- 1076 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MUSUL MESELESİ VE 1926 ANKARA ANTLAŞMASI
Osmanlı Mebusan Meclisi’nin almış olduğu son hayırlı karar Misak-ı Milli’nin kabulüdür.Misak-ı milli ile bu günkü sınırlarımız çizilmiştir.Misak-ı Milli, milli and anlamına gelir. Misak-ı Milli sınırları içinde olmasına rağmen ilk kaybettiğimiz toprak parçası Batum’dur. Moskova Antlaşmasıyla Gürcistan’a bırakılmıştır.İkinci kaybedilen toprak parçası Hatay’dır.Ama Mustafa Kemal Atatürk’ün dirayetli mücadelesi sonucunda 23 Temmuz 1939 tarihinde anavatana katılma kararı almış,Türk askeride İskenderun sancağından giriş yaparak,Hatay’ı anavatana katmıştır.
Gelelim üçüncü kaybettiğimiz,en önemli toprak parçası olan,Musul-Kerkük vilayetlerine, Misak-ı Milli’nin üçüncü toprak kaybıdır.Yer altı zenginlikleri ve stratejik özelliği bakımından,oradaki Türk nüfus bakımından ayrı bir öneme haizdir. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesine göre İngilizler Musul ve çevresini hemen işgal ettiler.Aslında 7.madde bahanedir, esasında İngilizler petrol bölgelerini ele geçirmek için Musul bölgesini işgal etmişlerdir.Esas gaye petroldür.
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra itilaf devletleriyle yapılan Lozan Barış Anlaşmasında da Musul sorunu batılı ülkeler tarafından sürüncemede bırakılmış,Türkiye’den çeşitli bahanelerle Musul koparılmıştır. Musul, Türkiye’den cumhuriyetin ilanından üç yıl sonra 5 Haziran 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması’na göre koparılmıştır.İngilizler yurdumuzda çeşitli isyanlar çıkartmışlar.Ordumuz o isyanlarla uğraşırken,Musul meselesiyle fazla ilgilenilememiştir.
O günün şartlarında Milletler Cemiyeti’ne havale edilmiş,Milletler cemiyeti de batılı ülkelerin lehine çözümler bulmaya çalışmıştır.Türkiye Musul ve çevresinde, plebisit yapılmasını istemiştir.Ama İngilizler bu halk okur yazar değil oy kullanmasını bilemez diye kabul dahi etmemişlerdir.
Musul Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı sırada Osmanlı Devleti’ne bağlıydı. İngiltere, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesine dayanarak, antlaşmanın imzalanmasından birkaç gün sonra Musul’u işgal etti. Milli Mücadele’nin zor koşulları içinde TBMM Hükümeti bu bölgeyle ilgilenemedi.
Türkiye, Lozan Konferansı’nda Musul ve Kerkük’ün Misak-ı Millî sınırları içerisinde yer aldığını söyleyerek İngiltere’den Musul’un kendisine bırakılmasını istedi. İngiltere, Musul sorunununu Milletler Cemiyeti’ne götürülmesine karar verdi.
Musul sorununun çözümlenmesi için İngilizlerle ilk kez 1924 yılında İstanbul’da Haliç Konferansı’nda görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelerde İngilizler’in Musul Vilayeti’nin yanısıra Hakkari’yi de talep etmelerinden ötürü anlaşmaya varılamadı.
Bunun üzerine, 1926 yılında Musul Sorunu Milletler Cemiyeti’ne götürüldü. Sorun burada da çözümlenemeyince Yüksek Adalet Divanı’na verildi. Burada da olumlu bir sonuç alınamadı. Nihayet, İngilizlerle Ankara’da bu konu üzerinde yapılan görüşmeler bir anlaşma ile sona erdi.
Sonuç olarak 5 Haziran 1926 tarihinde Ankara Antlaşması imzalandı.
Musul sorunu Ankara Antlaşmasıyla çözülebilmiş değildir.Bu sorun günümüze kadar gelmiş bir ateş çemberi halinede Türk milletini tehdit eder hale gelmiştir. Ankara Antlaşması Türkiye’ye ne faydalar sağlamış ve ne yükümlülükler getirmektedir. Antlaşmayı bir gözden geçirelim:
1926 ANKARA ANTLAŞMASININ MADDELERİ
-Musul vilayeti Irak’a ait olacak.
-Türkiye ve Irak arasındaki ateşkes hattını belirleyen Brüksel Hattı sınır olarak kabul edilecek.
-Irak Musul’dan elde ettiği petrol gelirinin %10’unu 25 yıllık bir süre için Türkiye’ye verecek.
-Türkiye bu parayı 4 yıl boyunca almış, kalan 21 yıllık hakkından ise 500.000 Sterlin’e İngiltere lehine vazgeçmiştir.
Ortadaki tabloya bakıldığında Türkiye’nin Musul ve Kerkük’e müdahale etme hakkı doğmuş görünüyor. Hukuki olarak ise bu müdahalenin temelini 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması sağlıyor.
Mısak-ı Milli sınırları içinde kalan Kerkük ve Musul, 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile birlikte toprak bütünlüğü sağlanması şartıyla terk edilmişti.
Irak’ın toprak bütünlüğü esas alınarak yapılan İstanbul Anlaşması’na göre, bugün bölünmüş yapısı ve bölgenin illegal örgütlerin kontrolüne geçmesi Türkiye’nin haklarını gündeme getirdi.
Buna göre, otorite boşluğundan kaynaklanan kaos ortamı, Türkiye’nin Kerkük ve Musul’a girebilmesi için uluslararası hukukta meşru zemini hazırlıyor.
Yani Türkiye eğer isterse, Kerkük ve Musul’daki haklarını gündeme getirerek bu iki şehri kontrol altına alabilir.
Musul ve Kerkük, Türkiye’nin kuruluşunda Misak-i Milli sınırları içindeydi. Mustafa Kemal Atatürk Musul vilayeti ve Misak-i Milli sınırları tarifini 1923 yılında yaptığı konuşmada şöyle vermişti;
-"Bu hudut İskenderun körfezinin güneyinden, Antakya’dan, Halep ile Katma istasyonu arasında Carablus köprüsünün güneyinde Fırat nehrine ulaşır. Oradan Deyrizor’a iner, oradan doğuya uzatılarak Musul, Kerkük ve Süleymaniye’yi içine alır."
Biz de güçlü ve kuvvetli bir devlet olmak şartıyla, Atatürk’ün tanımladığı Misak-ı milli sınırları içindeki,bu asırlardır Türklerle meskun eski vilayetlerimizi korumak kontrol altına almak tarihi bir hakkımız olduğunu düşünüyorum.Bu topraklar Türkiye Cumhuriyeti’nin hem namusu hemde ileri karakollarıdır.Bu topraklar düşerse Türkiye’nin düşmesi kolaylaşacaktır.Mehmet Akif Ersoy ’Sahipsiz vatanın batması haktır, Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.’ diyor.Bir an önce titreyip kendimize dönmeliyiz.
SAYGILAR