Felahiye'de Oğlak Kıranı Şenliği
b) Oğlak Kıranı Şenliği:
Oğlak Kıranı Şenliğinin Tarihçesi:
Oğlak Kıranı (Gıranı)’nın Ermenilerin yıllar boyu kutladıkları bir şenlik olduğu; şenlikten de öte dini bir yortu, dini bir tören olduğu bilinmektedir.
Bu şenlikleri, İlçemizde, Ermeni’si, Rum’u ve Müslüman ahalisi yıllarca, kardeşlik havası içerisinde beraberce kutlamışlardır. 1965 yılından itibaren kutlanılmayan, unutulan “Oğlak Kıranı Şenliği” nereden gelmektedir? İşte bunun araştırılması: (*)
“Çeşitli kaynaklar 20. Yüzyılın başlarında Kayseri ve çevresinde 30’a yakın manastır bulunduğunu ifade etmektedir (11.12.20). Bu manastırlar arasında en bilinenlerinden biri de Tomarza Ermeni Surp Astvatzatzin Manastırıdır. İlçe merkezinde bulunan manastırın Tomarza’da yer alan Panaghia Kilisesinden üç kat büyük olduğu, bünyesinde rahip ve rahibe yetiştiren Grogeryen Ermeni Okulu’nun bulunduğu, her yıl 12 Ağustos’ta düzenlenen “Oğlak Gıranı” törenlerine Orta Anadolu ve Kilikya(**) Ermeni’lerinin katıldığı ve dışarıdan gelen misafirlerin “Paşa Odası”nda ağırlandığı rivayet edilmektedir. Manastırın gelirlerinin ise tarım arazileri, dükkânlar ve sürülerden temin edildiği tahmin edilmektedir (11, 12, 15).” şeklindeki ifadelerden Oğlak Kıranı’nın Ermeni’lere ait dini bir tören olduğu belirtilmektedir.
(*)Kayak: (Birinci Tomarza Sempozyumu, 19-22 Haziran 2008, Yayına Hazırlayanlar: Prof. Dr. Abdulkadir Yuvalı, Araş. Gör. Erhan Yoska, Yaşar Elden, Kayseri – 2011. Öz-Kar Kültür Yayınıdır. Sh.173
(**) Klikya (Kilikya): Antalya, Alanya, göller yöresi (Isparta, Burdur), Silifke, Anamur, Hadim, Ermenek, Bozkır, Mersin, Adana ve Maraş’ın batı yörelerini içine alan ve bu gün Orta Toroslar diye adlandırılan bölgeye denilmektedir.
www.pirlerkondu.com/tarihi.htm
Oğlak Kıranı Şenliği nasıl kutlanırdı?
Yıllar öncesi yapılan bir şenlikti. Ancak oda unutuldu. İlkokul 1.sınıf (1958 yılı) Öğretmenim Nuri (Nurettin) Soysal ile 15.07.2010 tarihinde OĞLAK KIRANI ile ilgili bildiklerini anlatmasını istemiştim. İşte o konuşma:
KADİR ACI- Evet Hocam. “Oğlak Kıranı” şenliği ile ilgili bildiklerini anlatır mısın?
NURETTİN SOYSAL- Oğlak Kıranı’nda genelde, herkes kağnısını, arabasını alır, hısım-akraba
Kızılırmağa doğru yollanırdı. Bol miktarda tandır ekmeği olurdu. Aşağı yukarı hayvancılıkta o sıra, çok geniş idi. Kızılırmak’ın kenarına, belli bir yere gelirler; oba oba filan birikirlerdi. Ağustosun ilk haftası, karagevreklerin olduğu sıralar, oraya gelirdik. Herkes hısım-akraba bir yere oturulurdu. Koyunlar Kızılırmak’ın içerisine atılır, koyunlar batar çıkar, batar çıkar. Hayvanlar yüzerler. Bu yüzme faslı bitince, hayvanlar kurumaları için gölgeliklere bırakılırdı. Maddi durumu iyi olanlar, davarı bol olanlar, o koyunlardan bir tanesini keserlerdi.
KADİR ACI- Veya keçi veya oğlaktan bir tanesini değil mi?
NURETTİN SOYSAL- Maddi durumu iyi olanlar koyun keser, genelde yüzde doksanı da oğlak keserdi. Orda güzelce kavururlar. Ocak yaparlar. Taşları filan korlar. Bu işi genelde kadınlar yaparlardı. Bol miktarda yanında salatalık olur, yiyecek olur, karagevrek üzümü olur. Burada arazi zaten boldu. Bol miktarda domatis (domates) olurdu; domatislerde çok lezzetli olurdu. O domatisleri biz (Gömleklerimiz vardı. Kötü bir işlik, astardan) onları alır, suyunan falan yıkamak yok ya, üstümüze biraz şeyderdik. Ağzımıza alır, balon gibi patlatırdık. Sofraya otururduk. Tandır ekmeği ile gavrulan eti (ette çok lezzetli olurdu) ailece combur cemaat toplanır onu yerdik. Tabi bu arada halaylar çekilir, türküler söylenir, güzel bir bayram havası olurdu. Akşama kadar bu devam ederdi.
KADİR ACI- Gün batımına kadar değil mi Hocam?
NURETTİN SOYSAL- Gün batımına kadar veya ikindiye kadar devam ederdi. Hava serinleyene kadar devam ederdi. Akşam serinlemeye doğru, herkes kağnısını koşar, yaşlılar kağnıya binerler, gençler kağnının arkasında, birinin elinde kağnı şeysi..
KADİR ACI- Meses Hocam.
NURETTİN SOYSAL- Meses olurdu. Oha! Oha! Oha! Kızıl yokuştan aşarsın, o iğdelerin orada. O zamanlar Aziz’in Pınarına doğru gelirdik. Aziz’in pınarından bir su içilir; elini, yüzünü yıkarsın, serinlik filan oluşur. Oradan Darağacı’na doğru yürünür. Daha sonra bakarsın “Bizim Felâhiye geriden üzüm salkımı gibi sallanmaya, görünmeye” başlar. Öz görünür, yeşillikler görünür. O zaman öz çok fena akardı. Balık filanda tutardık özden. Hatta birisinde ben, Kazım’ın İrfan, bizim Cemali (Akpınar) filan vardı işte. Memiş’in söğütlerinin olduğu yerde. Balık tutardık. Burada suyun derinliği en az bir buçuk-iki metre vardı. Uzun bir gölet oluşurdu.
KADİR ACI-Söğüdün sitillerinin köşelerinde oluşurdu?
NURETTİN SOYSAL- Evet. Oraya dalardık. Dalınca balıklar korkar, söğüdün aralarına girerlerdi. Çok balık olurdu o zamanlar. Su da boldu. Bidene (bir tane) balığı yakaladım. (Ben. Mihrali’nin Memduh’ta var. İçimizde en iyi balık tutan, en gözü kara Mihrali’nin Memduh’tu. Kulakları çınlasın. Benim de çok iyi bir arkadaşımdı.).
Çekiyom, çekiyom gelmiyor. Şöyle bir elimi yumuşattım, gevşettim, çektim geldi. Suyun yüzüne, dışarı çıkardım. Baktım ki yılan. Kaldırdım attım. Memduh yılanı yakaladı. Kuyruğundan tuttu. Oradaki arkadaşlara: “ Sizleri sokturacağım.” diye yılanı onlara fırlattı. Yılanda onların peşine düştü. Böyle yarenliklerimiz çok! Hatıralarımız çok!
Irmağın kenarındaki o eğlencelerin, o “Oğlak Kıranı”nın hala özlemi içimizde. Yok, öyle bir şenlik şimdi!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.