır. Şayet kanunları neşretmekten maksat muhtevasından halkı haberdar etmek ve sonra ona uygun davranmasını istemekse, bu muhtevanın anlaşılmasını sağlayacak tedbirleri de şimdiden düşünüp hazırlamalıyız. Kanunların neşri ile ilgili maddeyi ‘’Takvim-i Vekayi ile birlikte duyurulmak istenilen beldedeki çeşitli dillerde yayınlanan gazetelerle neşredilir’’ olarak değiştirirsek mesele hallolur.( Kanunlar sadece Resmi Gazete olan Takvim-i Vekayide yayınlanıyor o devirlerde )
İSMAİL PAŞA( Tokat) –İtalyanca okuyup öğreneceklerine Türkçe okusunlar. Avrupa ülkelerinde resmi dil dışında Tiyatro oynanmasına bile müsaade edilmiyor.
KOZMİDİ EFENDİ- Türkçeyi öğrenene kadar ne yapsınlar peki?
AHMET MUHİP BEY( Denizli)- Resmi dil Türkçedir. Kozmidi Efendiye katılmıyorum. Halkın yüzde sekseni köylerde oturmaktadır. Her ile yeterince beyanname gönderip ihtiyar heyetleri ve duyurucular vasıtasıyla halka duyurulmalı. Aksi takdirde kanun bir fayda sağlamaz.
YORGO BOŞO( Şerice) [Bu gün Yunanıstanda bulunan bir şehir ])- Dün bütün gün Hakimiyet-i Milliye ( Milli Egemenlik) diye yırtındık, işte hakimiyet-i milliye… Bunu herkes istiyor. Biz burada ne yapıyoruz, onu bilmek istiyorlar. Bilsinler ve ona göre hareket etsinler, kanuna muhalif davranmasınlar. İşte ahali bunu istiyor.
Resmi dil Türkçe’dir, Türkçe başımızın üstünde. Resmi işlemlerde herkes onu kullanmaya mecburdur. Onsuz olmaz ve onu gittikçe daha fazla yaymaya, herkesin kendi kendine, başkalarının aracılığına ihtiyaç duymadan kullanabildiği bir dil haline getirmeye çalışacağız. Fakat bugün siz zannediyor musunuz ki herkes Türkçe biliyor. Hatta ana dili Türkçe olan Türk unsurunda bile bu dili bilmeyen çoktur. Hepiniz bunu çok iyi biliyorsunuz. O halde niçin kanunlar ille Türkçe yayınlansın istiyorsunuz. Her köyde çınar ağacına iliştirilmiş Türkçe kanun yanında tercümesi de olsa ne zararı olur."
Hakimiyet-i milliye yalnız Türkçe konuşanlardan oluşmamaktadır. Hakimiyet-i milliye diğer muhtelif lisanlardan da müteşekkildir. Siz bu ihtiyacı düşünmeye mecbursunuz, siz düşünmezseniz, o ahali yarın kalkar suiistimal ettiğiniz hakimiyet-i milliyeyi elinizden alır
İSMAİL PAŞA- Almazlar, almazlar. O sizin hüsn-ü kuruntunuz ve dileğiniz.
YORGO BOŞO-( Devam eder ) Onun için mecliste kanunları yaparken halkın bunları nasıl anlayacağını da düşünmeliyiz, bir genel kaide koymalıyız ve çeşitli dairelere ve nahiyelere dağıtılsın ve ‘’Resmi lisandan başka, mahalli dillere de tercüme edilerek ahaliye neşr ve ilan edilsin.’’ demeliyiz.
İSMAİL PAŞA- Biz de Türkçeyi Kurtaralım diye uğraşıyoruz MONŞER.
YORGO BOŞO- Monşer Türkçe mi? Sen bunu nereden öğrendin?
ALİ CENANİ BEY ( Halep) - Bizim memleketimizde 2-3-5 değil 20’den fazla lisan konuşuluyor. Hükümetin bunların her birine ilan çıkarması mümkün değildir. Dolayısıyla neşriyat, ilanlar resmi dille yapılır. Fakat hükümet halkın bunları öğrenmesini muhtarlarla tahsildarlara tembih eder. Bundan başka da çare yoktur, bunu kabul etmek zorundayız
MAHMUT ŞEVKET PAŞA ( Divan [Arap asıllı] )- Bizim bölgede öyle köyler vardır ki, içinde Türkçe bilen bir kişi bile yoktur. Türkçe bilenler sadece merkezlerde, o da bir iki kişidir. Kanunların halka anlatılması işi muhtarlara tevdi edilse onlar da anlamayacakları için halka öğretemeyeceklerdir. En iyisi tercüme ettirilerek halkın anlayacağı dille yayınlanmasıdır.
TAHA EFENDİ( Hakkari)-Kanun ve nizamlar halka anlatılmalıdır Ancak şimdiye kadar bu hususa özellikle kendi bölgemde tamamiyle riayet edilmemiştir. Sadece halk değil, memurlar bile kanun ve nizamlar hakkında yeterince bilgi sahibi değildir. Fakat kanunların mahalli lisanlara tercüme konusunu kendim Kürt olduğum halde önermem. Buna karşılık hükümetin de gereken vasıtalarla halkı, yasaların muhteviyatı hakkında bilgilendirmesi gerekir.
BAHAEDDİN EFENDİ( Halep )- , Halep, Beyrut, Suriye, Basra, Musul vilayetlerinde, vilayet resmi gazeteleri hem Türkçe, hem Arapça, Yanya ve Cezair-i Bahr-ı Sefid vilayetlerinde( Ege Denizindeki On iki ada ) de Türkçe ve Rumca neşredilmektedir
BOŞO EFENDİ- Rumeli’de böyle bir durum yok.
HARİS VAMVAKA( Serfice)-Kanunların mahalli dille neşri Türkçenin önemine eksiklik getirmez. Mesele kanunların ilanı meselesi değil, halkın o kanunları öğrenmesi ve anlaması meselesidir.
GANİ BEY( Denizli)- Bu çok müşkilatlı ve pahalı bir iş. Ayrıca tercümelerde ana metne sadık kalınıp kalınmayacağı, tam bir tercüme yapılıp yapılmayacağı sorun olacaktır.
KİRKOR ZOHRAP EFENDİ( İstanbul ) Böyle ihtilaflı durumlarda Türkçesi esas alınır.
VARTEKS HOVHANNES SERENGÜLYAN ( İstanbul )- Amerika’ya son yıllarda göçen ve on-on bir senedir orada iskan eden 50 bin Ermeni’ye, seçimlerle ilgili ilan, Ermenice’ye tercüme ettirilip gönderilmiştir. Eğer biz halkın gerçekten Osmanlı olmasını ve meşrutiyetin halk arasında yayılmasını ilerlemesini istiyorsak, kanunları kendilerinin anladığı bir lisanla duyurmamız gereklidir. Biz onlardan Türkçe ’yi öğren sonra kanunları anla şeklinde bir talepte bulunamayız. Zaten çeşitli unsurlar için Türkçe’yi iyi bir şekilde öğrenme mecburiyeti vardır. Herkes kendi menfaati için resmi lisanı öğrenmeye çalışacaktır. Fakat halkın çiftçi ve esnaf grubu için böyle bir mecburiyet olmadığından Türkçe’yi iyi bilmiyorlar. Hatta çeşitli yerlerdeki Türkler bile (Van’ı örnek gösterir) alışverişleri Ermeniler’le olduğu için Ermenice konuşuyorlar. Bazı yerlerde ise aynı sebeple Ermeniler Türkçe konuşuyorlar. Bu durumda yalnız Türkçe duyuru bir haksızlıktır. Üstelik bunun resmi lisana hiçbir zararı olmayacaktır. Öyleyse neden korkuyor, masraftan kaçınıyorsunuz?
CEMAL BEY( Kütahya)- Masraftan kaçındığımızdan değil. Birleşelim diye yapıyoruz.
VARTEKS EFENDİ- Birleşelim ne demek? Türk mü olalım? BİZ OSMANLIYIZ, TÜRK DEĞİLİZ. Resmi lisan Türkçe’dir, onun için bir Ermeni bütün muamelatta Türkçe konuşur, fakat Ermeni lisanını da unutmaz.
HRİSTO DALÇEF( Siroz ) İster Türkçe yazılsın, ister diğer dillerde yazılsın, ahalimiz edebi lisanı anlayamıyor. Ne Türkler, ne Ermeniler ne Bulgarlar, ne diğerleri…
ESAT EFENDİ ( Akka [Arap asıllı]) ( Özellikle Boşo Efendiye hitaben) -Her zaman işte böyle unsurlar arasına soğukluk veriyorsunuz. Osmanlı hükümetini öyle bir belaya soktunuz ki, ahalinin zihinleri heyecan içinde kaldı. Bu böyle olmaz. Elbirliği ile hareket edip önemli meselelerimizi düşünmeliyiz. Biz istirahat ve refah içinde değiliz.
Esat Efendinin bu çıkışı üzerine Mecliste ‘’ Sözlerini geri alsın, biz hiç bir zaman ayrıştırıcı değil, birleştirici olmaya çalışıyoruz’’ tartışmaları başlar.
MEHMET TALAT BEY ( Ankara)- Osmanlı memleketinde Türkçe’nin bilinmediği çok sınırlı sayıda mevki vardır. Onlar da bazı adalarla Arabistan’ın bazı köylerdir.
Kanunu anlamak meselesine gelince, Türkçe bilen köylü de anlayamayacaktır. Çünkü okuma yazma bilmemektedir. Muhtar da anlamaz ki ona anlatsın. Fakat herhalde her beldede Türkçe okuma yazma bilen kişiler vardır. Önemli olan kanunların anlaşılır biçimde yazılmasıdır. Halk kendi ihtiyaçlarıyla ilgili hususlardan olanları zaten isteyerek anlamaya çalışacaklardır. Halkta da biraz istek, biraz gayret ve kabiliyet lazımdır. Kanunu öğrenmek isteyen ahali bir yolunu bulup onu öğrenecektir. Fakat her halde kanunların neşr ve ilanı resmi dil olan Türkçe ile yapılmalıdır.
ZOHRAP EFENDİ- Şimdiye kadar işittiğim sözlerden anladığım kadarıyla, amaçta ittifak, rivayette ihtilaf vardır. Maksat resmi lisanın yayılmasıdır. Bu yalnız Türk unsuruna mahsus bir emel değildir. Ben Ermeni olduğum, arkadaşlarım Rum ve Bulgar olduğu halde, bu emeli besliyorlar. Çünkü bu, birlik için önemli bir vesiledir. Mademki ittihat( Birlik) taraftarıyız, ona yönelik bütün vasıtaları alkışlarız. Fakat, siz de kabul edersiniz ki, her unsurun kendi lisanını korumasında, "Osmanlı Birliği" açısından hiçbir mahzur yoktur. Birisini muhafaza edip, diğerini kırmak bizi maksada ulaştırmaz. Resmi lisanı yaymak demek, mesela Ermeni’nin Ermeni lisanını, Rum’un Rum lisanını unutup hiç konuşmaması demek değildir. Buna karşılık Türkçe’yi de kesinlikle konuşmayalım, unutalım demek değildir".
Bazı vilayetlerde de hükümet bir tarafı Bulgarca veya Rumca, diğer tarafı Türkçe gazete neşrediyor (Yanya ve Cezair -i Bahr-ı Sefid vilayetlerinde). Demek ki, hükümet lüzum gördükçe böyle bir usule başvurmuş. Yine bu usule başvurmasını temenni ederiz.
YORGO BOŞO- Ne demek temenni, dün hakimiyet-i milliye diye yırtınıyorduk, yine mi temenni edeceğiz. Kanunu biz yapıyor, uygulaması için hükümete veriyoruz.
ÖMER FEVZİ EFENDİ( Bursa)-Hakimiyet-i milliyemiz, hakimiyet-i milliye-i Osmaniyedir, hakimiyet-i kavmiye değildir.
PANÇEDOREF EFENDİ( Manastır)- Mesele zaten o kadar mühim değildir". Bütün mahkemelerde ve resmi dairelerde muamelat resmi dil Türkçe ile yapılıyor. Şayet buralarda mahalli diller kullanılsaydı, o zaman resmi dilin resmiyeti haleldar olurdu. Burada istenilen mahalli dillerde yayın kaydı ise, halka kolaylık sağlamak, onun menfaatini gözetmek içindir. Ahalinin menfaatini gözetmek devr-i sabıkta( eski devirlerde) bile vardı. Bu suretle halkın kalpleri daha ziyade kazanılmış olur. Dil konusuna en fazla dikkat eden Avusturya’da bile bir kanun neşredildiği gün aynı zamanda sekiz lisanda da tercümesi yayınlanırdı. Fakat bütün resmi işlemlerde yalnızca Almanca lisanı muteberdir. Bizde muhtelif unsurların hukuk tecrü- besi çok zayıftır. Muhtelif kavmiyetlerle meczedilmiş adeta bir olmuşuz. Dolayısıyla mahalli lisanlarda duyuru Türkçe’ye halel getirmez. Türkçe şüphesiz tatbik edilecektir. O halde, meclisin bu isteğine, temennisine hükümetin de katılması ve ona uygun hareket etmesi gerekir
HALİL BEY(Menteşe)- Maksat ahalinin kanunları bilmesi olunca mahalli dillere tercüme edilmesinde veya muhtelif lisanla neşredilmesinde bir beis yoktur.
KOZMİDİ EFENDİ- Önergeyi savunurken, mecliste bir halet-i ruhiye görüyorum.Mahalli’ lisanlar denildimi bir korku, bir ürkme söz konusu oluyor.( "Yok" sesleri)
Siz istediğiniz kadar korkun, fakat bugün halkın bir kısmının sadece kendilerinin anladığı bir lisanı var. Bu bir emr-i vakidir. Onlar Türkçe’yi anlamıyorlar. O halde halkın anladığı dilde de neşr ve ilan edilmelidir.
MUSTAFA ASIM EFENDİ- Osmanlıca neşr olunan kanunları, Türkçe bilen kişiler de baştan sona okuyup anlayamayabilirler. Çünkü kanun ayrı bir ilimdir, kendine mahsus bir lisanı, ıstılahları vardır. Bir mahalli dil bu derece zengin olmayabilir ve tercümelerde bu ıstılahların uygun karşılığı her zaman bulunamaz. Dolayısıyla her kanun mahalli dillere tercüme edilemez. Bu durumda bir takım yanlışlıklar ve ondan doğan sakıncalar olabilir. Hükümet de bu sorumluluğu üstlenmeyeceğine göre bir takım zararlı sonuçlar ortaya çıkacaktır. Fakat kişiler ve cemiyetler tercüme ve kanunların halka öğretilmesi hususunda çalışmalar yapabilirdi ve bu daha uygun olurdu.
Sonuç olarak Encümen adına Aydın Mebusu İsmail Sıtkı Bey önergeyi kabul ettiklerini bildirse de mebusların çoğunluğunca reddedilmiştir.
İkinci konu: Ceza Kanunun 201. Maddesi olan Zinaya ilişkin hükümlerde değişiklik yapılması
Tarih 18 Nisan 1911
Meclis Başkanı: Ahmet Rıza Bey.
Değiştirilmesi istenen zina ile ilgili hükümler:
1- Zina yapan kadın hakkında soruşturma açılması, eğer evliyse eşi, evli değilse velisinin şikayetine bağlıydı. Zina sabit görülürse kadın üç aydan iki yıla kadar hapsedilecekti.
2- Şikayetçi olan koca veya veli davadan vazgeçer ya da mahkeme sırasında vefat ederse dava düşecekti.
3- Kadının zina yaptığı erkek evliyse, üç aydan iki yıla kadar; evli değilse bir aydan bir seneye kadar hapis cezasına çaptırılacaktı. Ayrıca her iki durumda da beş Osmanlı altınından yüz Osmanlı altınına kadar para cezası verecekti. Ancak bu durumun kanıtlanması için suçüstü olması veya bir Müslüman’ın evinde yakalanması ya da erkeğin kendi tarafından yazılmış mektuplarının bulunması şart koşuluyordu.
4- Erkek, karısıyla birlikte oturduğu evde zina yapmayı alışkanlık edinmişse üç aydan iki yıla kadar hapis ve beş Osmanlı altınından yüz Osmanlı altınına kadar para cezası öngörülüyordu.
Tabii ki yine özetin de özeti yapıyoruz.
ARTİN BOŞGEZENYAN EFENDİ(Halep ) - Bu ceza erkekleri koruyor!( Sataşmalar, laf atmalar )
Kanun aslında erkeğe diyor ki, ’Ey birader, biz senin kıymetini biliyoruz. Her ne kadar biz sana ceza verir gibi gözüksek de sen bundan korkma Ama dikkatli ol, sakın kendi evinde yapma Ama ola ki bir kere yaptın ziyanı yok, fakat bunu adet edinme. Yani metres tutma, çiçekten çiçeğe kon.’"
Farz ediniz ki, Meclis-i Mebusan, kadınlardan teşekkül etse.
( Kahkahalar gülüşmeler)
CEMAL BEY( Kütahya)-ALLAH O GÜNLERİ GÖSTERMESİN
ARTİN BOŞGEZENYAN-Bu gök kubbenin altında her şey olur efendim. Kadınlar Meclis’e gelseler ve bu yasadaki kadınların yerlerine erkekleri, erkeklerin yerlerine kadınları yazsalar, siz buna ne dersiniz? Zannederim ki, ’Bu gayet haksızdır’ dersiniz. Bu nedenle kadınların hukukunu korumalıyız efendim.
MUSTAFA HAYRİ EFENDİ(ŞEBİNKARAHİSAR)- Kadınlar ve erkeklerin eşit ceza almaları uygun değildir. Kadın daha ağır ceza almalıdır. Ayrıca, zina kovuşturmasının sadece eş ve veli şikayetine bağlı olması, kocasız ve velisiz kadınları yasa kapsamı dışında bırakır.
MANSUR PAŞA( Bingazi)-İffetin korunmasında kadının sorumluluğu erkeğinkinden daha fazladır. Bu bakımdan kadınlara daha çok ceza verilmesi gerekir.
HAFIZ İBRAHİM BEY(Üsküp-İpek)- Kadını baştan çıkaran erkeklerdir. Bugün bir kadının aklı başında bir erkeği olursa, hiçbir vakitte fenalığa bulaşmaz. Fakat namussuz, alçak bir erkek, kendi zevcesini evinde bırakıp Beyoğlu’nda sabaha kadar sürterse, kadıncağız da bir zamparayı evine almaya mecbur kalabilir. Bir erkek bütün gün Beyoğlu’nda zamparalıkta bulunursa ona ceza yok. O kadın ne yapsın?
Hafız İbrahim Bey’in bu konuşması Mecliste tansiyonu yükseltti. Mebusların bir kısmı ona ‘’Deyyus’’ diye hakeret ettiler ve hatta kürsüye yürüyenler oldu.
MECLİS BAŞKANI AHMED RIZA BEY-( Hafız İbrahim Bey’e hitaben) Lütfen edebli bir lisanla konuşunuz. Bu kürsüye, Meclis’e yakışmayacak sözler sarf etmeyiniz.
VEHBİ EFENDİ(Konya) Kadınların, dışarıda erkeklerini kontrol etmeleri asla mümkün değildir. Böyle bir şey tasvip de edilemez.
KİRKOR ZOHRAP- Bu cürümde en büyük kabahat erkeklerindir. ( Sataşmalar, tekrar kürsüye yürümeler, hakaretler…)
Bu tahammülsüzlüğünüzün nedeni, erkeklerin kadınlar üzerinde egemenliğini zorla muhafaza etmesinden kaynaklanıyor
MEHMET TEVFİK EFENDİ( Kengiri- Çankırı)- Hiçbir Osmanlı ferdi Zohrab Efendi’nin bakış açısına ve düşüncelerine iştirak etmez. Müslümanlar zina konusunda Ermeni ve Rum gibi Hıristiyanlardan ayrıdır. Müslüman erkekler mümtaz bir mevkidedir ve bu mevkii hiçbir vakit terk etmeyeceklerdir.
YORGO BOŞO- Soruşturma açma hakkının sadece erkeklere verilmesi çok yanlıştır.Ayrıca erkekler rezil olmamak için ‘’Eşim zina yaptı’’ diye şikayette bulunamazlar zaten.
HASAN FEHMİ EFENDİ( Sinop) - Bırakın kadının zina hakkında şikayetçi olup olmamasını, kadının böyle bir davada tanık olarak bile dinlenmemesi gerekir.
Tartışmalar uzayınca Meclis başkanı yeterlilik önergesini oylamaya sundu. Kabul edildi. Yasa tasarısı da yapılan oylamada hiçbir fıkrası değiştirilmeden daha önceki haliyle aynen kabul edildi.
Son bir anekdotla noktalayalım:
Yukarıda isimleri geçen mebuslardan Kirkor Zohrap ve Vartkes Hovhannes Serengülyan adlı mebuslar 1915de Tehcire tabi tutulmuşlar ve 20 Temmuz 1915te Çerkez Ahmet adlı bir çeteci tarafından başları ezilerek öldürülmüşlerdir.
Artin Boşgezenyan ise Ermeni tehciri ve bu esnada yaşanan olaylarla ilgili olarak Türkleri değil, zamanın hükumetini eleştirdiği için Ermeniler tarafından hiç sevilmemiştir.
Onun konu ile ilgili olarak söyledikleri ise şunlardır: ‘’ Bugün ortada Osmanlı Tarihinin en matemli ve en kızıl safhasını teşkil eden bir cinayeti azime vardır. Yer¬leri, gökleri titreten bu cinayeti azime, malumdur ki Erme¬ni kıtalidir, Ermeni faciasıdır. Türk Milletini bundan do¬layı müttehim tutuyorlar( İtham ediyorlar, suçluyorlar) . Fakat asıl müttehim Türk Milleti değil, Türk Hükümeti veyahut idarei sabıkasıdır(Eski idare) ... Türk Milletini itham ettikleri o cinayatı azime, idarei sabıka daha doğrusu, idarei çeteviye tarafından icra edilmiştir. Türklerin boynuna atılmış olan bu töhmet zincirinin en dehşetli halkası -ki Ermeni fecayi’idir- merkezde bulunan bir şirzimei kelime ile, o şirzimei kalilenin Vilayetta bulunan memurları; yani Valiler, mutasarrıflar, Kaymakamlardan, Jandarma Kumandanla¬rından, Polis Müdürlerinden tut da Jandarma Neferine ka¬dar teşkilatı mahsusası felan, felanı tarafından yapılmıştır’’
Fakat yine ilginçtir ki Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in 10 Nisan 1919’da idamıyla sonuçlanan mahkemede (Nemrut Mustafa Divanı) sorgu hakimliği de yapmıştır Artin Boşgezenyan.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Herkes alacağı dersi almıştır umarım.
Selam ve sevgilerimle.
Aslında hiç bir değişiklik yok günümüz de bazıların adı bizden olmasına rağmen yaptığı işlemler adının agop ,kirkor.. olduğunu anlıyoruz...
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Ben en çok Kirkor Paşa'yı sevdim. benim dedem mi acaba?
Bazı şahıslar "Biz Osmanlı torunuyuz" diyor.
Ben de soruyoruım "Siz hangi padişahın,yani Osmanoğlulları ailesinin evladısınız ?"
Cevap veremiyorlar.
Oysa onlar bir aile.
Irk değil.
Selam ve saygı ile hocam.
Ders bittiyse teneffüse çıkacam da.
sami biberoğulları
Ders şimdilik bitti ama biliyorsun ömür biter ders bitmez. Öteki tarafa giderken bile bir sürü soru soruyorlar adama )))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.