- 642 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİLİ KIRLANGIÇ
İlk şiirimin yayınladığı 1984 yılından başlayarak, tam on bir yıl düzyazıya hiç bulaşmadım. Büyük bir inatla şiirin gözbebeğine yüzümü resmetmeye çalıştım. Şiirle büyüdüm, şiirle küçüldüm. Güneşten ısınmış taşların üzerine, yaban hayvanlarının kardaki ayak izlerine, sevdiğimin dünyanın en güzel S harfi olan sırtına, su içerken öldürülenlerin mezartaşlarına şiirler yazdım. Evrenin gördüğü uzun bir düş olan zamanı, yeryüzünü yaşanılır kılan emeği, yüreğimin ilkyaza duyduğu umudu ve en çok da doğduğum gün ebemin yüzüme çizdiği o bıyık altından gülüşümü koydum içlerine. Şiirden esirgediğim zamanlarda, onu aldattığımı düşündüm. Ama zamanla yaşadıklarım, okuduklarım ve düşlediklerim beni öyle yerlere götürdü ki, sözcükler şiirlerin belleğine sığmaz oldu. Sonunda, beni bir uçurumun kenarına götürüp, eğer onları da yazmazsam aşağıya atacaklarını söylediler. Bir şiirlere baktım, bir de onlara...
Bunları yazarsam, sizlere kuma getirmiş sayılmam, değil mi?" diye sordum şiirlere.
Sen bize değil, uçuruma bak, uçuruma! Şaşkın herif!" diye yanıtladılar.
Uçuruma baktım ve bu kitaptakileri yazdım.
Akgün Akova, Güzel Atlar Ülkesi adlı kitabına önsöz olarak bunları yazıyordu.
Daha sonra çıkardığı Aşk Ve Kuyruklu Yıldız adlı kitabının içinde kırk sekiz aşk şiiri ve iki şiirsel metin bulunuyordu. Bu şiirsel metinlerden ilki olan Kuyrukluyıldızın Peşindeki Kırlangıç beni çok etkilemişti.
Yazının başında Albert Camus’nun bir sözü vardı:
’ ....Bir kez güçlü bir sevme olanağı yakalanmışsa geçmişte; yaşam, bu coşkun ısıyı, bu ışığı yeniden bir daha elde etme aranışıyla geçer.’
Camus’nün aşk üzerine sözlerinden sonra yüreğinizde buruk duygular yaratacağına inandığım bu güzel yazının bir bölümüyle sizleri baş başa bırakıyor
Sevgili Kırlangıç,
Biraz önce yıldızlarla ilgili söylediklerim, çocukluğumun yaz bahçelerine kadar götürdü. beni. 60’ların sonunu tarlalarına korkuluk diye diken bir taşra kasabası, senin için, doğmamış bir çocuğa alınan bir oyuncağa benzese de; bana kapılarını kilitlemeden uyuduğumuz evleri anımsatıyor. İnsanlığın nerelere geldiğini anlamanın en kolay yolu, evlerimizin kapılarına bakmaktır bence. Önceleri, itilince açılan küçük bir mandal vardı kapılarımızda; sonra uyduruk kilitler koyduk. Derken bilyalı kilitler yapıldı ve ikişer ikişer kapılara takıldı. Birisinin adına "emniyet kilidi" dendi, çünkü hiç kimse kendisini güven içinde görmüyordu artık. Sonra ahşabın yerini çelik malzeme aldı. Gitgide kabuklar kalınlaştırıldı, korku denizleri sevinç nehirlerini yaladı yuttu. Bireyselleştikçe ve yalnızlaştıkça, sevgiler de, sevgileri belirtme biçimlerimiz de değişti. Kanatlar yitirildi; küçük, loş odalarda uçmaya çalışıldı. Gökyüzü, yıldızlar ve bahçeler unutuldu. Ateşböcekleri de.
Çocukken, ağaçların baykuşların terini sildiği o sıcak yaz gecelerinde peşlerine düştüğüm, sokak feneri yapmak! için avucuma topladığım ateşböceklerini nasıl unutabilirim? O zamanlar, ateşböceklerini yeryüzünde gezinen yıldızlar, yıldızları da gökyüzünde uyuyan ateşböcekleri sandığımı sana söylemiş miydim? Kanatlarımızı alabildiğince açtığımız, yüreklerimizdeki o tutkuyla gökyüzünü için için titrettiğimiz o coşku dolu günlerde, bazı şeyleri sana söylemeyi unutmuşsam bağışla beni. Çünkü, sana rastladığım zaman, yuvası çatlamış bir kuş olarak umarsızca bulutların arasına girip çıkıyordum. O günlerde okuduğum kitaplardan birinde, Nikaragua kıyılarındaki Bluefields kentinde geçen bir olay anlatılıyordu. Kentte geleneksel Mayıs bayramının kutlandığı gece, olayı anlatan kişi bir binanın terasında herşeyi unutmak isteğiyle, gökyüzüne bakmaktadır. O sırada, tanımadığı bir çocuk gelip yanına uzanır ve yıldızlara gözünü diker. Onlar gökyüzüne bakarken, samanyolunun torbasından bir yıldız düşer. Çocuk, adama şunları söyler:"Yıldızlar neden düşer, biliyor musunuz? Suç Tanrı’da. Tanrı onları iyi yapıştırmıyor. Nişastayla yapıştırıyor onları."
Sevgili Kırlangıç, aşklar neden düşer biliyor musun? Suç sevgililerde. Sevgililer onları iyi yapıştırmıyorlar. Bencillikle, sabırsızlıkla yapıştırıyorlar onları. Bizim aşkımız da onlardan biri miydi yoksa?