- 1967 Okunma
- 30 Yorum
- 4 Beğeni
Bekleyiş
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Eşimle konuşup karar almış, bu kez de İzmir Öğretmenevi’ni seçmiştik. Kızım, Ege’nin incisi, güzeller güzeli İzmir’de üniversite kazanmıştı ve biz çok mutluyduk. Sık olmasa da, fırsat bulduğumuz zamanlarda kızımızı ziyarete gidiyor ve orada kalıyorduk. Kızım da bize eşlik ediyor, aile olmanın verdiği hazla güzel zamanlar geçiriyorduk. Eşimin ve benim emekli olmamızın rolü büyüktü bu konuda tabii ki.
İzmir’e sabah saatlerinde ulaştık. Tam bir bahar havası hâkimdi. Mayıs ayının tüm güzelliği şehrin üzerine olabildiğince yağmıştı. Kızımızın akşama kadar dersi olduğunu, akşam saatlerinde bize katılacağını biliyorduk. Günü Öğretmenevi’nden ayrılmadan, dinlenerek geçirmeye karar verdik.
Yerleşmemiz uzun sürmedi. Odamızın penceresinden baktığımızda, kuş cıvıltıları ve rengârenk çiçeklerle dolu bahçeyi keşfettik gülümseyerek. Kahvelerimizi bu güzellikler içinde içmeliydik. Mutlu yüz ifadeleriyle hemen aşağıya, bahçeye indik.
Kahvelerden sonra kaçıncı çayımızdı hatırlamıyorum; eşim yanıma sokulup, az ilerde, masada yalnız başına oturan yaşlı kadını işaret ederek fısıldadı kulağıma.
-Uzun süredir burada bu hanım; ama yanında kimse yok. Sürekli giriş kapısını gözlüyor. Sanki birinin yolunu bekliyor.
Ben de gözlemlemeye başladım o andan sonra. Gerçekten de bayan yalnız başına oturuyor ve sürekli giriş kapısına bakıyordu.
Öğle olmuş, yemek saati gelmişti. Yavaşça kalkıp yemek salonuna geçtik.
Bahçenin güzelliği eşliğinde içtiğimiz kahve ve çaylardan sonra yemek çok iyi gelmişti. Biraz da dinlenmek için odamıza çıktık. Yaklaşık iki saat sonra yine tercihimiz bahçede çay içmek oldu. Sevmiştik orayı doğrusu.
Bahçeye indiğimizde şaşkınlık içinde birbirimize baktık eşimle. Aynı kadın hiçbir yere kıpırdamadan hala oturuyor ve yine sık sık kapıyı gözlüyordu. Eşimi bir merak kapladı. Dayanamadığı belliydi. Masamıza davet etmek istediğini söyledi. Karşı koymadım; çünkü bende de bir merak oluşmuştu.
Davetimizi kabul ettiğini nazikçe bir baş işareti ile belli etti. Yanımıza geldiğinde yine kapıyı görecek bir şekilde oturdu. Giyimi, saçları ve konuşma şekli onun da emekli bir öğretmen olduğunu gösteriyordu.
Kendimizi tanıtıp niçin geldiğimizi anlattık. Bizleri gülümseyerek, memnuniyetle dinliyordu. Anlatacaklarımız bitmişti de, asıl kadının anlatacaklarını merak ediyorduk biz.
-Beni merak ettiniz değil mi?
Tebessümü ve hanımefendi duruşuyla bize bu soruyu yöneltmişti. Eşim ve ben de gülümseyerek cevapladık:
-Açıkçası evet…
Öğretmen edasıyla, öğrencilerine ders anlatır gibi anlatmaya başladı.
-Yetmiş üç yaşındayım. Yirmi yıl oldu eşimi kaybedeli. Emekliliğimizde güzel günler göreceğiz diye hayal ederken, kader buna izin vermedi. İnsan her şeye alıştığı gibi yalnızlığa da alışıyor bir süre sonra. Çocuklarım İstanbul’da. Çok sık olmasa da görüşüyoruz sayılır. Aslında iyi ve rahat bir hayatım var. Bundan on beş gün öncesine kadar da kendimi mutlu sanıyordum.
Eşim dayanamayıp sordu bayanın sözünü keserek:
-Ne oldu ki on beş gün önce?
Kadın utangaç bir tavırla bana çevirdi yüzünü:
-Âşık oldum kızım, âşık oldum!
-Şimdi onu mu bekliyorsunuz?
-Evet… On beş gündür beklediğim gibi, şimdi de onu bekliyorum.
Meraklandığımızı görünce anlatmaya başladı…
-On beş gün önce buraya, bu güzel ortama yine kahvemi içmek için gelmiştim. Karşımdaki masada oturuyordu. Gözlerimiz karşılaştığı zaman, o mavi gözlerin hemen etkisine girmiştim. İzin alıp masama geldi. Tanıştık. Uzun uzun kendini anlattı. Her kelimesini hayranlıkla dinliyordum. O anlattıkça da ben ona doğru akıyordum. O da eşini yıllar önce kaybetmişti. Hayırsız evlatlarından bıkıp usanmış, huzur evinde yaşıyordu. Yani benim gibi bir nevi kendi yağında kavruluyordu. Bir fark vardı; ben kendi evimde kalıyordum, o ise huzurevinde. İkimiz de halimizden memnunduk. Saatler boyu konuştuk. Bahçeden yeni tomurcuklanmaya başlayan bir gülü alıp yanıma geldi ve bana evlilik teklif etti. Anında kabul edişim ikimizi de kahkahaya boğdu. Ertesi gün için sözleştik. Kimlik ve gerekli evrakı alıp evlendirme dairesine gidecektik. Bana sıkı sıkı tembih edip “Lütfen geç kalma” dedi. Nasıl geç kalabilirdim ki. O benim ikinci baharım, bundan sonraki yaşamımın en büyük armağanıydı. Ertesi sabah, sözleştiğimiz saatten yarım saat önce buradaydım. Heyecanımı yenememiş, geç kalma korkusuyla nerdeyse hiç uyumamıştım. Uykusuzluktan olumsuz olarak hiç de etkilenmemiştim. Demek ki insan aşık olunca yenileniyormuş.
İyice meraklanmıştık. İhanete uğramıştır diye düşünmeye başladık; ama o kadar mutluydu ki… Devam etti anlatmaya:
-Saatler geçiyor, gelmiyordu. Ogün de ertesi gün de bekledim aynı yerde ve saatte; yine gelmedi. Bir sonraki gün de… Üç koca günü sadece bekleyerek geçirdim. Dördüncü gün, bana kaldığını söylediği huzurevine gittim. Elimde sadece adı, soyadı ve kaldığı huzurevinin adı vardı. Kapıdaki görevliye derdimi anlattım. İçeri aldılar beni. Müdürün yanına çıkıp durumumu anlattım. İlgiyle dinledi. Cevabıyla adeta yıkıldım o an. Oğullarının Bursa’da yaşadığını ve bana evlenme teklif ettiği günün akşamı, Bursa’ya gitmek için gerekli belgeleri doldurup otobüs bileti aldığını söyledi müdür. Şimdi de gördüğünüz gibi burada oturmuş bekliyorum. Başka da çarem yok. Aşk demek beklemek demek…
Ağır bir hüzün çöktü bize. Ne diyeceğimizi şaşırmıştık. Akşam olduğunda izin isteyip ayrıldı yanımızdan.
O günden sonraki on gün boyunca hiç karşılaşmadık. Kızım sabah erken geliyor, ailece kahvaltı yapıp dışarı çıkıyor, akşam geç saatlerde dönüyorduk.
İzmir’den ayrılmamıza artık sayılı günler kalmıştı. Kızımın sınavları başlayacaktı.
O bayan aklımızdan çıkmıyordu; ama telefon numarası bile alıp vermemiştik birbirimize. Haberleşemiyorduk. Eşim, ayrılma günümüzden bir gün önce “Bugün burada kalacağım ve o gelirse görüşeceğim.” deyince ben de mecburen eşlik ettim.
Kahvaltı sonrası bahçeye çıkıp beklemeye koyulduk. Bu defa biz kapıyı gören bir masada oturmuş bekliyorduk. Çok gecikmedi zaten. Yüzünde yine ilk gördüğümüz andaki tebessüm, elinde bir demet kır çiçekleriyle çıkageldi. Karşımızda sanki yetmiş üç yaşında biri değil de, otuzlu yaşlarda genç bir bayan vardı.
-Sizleri burada göreceğimi ve beni bekleyeceğinizi biliyordum. Vedalaşmadan ayrılmayacağınızı hissediyordum. Dün geldiğimde siz çıkmıştınız. Görevliye ne zaman ayrılacağınızı sordum; o da “İki gün sonra” dedi.
Yüzünde gülücükler saçıyordu. Sanki kırk yıldır tanışıyormuş gibi konuşuyorduk.
-Sizi daha fazla merakta bırakmadan asıl konuya geçmemi istiyorsunuz değil mi?
-Evet! Lütfen…
-Sizlerle görüşemediğimiz o günlerde, ben yine hep umutla beklemeye devam ettim. Onu tüm kalbimle düşünüyordum ve biliyordum ki o da beni düşünüyordu. Çünkü kalpten kalbe bir yol vardır her zaman. İki gün önce beklediğim ışığım geldi. Sarıldık. Ben ona “Geleceğini biliyordum” derken o da bana “Bekleyeceğini biliyordum” dedi. Başından geçenleri kısaca anlattı. Bursa’daki hayırsız evlatlarının görüşünü almak için apar topar Bursa’ya gittiğini, zorlu bir görüşme yaptıklarını söyledi. Çocuklar “Mirası bize bırak, kiminle evlenirsen evlen.” demişler. O da bu süre içinde miras devir işleri için uğraşmış benim bekleyeceğimden emin olarak.
Ve sürprizi sohbetin sonuna doğru patlattığında masamızdan şen kahkahalar yükseliyordu.
-Bugün akşamüzeri nikâh törenimiz var ve sizler de nikâh şahitlerimizsiniz.
Yazarın notu: yaşanmış hayat hikâyelerinden olup yer ve mekân değiştirilmemiştir
Gülhun ERTİLAV
YORUMLAR
Çok güzeldi
duygulanmamak elde değil
eline sağlık
yaşanmışlığı yaşattığınız
eşinizle bir ömür boyu mutluluklar dilerim
kızınızada başarılar
saygımla
su_misali(Gülhun Ertilav)
teşekkür ederim Selahattin Bey
saygılar her dem
su_misali(Gülhun Ertilav)
çok teşekkür ederim, okunmaya değer verip öğrencilerinizle okuduğunuz için
beni onurlandırdınız
değerliydi yorumunuz
saygılarımla hocam
sade yalın diliyle öyle sıcak, öyle içten öyle okunası bir yazı ki sonuna doğru yüreğim ağzımda n'olur kötü bitmesin diye dua ederken yakalandım kendime...
bitirdiğimde bir oh çektim yüzümde mutluluğa şahit bir tebessüm eşliğinde
yürekten tebrikler arkadaşım
sevgilerle...
su_misali(Gülhun Ertilav)
çok teşekkür ederim Hicran Hanım
sayfama renk kattı yorumunuz
sevgilerimle
su_misali(Gülhun Ertilav)
çok teşekkür ederim
sevgilerimle
Umudun, hayalin, aşkın bittiği anda yaşam sıfırlanır bence.
Bu yazının finalinde toplumun ne kadar acımasız olduğunu vurgulanırken, hayata aşkla bağlanmanın gerçekliliği de gözler önüne sergileniyor.
Ninem ölmüştü de zavallı dedem, evleneceğim diye dağ taş dolanıp durmuştu.
Selam ve saygılar Gülhun Hanım..
su_misali(Gülhun Ertilav)
Yalnızlık Allaha mahsus
Mevlam kimseleri yalnız bırakmasın inşallah
tşekkürler Ayhan Abi değerliydi yorumunuz
eşinize ve Aysu'ya çok çok sevgiler
saygılar abim
su_misali(Gülhun Ertilav)
teşekkür ederim
saygılar
Güzel bir konu ve okunmaya değer bir yaşam hikayesi.
Günün seçkisini hak etmiş sanırım.Kutlarım.
Sonu da başı da güzel olmuş.Selamlarımla...
su_misali(Gülhun Ertilav)
teşekkür ederim Kemal Bey
değerliydi yorumunuz
saygılarımla
Gülhun Hanım.
Güne gelen naif duygulu yazınızı ve kaleminizi gönülden kutlarım.
Bizlere böylesine güzel bir yazıyı kokuma şansı verdiğiniz için de ayrıca teşekkürler
Saygı selamlarımla.
su_misali(Gülhun Ertilav)
teşekkür ederim Serhat Bey
yorumunuz renk kattı
selam ve saygılarımla
su_misali(Gülhun Ertilav)
teşekkür ederim
hep güneş açsın gönlünüzde
sevgiler
Aşk , dünya onun üstünde dönmüyor mu zaten.Hayranlıkla okudum.Güzel sonuçlanması da apayri bir guzellikti.Gercekten çok sevindim.Ne mutlu aşka inancını yitirmeyenlere.Teşekkürler Gölün Hanımcım bu güzel ani paylaşımı için.
Selam ve sevgilerimle
su_misali(Gülhun Ertilav)
"Dünya sevgi üzerine kurulu"
çok teşekkür ederim Şükran hanım renk kattı yorumunuz
sevgilerimle
su_misali(Gülhun Ertilav)
hoşgeldiniz Erol bey
yazılarınızı okumayı özledik
teşekkürler değerli yorum için
saygılar
su_misali(Gülhun Ertilav)
çok teşekkür ederim kardeşim
gönlünüz hep aşk ile dolsun
selam ve saygılar
su_misali(Gülhun Ertilav)
teşekkür ederim Azimet Hocam
saygılarımla her dem
Şimdi ben de sessiz sessiz gülüyorum.. Esrârengiz bayanın öyküsünü okuduktan sonra hem tedirgin oldum hem de ilginç bir şekilde gözlerim dolu dolu okudum yazıyı.. Tedirgindim çünkü ya bu beklemek hüsrân ile netice bulduysa.. Şimdi sabah sabah kederlenmenin sırası değildi deyi .)
Çok güzel, anlaşılır, yalın bir anlatımdı. Okurun, bunun için minnettar olacağını bilir yazan.. İhtiyacımız olanlardan biri de bu. Hem öyküsü hem de anlatım biçimi ilke örnek yazılardan biriydi bana göre. Ve tabiî hayatın, hep söylendiği gibi illa kötürüm değildir hâli.. Görmeyen de gören olabilir belki..
Sevgiye tapar nevî hayran biri olarak teşekkür ediyorum kendi adıma..
Sevgiyle kalın dâima..
su_misali(Gülhun Ertilav)
hayat zaten yeterince zorken, arada böyle küçük mutlulukları duymak insanın içine umut serpiyor gerçekten
çok teşekkür ederim değerli yoruma
sevgilerimle
Öyküler ister kurgu olsun ister gerçeğin ta kendisi olsun; ama öncelikle bu hikayede olduğu gibi Türkçe'yi çok güzel kullansın yazar. İlk dikkatimi çeken özellik bu idi. Dilini kaybeden ve kullanmaktan acze düşmüş toplumlar buzun erimesi gibi yavaş yavaş erimeye mahkumdurlar.
Bu öyküde bir diğer dikkatimi çeken önemli nokta ise imla kurallarına tam uygunluk. Bu durum yazar için olduğu kadar, okur için de çok önemlidir. Düşünün ki gece yoldasınız ve direksiyondasınız. Çizgileri çizilmemiş bir yolda ne derece rahat araç kullanabilirsiniz? Çizgiler kılavuzunuzdur... İmla kuralları da okur için çok önemli bir kılavuzdur. Okuma hızında ve anlamada okuru müthiş rahatlatır.
Gerçek hayattan olayları öykü olarak yazmana da çok sevindim Gülhun. Yaşanmamış olayları kurgulamak çok zaman hatalara neden olabilir. Sözgelimi, öyküde minicik rolü olan bir kişilik öykünün başında kısa boylu tanıtılmışsa ve sonuna kadar da ortada yoksa, sonlara doğru yazar onu unutup uzun boylu da yapar. Ayrıca neden sonuç ilişkileri yaşanmışlıklarda daha bir gerçekçidir ve okuru daha çok kendine çeker diye düşünüyorum. Tabi bu sadece benim kendi düşüncemdir öyküler için ve başka yazarlarımız elbette değişik düşüncelerde olabilirler.
Gelelim olaya... Yeri, zamanı, hatta mekanı bile gerçek olan konunun anlatımındaki giriş ve final muhteşemdi. Gelişme bölümünü atladığım yok Gülhun... Ancak bir öyküde giriş ve final çok çok önemli bence. okuru kendine çekmesi girişle olur. Çünkü başlangıç bir kapıdır ve okur o kapıdan girdiğinde içinde bir ferahlık duymak ister. Sıkılmamalıdır. Final ise düşündürmelidir okuru.
Uzun yazdım yorumumu. Emekli aşıkların sevgilerindeki yücelikten bile söz etmedim aslında. Gerek de yok... Aşkın, sevginin olağanüstü kudretini okur zaten yüreğinde hissediyor ya da öykünün gelişimi ve finali bu hissi verebiliyor.
Kemal Bey'e katılıyorum. Sen benim yolumdan gitme sakın. Ben gibi kalemi bir yana kağıdı bir yana atma. Daha sık yaz ve aynı son üç öykünün güzelliğinde yaz. Belki sana bakarım ve bana da heves gelir. Eski günlerimi anımsar ve kalemi elime alırım. Hani o günde en az iki öykü ya da deneme yazdığım günleri... Yani küstürme kalemi bence...
Kutluyorum güne gelen öyküyü.
Nicelerine...
su_misali(Gülhun Ertilav)
Hocam, deftere girip sizin öykülerinizi okuduğumda siz bana derdiniz ki,
ben yaşanmamış hiç bir olayı yazmam. Bu bana büyük bir örnek oldu. Öykülerimi yazarken o sesiniz hep kulağımda.
Kaleme küsmeyin hocam, biliyorsunuz en iyi dostumuz kalemimiz, hele sizin gibi güçlü bir kaleme sahipken küsmek hiç olmaz. En kısa zamanda o güzel şiirlerinizden sonra ben de sizden öykü bekliyorum ona göre
Çok değerli yorumunuzla sayfama renk kattınız her dem var olun
saygı ve hürmetlerimle
Ah üleynn ahhh!
Ne aşk ama! Allah mesut etsin yüreği genç aşıklarımızı derken
anı-hikaye yazın mükemmeldi abim.. Dubduru türkçemizle soluksuz okudum diyebilirim...
Sen hep yaz e mi abim!
Pırıl pırıl o naif yüreğini yüreğimin en halis duyguları ile kutluyorum
Var olasın abim... selamlarımın en katmerlisi ile ... taaa uzaklardan. :)
damada selam süleee :)
su_misali(Gülhun Ertilav)
genç aşıklar haa :))
çok teşekkür ederim Zafer abim
renk kattın yorumunla sayfama
uzaklara selam ve saygı benden olsun her dem
su_misali(Gülhun Ertilav)
a.slm abi onun da selamı var sizlere
inşallah bir gün uzaklar yakın olur diyor :))
direniş
Biz garibanız gari, yüreğim kıpır kıpır eder mi bilmem. :(
.......
Bir gün inşallah uzaklar yakın olur, diyelim... :)
direniş
"Ask demek beklemek demek" al işte sana muthis bir aforizma, her seyi aciklar aslinda.
Yaziniz icime oyle guzel duygular serpti ki, bunun icin oncelikle tesekkurler. Bu aralar aslinda bunu dusunuyorum, sana iyi gelen insanlarla birlikte ol, sana iyi gelen seyler oku, sana iyi gelen muzigi dinle, filmi izle.. cunku butun yaptiklarimiz bize yol su elektrik olarakgeri dönüyor ve bunyeyi bu kadar kasmaya da hakkimiz yok. Hem baksaniza ask ne kadar guzel. Hangi yasta olursa olsun. Tanimasam bile nikahlarina gitmek isterdim bu tatli ciftin:)
ve ilk goruste aşk.. ilginctir ki daha dun ablamla konustuk bu konuyu, boyle bir sey mumkun müdür, cok inandirici gelmese de bana yaşayan yaşıyor işte ne guzel:)
Tebrikler ve cok tesekkurler.
su_misali(Gülhun Ertilav)
öyküdeki olay aynen yaşanmıştır
"aşk her yaşta var" :)
teşekkürler yorum için, sayfama renk kattınız varlığınızla
sevgilerimle
bir hüzün vardı bugün üzerimde, sanki ben de bir şeyler bekliyor gibiyim.;) ama ne bilmiyorum işin açığı. öncelikle yazının başlığı ilgimi çekti, sonra izmir, izmir de 3-4 yıl kaldım, öğretmenevi nerede unuttum, insan bir semt, mahalle ismi yazar, kızınız hangi üniversite, bölümü ne, yazıda bunları aradım.. sonra merak yaşlı teyzeye geçti.. kötü birhaber, aldatılmışlık, aklıma ilk gelen hanfendinin kimliğini almış o kimlikle yaşlı kadının başına dünyanın derdini açmıştır diye düşündüm,
sonunda güzel bir haber gerçekten sevindiriyor insanı, insanların başına gelen güzel haberler...
aşk deyince aklıma hep
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışım, çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.
Yâr deyince, kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Lâmbada titreyen alev üşüyor
Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.
Önce naz, sonra söz ve sonra hile...
Sevilen, seveni düşürür dile
Seneler, asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban.
Tabiplerde ilâç yoktur yarama
Aşk deyince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.
Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne...
Şaştım kara bahtın tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.
Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi, gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı...
Çözemedim... Çözülmüyor Mihriban.
Dosta Doğru
Abdurrahim Karakoç'un bu şiiri gelir..
rahmetli üstadın mihraban hikayesi bir başka konu ancak
dediği gibi..
Bir kördüğüm baştan sona tamamı...
Çözemedim... Çözülmüyor Mihriban.
rabbim onlara saadetler nasip etsin..
ahir ömürlerinde onları da bir araya getiren rabbime şükürler olsun.
güzel olaylar da yaşanabiliyormuş demek ki hala dünya üstünde...
kaleminize sağlık..
su_misali(Gülhun Ertilav)
öncelikle en sevdiğim şairlerden birisi olan Abdurrahim Karakoç üstadımıza Allahtan rahmet diliyorum. Mihriban en sevdiğim şiirlerinden birisidir.
Mevlam tüm sevenleri sevdiğine yar etsin inşallah
teşekkürler değerli yorum için
saygılar
Çok güzel bir anı yazısıydı!!
Sevginin büyüklüğünü, gücünü, sadakati bir kere daha hissettim içimde.
Gözlerim yaşararak okudum.
Aşk ne güzel şey... Yaşı yok işte bunun... Herkese nasip olmalı... Olsun da inşallah.
Sevgiler,
su_misali(Gülhun Ertilav)
" ey aşk sen nelere kadirsin"
değerli yorumunuzla renk kattınız sayfama Billur hanım
teşekkürler, sevgiler
"kimseler beklemezken sen bekle beni"
hiç gelmeyecek birini her an gelecekmis gibi beklemek
ister aşk
ister sevgi
ister dostluk olsun
maddi manevi çıkar ilişkisine dayanmıyorsa güzel ve anlamlı
yukarıdaki gerçek hikaye gibi
ne güzeldi yazı
daha sık okumak dileğiyle
su_misali(Gülhun Ertilav)
teşekkür ederim Ezrak Rahel
öykülerim gerçek hayattan alınma
değerli yorumunuzla renk kattınız sayfama
selam ve saygılarımla
Değerli Gülhun Hocam, sıcacık bir yazı hele ki anlatımınızla ne güzel dile gelmiş aşkın ve yaşama umudunun biteviye varlığımı daim kılan sıcaklığı.
Yüreğinize sağlık efendim. Güne eşlik eden değerli paylaşımınızı tüm yüreğimle kutluyorum.
En içten sevgilerimle, sonsuz selamlarımla sevgili hocam...
su_misali(Gülhun Ertilav)
çok teşekkür ederim Gülüm hanım
yorumunuz değer kattı sayfama
sevgilerimle
su_misali(Gülhun Ertilav)
çok teşekkür ederim saygıdeğer hocam
her dem vefalısınız
saygılar
Demek ki aşkın yaşı yokmuş. Yaşanmış bir olay olması ne kadar güzel. İnsanların o geç zamanda yeniden umutlanabilmesi ne güzel. Kadının bir kerede "evet" diyebilmesi de kader, adamın hiç tanımadığı bir kadın için mirasını evlatlarına terk etmesi de. Keşke hep böyle güzel neticeli, insanlara umut veren hikayeler okusak, ya da yazabilsek.
Sevgilerimle Gülhun Hanım.
su_misali(Gülhun Ertilav)
hep söylediğim bir şey vardır "nefes varsa umut da vardır"
teşekkür ederim Aynur Hanım sayfama değer kattı yorumunuz
sevgilerimle
Gecenin, daha doğrusu sabahın bu saatinde yazı okunur da yorum yazılır mı?
Yazan Gülhun Ertilav ise hem okunur hem de yazılır.
Çok çok güzel bir anı yazısı olmuş öncelikle. Daha sonra o emekli meslektaşımın cesaretine hayran kaldığımı belirteyim. Yetmiş üç yaşında aşık olmak gerçekten de cesaret ister. Ama daha da önemlisi var. Genelde böyle bir şeyi itiraf edip hem de daha önce hiç tanımadığı insanlarla paylaştığında genellikle '' De get moruk, gözün toprağa bakıyor. Bu yaştan sonra aşık olmuşmuş'' tepkisi verilen bir ülkede bunu sizinle paylaşmış olması bence çok daha takdire şayan.
Ama sanırım onun yerinde ben de olsam bir başkasına değil ama sizlere söylerdim. Çünkü o kadar sıcak, o kadar dost insanlarsınız ki. O yaşlı meslektaşım da aynı elektriği almıştır sizlerden mutlaka.
Ohh beeee. gece gece içimi ısıttı bu yazı. hay ellerine, gönlüne sağlık.
Kemal'in de dediği gibi daha sık yaz.
Selam ve sevgilerimle.
su_misali(Gülhun Ertilav)
Aşkın yaşı yokmuş gerçekten ben de öğrendim :))
değerli yorumunuz renk kattı sayfama
çok teşekkür ederim Sami Hocam
saygı ve hürmetlerimle
su_misali(Gülhun Ertilav)
çok teşekkür ederim Kemal Bey, yüreğinizde takmışsınız kırmızı kurdelayı çok sevindim
değerli yorumunuz renk kattı sayfama
saygılar