- 553 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
TEKRAR
Evde ne ekmek vardı ne de yemek yapacak malzeme. Gündeliğe gidemediği için evde ki para da suyunu çekmişti.
Eşi hasta oldugu için mecburen para kazanmak işi Esma Hanım’a düşmüştü.
Virüs salgını yüzünden hiç kimse evine temizliğe kabul etmedigi çin Esma’ nın da nafakası kesilmiş olmuştu ne yazık ki...
Kapı çaldığında merakla açmaya gitti.
" Evde kal"
Çağrılarına tüm komşular harfiyyen uyum sağlamışlar ve hiç kimse gereksiz yere birbirlerine gidip gelmiyorlardı.
Kapıyı açarken çok tedirgindi. Bu salgın tüm insanları paronayaklaştırmıstı.
Acaba kötü bir durum mu vardı...
Yoksa bir kara haber mi duyacaktı...
Bir komşusu salgına mı yakalanmıstı?
Kapıyı açtığında şaşkınlıkla baka kaldı...
Kapının eşiğinde kocaman bir yardım kolisi duruyordu. Yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluşmustu.
İçinde tuttuğu nefesi bıraktı yavaşca. Ve dudaklarından, sessiz bir " Oh!" çıktı...
Kolinin üzerinde bir not vardı.
" Evde kal ama aç kalma!
" Virüs insanı öldürür!
" Ama insanlığı öldüremez!
Bazen "Kıssadan hisse" olması için, hikayeler, masallar, fıkralar anlatılır. Maksat odur ki " nasihat olsun, tavsiye olsun, ibret alalım ki acınacak hale gelmeden aklımızı başımıza alalım.
Virüs ve bizlere yaşattığı " ev hapsi" gibi düştüğümüz bu durum içerisinde o kadar çok düşünecek zamanımız oldu ki, ister istemez tefekküre daldık.
Günlük para kazanan bir çok aile evlerinden çıkamadıkları için, dükkanlarının, mağazalarının kepenklerini indirdiler mecburen.
Ekmek teknesi boş kalınca kara kara düşünmeye başladılar ister istemez. Geriye zor günler için ayırmış oldukları vardı. Vardı ama onlarla daha ne kadar idare edebilirlerdi ki.
" Hazıra dağ yanmaz" sözünün de bilincindelerdi elbette...
İşte tam da burada başlıyordu evde tefekkür etmenin faydaları.
Ne yapabilirim?
İnsanlara ne şekilde yardım edebilirim?
Yardımlaşma kültürünün belki de en güzel örneği… Bir Osmanlı geleneği...
Veren el ile alan elin birbirini görmediği,
"Askıda Ekmek’ uygulaması geçmişten günümüze yaşatılmaya devam ediyor.
İşte tam fırsatı diye düşünerek, en yakınımızda hangisi varsa artık.
Bakkal olur market olur...
" Evde kal, ama sadaka vermeye devam et"
İşte tam sırası...
"İçlerinden, "Eğer Allah bize lütuf ve kereminden verirse mutlaka bol bol sadaka veririz ve mutlaka salihlerden oluruz" diye Allah’a söz verenler de vardır." (Tevbe Suresi 75)
(Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir." (Bakara Suresi 273
Eğer borçlu darlık içindeyse ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır." (Bakara Suresi 280)
asude_vuslat
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak’kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir
(Yunus Emre’den)
Emine Hanım çok fazla kitap okurdu. Okuduğu kitaplardan da çok etkilendiği için zaman zaman garip davranışlar sergilerdi.
Bir gece rüyasında kendisini Nevşehir’de peri bacalarının olduğu yerde, ak sakallı bir kadıncağızla konuşurken gördü.
Elinde yeşil bir kitap vardı kadının, kitabı önce Emine Hanım’a uzattı, sonra havaya doğru fırlattı.
Yeşil kitap bir anda kanatlanıp az ileride bulunan ceviz ağacının tepesindeki dallarının arasında takıldı kaldı. Ak sakallı kadın, işaret parmağıyla ceviz ağacını göstererek gür ve kalın sesiyle:
---Emine bu kitabı çık al ağaçtan!
Ve rüya aniden bitiyor, ter içinde uyanıyordu Emine Hanım. Ve her şey bu rüyadan sonra başlıyordu...
Daha elini yüzünü yıkamadan, bavulunu indiriyor dolabın üzerinden, apar topar giysilerini hazırlamaya başlıyor.
Garip hareketlerine alışkın olan kocası, kafasını yastığından kaldırmadan soruyor:
---Ne oluyor Hanım? Rüyanda Evliya Çelebi’yi mi gördün? hayrola ne hazırlığı bu?
Uyumadan önce en son okuduğu, Evliya Çelebi’nin hayatını anlatan bir kitap olduğu için böyle konuşuyordu kocası, ve aslında dalgasına sormuştu.
Cevap gelmeyince telaşla kalktı ve meraklı bakışların eşliğinde konuştu:
----Hayırdır gız garı? Köyden bi haber mi var? Anan mı ağırlaşmış yoksa?
Arka arkaya soruyordu sorularını. Emine gayet normal bir şey yapıyormuş gibi cevap verdi, sakin sakin:
----Nevşehir’e gidiyom, rüyama girdi. Ceviz ağacının dallarından kimse almadan gidip almam lazım o kitabı.
Gözleri fal taşı gibi açılmış Ahmet Bey’in sesi hırıltılı bir şekilde çıktı ağzından:
----Hııı ne kitabı?
Emine Hanım bavulu kapattı, banyoya koştu, abdestini alıp hazırlanıp hemen çıkmalıydı yola.
Şakaya gelmezdi. Rüyasında ki ak sakallı kadın boşa konuşmuyordu herhalde. Bu bir işaret olmalıydı.
Daha önce tek başına, iki saatlik mesafedeki köyünden başka bir yere gitmemişti ama şimdi bunu düşünmenin yeri ve zamanı değildi.
Her zorluğu aşacak o kitaba ulaşacaktı. Yatak odasında öylece kalakalan Ahmet Bey karısına seslendi:
----Gız üşütük garı, sen kafayı mı yedin! Gel lan buraya! Öküzün önde gideni, heeyyy sana diyom gel lan çabuk buraya...
Emine Hanım yatak odasının kapısından biraz ürkek biraz korkak kafasını uzattı:
----Herif etme yapma gurban olurum. Gözünün çapağını yiyem. Rüyamda gördüm diyom sana.
----Ülen sen evliya mısın? Ne rüyasıymış bu? Erdin mi? Rüya görmüşmüş. Yiyim senin rüyanı! Ne gördün lan anlat hele?
----- Rüyamda ak sakallı kadın bana şey dedi şe...
Lafını tamamlayamadan kocası kahkahalarla gülmeye başladı. Öyle bir gülüyordu ki yataktan yere attı kendini yerde adeta debeleniyordu. Ne gülme ama...
Emine hanım çok bozulmuştu. Kocası onunla dalga geçiyordu. Rahmetli Evliya Çelebi de rüyasında görüp başlamıştı gezilerine. Ne vardı bunda. Bu kadar gülecek.
Ahmet Bey zorlukla konuştu, ağzından tükürükler saçarak, bir yandan gülerek sordu karısına:
---- Eee ak sakallı kadın ne dedi sana, etme gözünü sevem garı bi analatıver hele.
Adamın gözlerinden yaş boşalıyor, gülmesini durduramıyordu. Gözünün önüne, ak sakallı ak cemberli, elinde bastonu yaşlı bir kadın geliyor, gülmekten katılıyordu.
Kadıncağız kocasının gülme krizini ağzı açık izliyordu. Ne vardı sanki bu kadar gülecek.
Gitgide öfkelenmeye başlıyordu. Kocasına nefretle bakmaya başlamıştı. Mübarek şeylerle dalga geçen bu adam gözüne şimdi kızıl kulaklı bir şeytan gibi görünüyordu.
Yeşil renkl kitap, içinde acaba ne yazıyordu. Oraya gidemezse asla öğrenemeyecekti. Kocasının kendisine engel olmasına izin vermemeliydi.
----Bana bak herif, hiç bana engel olma. Ben gidecem ve o kitabı alıp getirecem buraya. Sen de bana böyle güldüğün için çok pişman olacaksın. Bazı rüyalar ruhanidir. Dalga geçtiğin için çarpılabilirsin. Bak benden söylemesi!
----Garı beni deli etme, git çay koy, yumurta kır, tereyağıyla yap. Sarıları az pişmiş olsun. Ben yarım saat daha yatacam. Belki rüyama ak sakallı kadın teyze girer, ha ha hah!
Emine Hanım’ın gözü dönmüştü artık, eli ayağı titriyordu. Ak sakallı kadınla dalga geçen bu adamın kafasına vurmaya başladı, eline ilk geçen şeyle. Vurdu vurdu vurdu.
Kendine geldiğinde kocası artık kan revan yatıyordu yerde.
Ve elinde kocasını öldürdüğü suç aleti. Bir gece önce okurken uyuyakaldığı, yeşil ciltli, kalın kitap...
İşte rüyası çıkmıştı. Ceviz ağacı odun ruhlu kocası, uçan yeşil kitap canı çıkan kocasının ruhu, ak sakallı kadın da kendisi...
Yaa işte! erenlerle, görenlerle dalga geçenin sonu böyle olurdu. Yeşil kitap çarpmıştı körolmayaasıca kocasını...
Nevşehir’ide görse iyiydi...
( Not: Kocasını öldürmekten on yıl hüküm giydi. Yatacağı hapishane neredeydi hadi bilin! Nevşehir)
YORUMLAR
asude_vuslat
kadınlardan evliya olmaz mı?
:)
sizi esefle kınıyorum!