Kendi İç Müziğini Dinle
"Bütün bu seslerin içinden benim de iç müziğimin sesi duyuluyor."
Biraz Daha
Sakin Sakin Sakin...
Sonbahar ah sonbahar!.. Bu aralar kendi müziğimi yapmaya, içsel yolculuğuma çıkmaya ne kadar da ihtiyacım var. Sonbaharda bitkiler, hayvanlar, insanlar ama herkes bir telaş içindedir. Kışa bir hazırlık vardır. Vücudumuz da kışa hazırlanıyor. Okulda, evde nasıl kış hazırlığı varsa vücudumuz da öyle kışa hazırlanıyor. Zaten bir bünye sonbahara uyum sağladı mı tamamdır. Ama uyum sağlayamayanın vay haline. “Efendim ben her sonbahar depresyondayım, efendim beni aramayın, efendim ne yapayım şimdi” der. Başlar sızım sızım sızlamaya. Al sana güz depresyonu…
Bazı hayvanlar göç ediyor. Bazı hayvanların derileri değişiyor. Bazı türlerin tüyleri sıklaşıyor. Ağaçlar da sularını yere salıyor. Yaprakları susuz kalınca da dökülüyor. Bende de bir kırgınlık bir karamsarlık sürüp gidiyor. Sonbaharı bir atlatsak tamamdır. Çünkü kış başlayınca hazırlıklar bittiği için insan rahatlıyor. Yeni duruma göre şekilleniyor.
Üstad Cahit Koytak şairimizin de dediği gibi
“Kırk sefer denedim, kırk sefer,
Daha fazla müzik,
Daha fazla müzik, daha fazla,
Ama insanın kendi yaptığı,
Yarattığı müzik
Kesinlikle yavaşlatıyor zamanı,”
Kendi öz müziğimizi yaratmalıyız. İç dengemizi sağlamalıyız. Düşünsene kulağımızda bir piyano sesi ya da bir ince saz, kötü mü olur. Herkesin iç müziği vardır. Kimi burnundan soluduğu için bu sesin farkında olmaz. Kimi kalabalığa kendini kaptırdığı için böyle. Oysa her canlının bu iç müziği vardır.
Gün başlarken sokak sokak cadde cadde koşuşturan insanlarda bir ses vardır. Cıvıl cıvıl… Sabah okulun bahçesinde dolaşırken de bunu dinleyebiliyorum. Gerçi müzik sınıflarından nağmeler yükseliyor ama benim dediğim ayrıdır canım. Mesela ayrık otlarına konmuş çiğ tanelerinin kaymasının sesi yok mudur. Kuşları izlemek, kuşların çam ağacıdaki kozalakların içinden tohumları gagalayarak alması sizce de sesi duyulamayacak bir hareketlilik mi.
Bekir amcanın yaz boyunca biçtiği otlar, şimdi yağan yağmurda ıslanıp çürümeye başladı. Bazen gelip bakıyor ama nafile. Birkaç ot bağının yerini değiştiriyor. Birkaç tanesini üst üste yığıyor. Ama öğleden sonra yine yağmur yağıyor. Otlar yine ıslanıyor. Okulun bahçesi büyük bir tarlayı andırıyor. Her tarafta ot yığınları. İlkin otların renkleri sarıya çalıyordu. Fakat sonradan yağmurlarda ıslana ıslana siyahlaşmaya, ekşimeye başladı. “Olsun bu da sonbahar renklerindedir” diyorum. Bekir amca önceden taşıdığı otu kurtardı ama geride kalandan bir şey beklemesin bence. Bekir amcanın otlar ile uğraşırken çıkardığı sesleri şimdi duymayalım mı yani. Hışır hışır… Hele bazen de ihtiyar bir türkü tutturuyor. Kendini gençliğinde yaylada derin bir vadinin yamacında hissediyor galiba… Çünkü onu dinlerken ben kendim öyle hissediyorum…
İçeri kaçan sineklerin, köşe bucak, okulun her yerinde fakat elemanların her hafta temizlemesine inat, ağlarını süratle ören uzun tel bacaklı örümceklerin, damda gaklayan kargaların, yurdun çatısına dizilip güneşleyen güvercinlerin sesini duyuyorum. Bütün bu sesler duy beni duy beni diyor…
Öğleden sonra başlayıp sabaha kadar cadde sokak göle dönüştüren yağmurun sesini duyuyorum. Karıncalar yollarından çekilmişler. Yaz boyunca harıl harıl yük taşıyan bu küçük nakliyatçılar şimdi neredeler. Yollarında in cin top oynuyor. Karınca yuvalarının olduğu tümsekler aşırı yağmurdan iyice ıslanmış… Yaz boyunca taşıdıkları tohum silolarını su basmış, yeşermiş tohumlar. Bahçenin en yeşil yerleri bu karınca kolonilerinin yaşadığı tümsekler oldu şimdi. Kışın ne yiyecekler garipler…
Bütün bu seslerin içinden benim de iç müziğimin sesi duyuluyor. Hem de öğrencilerimin curcunasına, öğretmenlerin konuşmalarına rağmen. Tek yapacağım şey onu dinlemeye çalışmak. Sakin sakin sakin ama…
Mustafa Alagöz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.