ŞEHİDİMİN ARDINDAN YÜREĞİMDEN GEÇENLER
9 Ekim 2007
Kan damlıyor kalemimden, kan… Kalleşliğin kucağında can teslim ederken Mehmet’im, yiğitleşmiş binlerce sevdalının ellerindeki kalem kılıç olmuş dünyayı kana buluyor. Mehmet’im bayrağıma rengini veren o mübarek kanıyla sularken toprağımı, ben de çaresizliğin girdabında devlerle boğuşuyorum. Körpecik canlar kahpe kurşunlara hedef olurken aldığım nefes fazla geliyor damarlarıma. Al bayrağa sarılı tabutun omuzlarda değil, başlar üstünde taşınmalı. Kanının değdiği bu topraklar artık hain adımlardan soyunmalı! Kan damlıyor kalemimden, kan… Kalem değil de başka şey tutsun diyorum. Ama işte; cahil, gafil ve hain dimağları ancak böyle kurşuna dizebiliyorum!!!
Vatanımın dört bir yanında yıllardan beri süren terörün uğultuları yankılanıyordu. Bayram arifesinde yüreklere düşen yangın bayram yapmaya müsade etmemişti… Bu bayram Rabbinden şahadet mektubu alan kahramanların bayramı olmuştu geride gözü yaşlı ocaklar bırakarak…
Vatanımın dört bir yanında binlerce şehit vermiş olduğum halde ben bir şehidin son yolculuğunda al bayrağa sarılı tabutu önünde ilk kez selamladım onu. Bugün ben gibi milyonlarca insan, uçan kuş, börtü böcek tüm âlem saygıyla ve minnetle eğilmiştik bu mübarek ruhlar önünde. Vatan sahipsiz değildi; zira uğrunda can verenleri vardı. Vatan sahipsiz değildi; zira uğrunca can verenlerini baş tacı eden yüce gönüllüleri vardı. Vatan bugün şehitlerini uğurladı. Memleketimi böyle görmemiştim hiç; zaman durmuştu sanki diyarımda. “Türkuazı vurmuyordu artık çini saatler”, Kütahya’mın pınarları akışmıyordu, durulmuştu; al kana boyalı Vehbi’ler türkülerde, ağıtlarda çınlıyordu.
Haydi, savaşa deselerdi bugün en ön neferde olurdum hiç düşünmeden. Öyle bir intikam hissine kapıldım ki; o an kendimi ateşlere atıp yanmak ve şehit analarının, babalarının, yetim kalan evlatlarının yüreğini yakanları yandığım o ateşle yakmak istedim. Hepsi benim vatanımın evladı yiğitlerim, kahraman askerlerim, iman dolu yürekleriyle Peygamber(s.a.v.) adını taşıyan can Mehmet’lerim, ağabeylerimdi onlar. Herkes gibi üzülürdüm, için için yanardı yüreğimiz. Ama söylesenize hangimizin bağrı bir anneninki kadar yanık olabilirdi? Hangimiz şehit analarının yüreğindeki o uçurumu kavrayabilirdi, yeter miydi ki yüreğimizin derinliği? Doğruydu, ateş düştüğü yeri yakıyordu ve yaktığı yerde de bir ömür kor bırakıyordu. Ana yüreği zamansız gelen bu ayrılığın hüsranıyla baş etmeye çalışıyordu, vatan sağ olsun diyordu ancak böyle yanık yüreğine su serpiliyordu çünkü… Şehidimin toprağa verildiği günün gecesi Mübarek Kadir gecesiydi. Gündüzünde de gecesinde de camilerin dolup taştığı nurani atmosfer gönülleri kaplamıştı. Gündüz, şehit anası acısını yaşarken al bayrağa sarılı tabut başında gözyaşı dökmüştü. Gecesinde ise mütebessim yaşlı bir kadın elinde bir kutu, adak dağıtıyordu çevresindekilere ve diyordu ki: “oğlum işe girdi, adağımdı. Şükrediyorum Allah’a, o yüzden dağıtıyorum.” Kadının sözleri bir şimşek olup çakmıştı yüreğimde, aklıma gözü yaşlı yüreği yanık vakitsiz gelen ayrılığın hüsranıyla baş etmeye çalışan şehit anasını getirmişti. İkisi de anaydı ve ikisinin de hali candan öte can bildikleri oğullarından ötürüydü. O an sanki boğazıma bir şey düğümlendi, dedim ki içimden şehidimin annesi de oğlunun ardından adaklar adayacaktı bir ömür hem de; ruhuna Fatihalar, Yasinler, aminler…
Bizi bizden başka anlayan var mı gerçekten merak ediyorum. Anlasalar böyle mi olurdu onu da bilmiyorum. Böylesine aciz bir duruma düşmüş olmanın verdiği huzursuzluk tüm benliğimi sarmadan, gün doğmadan bir huzur doğsun istiyorum yurdumun uçsuz bucaksız semalarına. Ve sonra da yağmur olup yağsın rahmetle yeryüzüne yanık yüreklere su serpercesine… Kimseden medet ummuyorum tabiî ki, yanlış anlaşılmaktan ve anlaşılamamaktan yoruldum sadece. Ya dünya beni umursamıyor ya da ben kendimi dünyaya anlatamıyorum. Şehitler ölmez diye haykıran sesim arşa varmışken sesimi hâlâ duymuyor mu sahte özgürlük bekçileri? Yüreğimizin yangınıyla haykırıyoruz, dinlemeye anlamaya cesareti olan var mı dünyanın bir yerlerinde? Dünyayı kana bulayıp, bana barıştan ve diyalogdan bahseden ikiyüzlü dev! Savaş yok Türkiye’de değil mi? Gayet huzur ve barış ortamında günlerimiz eskitmekteyiz.(!) “Yurtta barış, cihanda barış” diyen Ata’ya inat ne vatanımda ne dünyada barış var. Ama garip olan bir şey de var ki; kan kokan bu dünyada barışsever insandan bol bir şey yok. Hem savaş istemezler, hem de savaşı körüklerler; bir yandan barıştan dem vururken diğer yandan sözde zeytin dalı tutan eller kurşun sıkar mazluma… Dünyada bu kadar barışsever varken dünyanın güllük gülistanlık olması gerekmez miydi? Oysaki her gün bir yerlerde bombalar, mayınlar, silahlar patlıyor; insanlar ölüyor, zülüm, işkence ve soykırımın âlâsı yaşatılıyor. Ve daha kim bilir bilmediğimiz, duymadığımız nice menfur hadiseler meydana geliyor. Savaş yok diyorlar ama benim vatanımda şehit tabutlarının ardından yakılan ağıtları duyan var mı peki? Zaten bir hengâmenin ortasındayız, bu savaş değil de ne? Bir askerini bahane edip savaş sebebi yaratanlar, terör benim kırk bin canımı alırken nerede, hangi önemli mevzuuyla meşgul acaba?
Fark etmez ister harp zamanı olsun ister sulh, fark etmez. Bu millet inandığı mukaddes saydığı kıymetlerin uğrunda her zaman şahadet şerbetini içmeye hazırdır. Uğrunda her şeyi göze aldığımız kutsal bir mabetdir vatan bizim için. Onun uğrunda her şeyden geçilir; yârdan, anadan, serden… Dün de bugün de olduğu gibi onun uğrunda analar oğullarından geçmiştir, oğullar analarından. Çünkü biliriz ki o olmadıkça bizim varlığımızın hiçbir değeri yoktur. O olduğu sürece ayakta kalabiliriz. Yaşamak ve yaşatmak için ölümü göze alan bir ceddin torunları olarak başka şekilde davranmamız hürmetsizlik olur. Unutmayın ki “milletler ölmeyi becerebildikleri sürece yaşarlar!”
H. KURT
YORUMLAR
İş bize kalacak, görünen o ki,
Kaderimi yurdun, atın zilleti!
Yoksa zapt olunmaz imansız şaki,
Kökten kazıyalım, kökten illeti!
Ey Halık’ım medet, gayrı destur ver,
Ya Gazilik bahşet, ya Şehid’lik nur!
Gülelim Milletçe, olalım mesrur!
Kökten kazıyalım, kökten illeti!
Ey yüce Milletim, desturun de ki,
Dar olsun in’leri, çapulcu ne ki?
Kiminin Ermeni aslıdır kökü;
Kökten kazıyalım, kökten illeti!
Ruhları şad olsun şehitlerimizin.
Yüreğinize sağlık.
Hürmetle.