Kimse Bilmez…
Bir rast makamında devrildi benim aşklarım da yaşamım da.Henüz başlamıştım akasya ve çınarların altında toprağın nabzını koklamaya.Biçimsiz rüzgarlar yırtıyordu tenimin iyileşmeye yüz tutmuş yaralarını.İnsanlar geçiyordu tali yollardan.Çıkılarını ağzına kadar beslemişler,yağmur sularından heybeler örmüşlerdi.Bir ben sanırdım uykularının arasında mazeretli ölümler yaşayan ve bir ben sanırdım türkülerin nakaratlarında damla damla göz yaşı biriktiren..
Kimse bilmez sanırdım ellerimin bile benden habersiz mısralar büyüttüğünü.Her defasında ayrılıkların sadece bana kaldığını.Yalnızlık insanı ustaca bitirirmiş en temizinden darbeler vurarak olur olmaz yamaçlarıma.En küçük azarlardan bile gözlerin nasıl nemlendiğini kimse bilmez sanırdım.uzun kollarım vardı kendi kendimi sarıyordum yıldızlar geceye inince…
Ölüme düşerdim ve yalnız ben miyim derin yarıklarda hayat ararken kendimden öteye bir adım gidemeyen derdim.Ufuktaki güneş yükseldikçe bana yaklaşır umuduyla avunurdum.Ve kimse bilmez derdim bir yabancının da üşüyebileceğini donup dilinin tutulacağını.Uzaklıklar insana acı verirmiş de duyan olmazmış.birileri koparken bu hayattan birileri kaygı etmezmiş gülün dikenini.
Bukleler boynumu sarıyordu karanlığın şiirlerimi istilasında.Kar açan zerreciklerin suyu kirletmeden önce nasıl yalvardığını görüyordum.Kuşlar gidiyordu mevsim bitişlerinde ve tepelerin arkası yoktu aslında.Her sabah mızıkalar çalıyordu başkentlerin ifrit edilmiş sokaklarında.Caddeler kaldırımları dövüyor biten sorunlar yenilerini dürtüyordu sinsice.
Kimse bilmez sanırdım arta kalan hüzünlerin izlerinin kaybolmadığını.Yaşam anlaşılmaz bir felsefe sözlüğüydü belki de.Adamlar sarardık öfkemizi ket vurmak için harımıza.Prensler hayal eder prensesler korduk ambarımıza.Ve yitik toz tanelerini saçlarımıza sürerken parmaklarımızı ovardık heyecanın bedenimizi perişan etmesin diye.Kumsaldaki ölü balıkların öyküsü gelirdi kış gecelerinin onulmaz tesellisinde.Vurdumduymaz iklimlere hemen yapışırdık sonu gelmeyen inatlaşmanın hazzıyla.
İnsan olmaya özenirken insanlıktan çıktı ömrümüz.Titrek bir alevin sağa sola yalpalarken anlamsız bir tütsü hikayeleri biriktirirdik defterimize.Ve kimse bilmez diye düşünürdüm nefes alırken gökyüzünü insafsızca tükettiğimi.Orantısız sevginin nasıl da sevgiyi erittiğini eklemek gerekirmiş kendi toprağından sürülmüş ırkların çökmüş avurdlarına.
Alfabemde şaşırmış sersemlemiş gövdesini bir tenhada unutmuş harflerin varlığını bir ben bilirim zannediyordum.Oysa harfini çaldıran nice kızlar bilirim, seslerini kısarak konuşan, lal olan konuştukça söz olan nice kayıp kentler...
Aşkın ateşinde fikirsiz notalarını tutuşturup da aşkın üç sesten oluştuğunu unutan nice insan tanırım.
Tınılar eritiyorum kulaklarımda,çağlayan olup köpüren sağanaklar mırıldanıyor cümlelerim.Bir ben sanırdım patlayan bir ışığın gözlerimi kamaştırdığını.Yol kenarlarında bekleyen kelimeler gördüm. Sahibinden habersiz özlemler çekti yüreğim.Ve kimse bilmez derdim sana emanet ettiğim kalbimin bir fiskeyle yerle bir olacağını…
Haydar Şahinbay-06.07.2015—00.15--Yitik Angut Masalları