- 940 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
HANGİ GECENİN SABAHIYIM DA...
Duygu iklimlerinin ucu yanık ve o serkeş mağlubiyet yüklü intizarına aykırılıklar yükleyen nizamı yitik, ucube sentezleri yüklenmiş bir devinimin yolsuzluğuna nazire eden tınısı kadar kulağı tırmalayan yine de anlık bir dokunuşun esaretinde, yalıtılmışlığın hezeyanı ile tuş olmuş o ringin talihsiz soy kırımı. Esef yüklü anlık bir serzenişe mahal vermemek adına, olabildiğince uzaktan seyrine vakıf olmak hele ki yoksun kimliğim iken, beyhude bir var oluşun o sancılı mağlubiyeti…
Kıyama durduğum sakıncalı bir zaman dilimine tekabül eden…
Peyder pey tüketilmek kadar hicrana dokunan varlığımın katsayısı: Kâh imgelenmiş bir çarpıklık kâh edimi kırık bir tanımlamadan öteye geçmeyen…
Yüksündükçe yükümlü kılındığım belki de çatık kaşlarımın bile amansız telaşına yenik düşen zaman iken, tüm kem gözleri görmezden gelip, geri geri adımlamaktan alabildiğine muzdarip olduğum.
Revnak bir gölgenin hitabet adına istiflediği sakıncalı o suç dilimi; bilinmezlik mertebesinde gölge olmaktan öteye gitmez iken, hanidir tek bir kıvılcımın koca bir yangına mahal verdiği… Kim bilir belki de, anlama zorluğu çekmekten mütevellit bir serzeniş iken çığlık atmakta onca imge. Anlık bir izdüşümü kadar hitap yetisini kaybetmekten ziyade sarıldığım cümle denklemleri ve serpiştirdikçe kelimeleri bir yandan sakıncalarına göz yumduğum duygu sağanakları.
Gözle görmek nereye kadar hitap eder hele ki o serzeniş nasıl da akla zarar.
Gönle yüklediğim sorumluluğun arzında, tıkış tıkış gölgelerin suretsiz sancılarında idame ettirmek adına döngüyü, karıştığım insan izlekleri her ne kadar fazlasıyla muhatap olmasam da sağır yankıların nezdinde, tabi olduğum toplum düzenine tek bir dokunuş ile sığındığım ve akabinde devindiğim ne kadar fiiliyat varsa, kural tanımaz bir ahalinin aykırılığına söz geçiremediğim.
Tanımsız tamlamalar kadar yoldan çıkmış hanidir gönül gözünün retinasında vuku bulmuş üç beş flu görüntü: Bir ucunda dilimlendiğim bir ucunda susmak adına cebelleştiğim o iç sesimin yansıdığı kelime suretleri. Adımsız bir mecra belli ki yüklü o rüştünü henüz ispatlamamış tezahüründe can bulmaksa nihai tecellisi.
Zamana ırak bir mutluluğun hacizli gözyaşlarına tutulduğum kısık bir gülümseme, görmekten ziyade kulağıma ilişen bir sesin mizacındaki o tekdüzelik kadar rahvan bir tanımlamaya kurban edilen çocuk kahkahaları. Ne de olsa ergen düşlerin bir uzantısı o sakıncalı edimler, her bir köşede çaldığım enstantaneye denk düşen kalıtımsal bir var oluş kadar akla zarar ne çok öngörü.
Milat bildiğim kaçıncı evrim ise sükûnete sığındığım, alt üst olduğum bir rayiç belki de eşleştiğim: Ucu bucağı yok ki yanılgılarımın. Bu da yetmezmiş gibi külfet bildiğim bir zaman aralığı; doğmakla ölüm arası.
An’ı yitik hangi menkıbe ise aslolan, karıştığım o sancılı iklimlerde yığmaktayım bir bir küredikçe aşkı ve umudu. Adsız kıtaların dokunaklı varlıkları aslında kuytularda biten sevgi başakları. Bir yakadan diğer yakaya ulaşmak olsa da marifet, rest çektiğim asılsız öngörülere takılı kalan ne çok hicret akşamı: Münafık bir var oluşun yalıtılmış uzaklığına teğet geçen kırık cümleler, hanidir kırılganlığımın uzantısında ben seğirttikçe kimi zaman bıkkın bir tını iken soluklandığım kimi zaman münzevi bir korkuluk iken dibinde konuşlandığım. Belli ki hayatın korkutucu gerçeklerini görmezden gelen kayıp bir çocuğum her ne kadar büyümeyi marifet sananlarca kokutulmuş olsam da…
Dipsiz sancılar belki de tahayyül ettiklerime sıkı sıkıya sarılmamdaki tek etken ve bir o kadar uzaktan seyrettiğim gürültülü sessizlik. Hanidir bir telaş esir almış olsa da sefil benliğimi, imtina ettiğim ne varsa bir bir teyit ediyorum, anlamsız haykırışlar iken tecellisi şu garip döngünün: Adını koyamadığım yine de vasıflarımı niteliksiz bir ayrıntı gibi teğet geçen hükümranlığı o bilinmezin ki ikametgâhı yalnızlık denen durakta, neyi beklediğimi bilmekten aciz ve bir o kadar korkak addedilen münafık bekçisi kaderin: Kâh sona ermiş bir masal kâh başı kayıp bir roman ve her nasılsa şekillendirdiğim hayat vagonlarındaki mecburi yolculuğum, bileti çoktan kesilmiş…
Hayat kırsalında vuku bulan bu edimsi yolculuğun hangi sureti doğru ki de kıyama durduğum bir izlekte son bulsun hikâyem…
Hangi gölgenin müridiyim de ümmeti bu denli yoksun kılmakta sevgi denen dokunuşun…
Hangi gecenin sabahıyım da gün evrildikçe yok oluyorum güneşin attığı çalımı yok sayarken ivmesi yitik gece.
Ne çok lehçe ve ne çok tüketilmişlik, eremediğim coğrafyanın hangi boyunduruğunda soluklanmakta da bir kez rast gelmedim mutluluk denen reçeteye: Hep bir telaş hüküm sürmekte tüm anlamsızlığı bertaraf eden sakıncalı ne çok çalınmış hayat belli ki beyhude bir varlığın hicap yüklü yankısıdır şu satırlar, hele ki aklım çoktan yitip gitmişken ve tek bir dokunuşla gözden kaybolmayı göze almış sefil bir imge kadar kayıt dışıysam şu hayat denen sarkaçta…
YORUMLAR
Yaradılıştan kaynaklı var oluşumuzun yaşamımızda getirdiği sıkıntılar ve elden gelmezliklerle birlikte yetersiz kalışlarımız , çevremizde gelişen hemen herşeye , elbet çok zor Gülüm hanım. Katlanılması öyle zor şeyler yaşıyoruz ki, malesef ruh ve beden sağlığımızı dahi olumsuz etkileyecek boyutlara ulaşıyor bu sorunlar, acılar.
Sizin son dönem yazılarınızı beğenerek okuyorum, takip ediyorum. Yukarıda sözünü ettiğim moral yapılarımızda meydana gelen büyük tahribatın da izlerini yoğun olarak görmekteyim.
Bir dost kalem olarak, sizi çok çok iyi anlayabildiğimi belirtmek isterim öncelikle. Durumumuzun vehametine ilişkin tespitlerinizin hepsine katılıyorum ben de, ancak ; Yaradılışımızın elbette ki çok çok önemli ve değerli bir anlamı olduğuna, başı sonu kader çizgimizle belirlenmiş olsa dahi, insan olarak bizlerin pozitif bir bakış ile pozitif tutum ve davranışlarımızla, yaşamımız süresince pek çok olumlu etkinliklerde bulunabileceğimizi, zorda, darda kalmışlara, fakir fukaraya, öksüze, yetime el uzatıp kol kanat gerebileceğimizi, hayırlı ve doğru işler yaparak dünyamızın daha yaşanılır ve daha güzel bir dünya olabileceğini düşünüce de, iyiden, güzelden, doğrudan, haktan, hukuktan yana inancımızı asla kaybetmeden, güzelliklere doğru yürümek gibi bir yol izlenmesinde de yarar görüyorum.
Bu dünyaya şu ya da bu biçimde madem ki geldik ve bu kaderleri de yaşayacağız, yaşamımıza olabildiğince insani sevgi, şefkat ve erdemlerimizi de katarak, çevremiz için, ihtiyacı olanlar için küçücük de olsa birer ümit ışığı olabilmeliyiz diye düşünüyorum.
Çok çok güzeldi yazınız. Yüreğinize ve kaleminize sağlık. Var olun.
Selam ve sevgiler.
Gülüm Çamlısoy
Bazen kayıtsız kaldığımız ve bir o kadar yetemediğimiz onca şey var ki...Hele ki bilfiil odağındaysak...
Şuna inanıyorum ki; acılarımız sayesinde büyüyüp olgunlaşıyoruz ve bir o kadar maneviyatımız inanılmaz bir ivme ile artıyor.
İyiyi ve güzeli arzu ediyor yürek ve ne yazık ki fazlasıyla olumsuzluk almış başını gidiyor. Bu bağlamda küçük mutluluklar bile varlığımızın teminatı ve sonsuzluğun basit bir göstergesi hatta uzantısı.
Her şeye rağmen, hayat yüce Yaradan'ın eşsiz bir sunumu ve iyisiyle kötüsüyle kabulümüz bize sunulan ne olursa olsun.
Yetebildiğimiz ölçüde sizin de vurguladığınız üzere: Bir ışık olarak varlığımızı yansıtmalıyız hele ki küçücük bir tezahür bile karşı taraftan bize yansıyacak olan, yine hayatımızı anlamlı kılıp fazlasıyla ruhumuzu okşayacak.
Bir kez daha teşekkür ediyorum değerli hocam.
En derin saygı ve selamlarımla...
Atomun içinde boşluk olarak tanımlanan alanda bile bilincin ve varoluşsal farkındalığın potansiyelleri vardır ... Ben hep sıkıştığımda köşeye (özellikle geceleri) yukarıda yazdığım cümleyi düşünürüm ve sonra aklıma : Kur'an ı Kerim de bir ayet gelir ki:" her şeyden çift çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız" demiş olan...
Mutluluk, huzurun sırrı yaradılış parçacığımızda gizli sanırım ki bu Tanrı parçacığının evrende sahip olduğu enerjiyi keşfetmek ve enerjinin sahibini bulmak tamamen bizim ellerimizde. Yeni oluşumlara imza atarken hangi gece ve hangi sabah olduğu mühim değil de belki de onları yaşantımızda amaç mı araç mı yaptığımız önemli...
Yine çok güzel bir yazı okudum kaleminizden
Sevgiler
Gülüm Çamlısoy
kaybolmuşluğun bir göstergesi olsa gerek o kayıp sarkaç, bizler devindikçe nükseden anlık bir gösterge belki de yine mutluluğun ve huzurun uzantısında kayıp verdiklerimiz...
ve yetinmek ve dokunmak ucundan derken ermek hidayete belki bir gölgeye tekabül eden belki de sonsuzluğa...
bu bağlamda en güzel duygu sevebilmek ve paylaşmak ki yazdığımda kanatlandığım eşsiz bir var oluş sancısı.
sevgili İpek Hanım çok teşekkür ederim ve tüm yüreğimle.
sonsuz sevgimle...
yüreğiniz dert görmesin.
Yolunu şasırmış mutluluk bizi de bulsa kaybolmafan di mi amaa :-) ama yok, kör gibi burnunun dikine gidiyor hep bizlere de ardindan bakmak mı kalıyor ne...
Yine güzel bir yazı tebrik ederim Gülüm, sevgilerimle...
Gülüm Çamlısoy
Sanırım anlık mutluluklarla yetinmeyi öğrenmeli ve dilimizde her daim şükür...
Şu an varlığınızla duyduğum mutluluk değmez mi her şeye sevgili Emine Hanım?
Çok çok teşekkür ederim güzel dostum benim.
Yürek dolusu sevgimle...
bu güzel sayfanın tiryakisi oldum...okurken hem kıskanıyor hemde büyük keyif alıyorum.... depo dolu maşallah.... her gün... bir yazı bir şiir sen yaz usta bu işi biliyorsun saygılarımla
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ediyorum bu güzel yorum için.
Estağfurullah bu arada. Sanırım ne ise yazdığım zaman zaman bir teselli ve çoğunlukla da bir ömür susmanın tecellisi.
Bir ömür ne varsa yarım kalan tamamlamaya çalıştığım bir yap-boz belki de ve tüm iyi niyetimle ve sevginin eşliğinde anlamlandırmaya çalıştığım pek çok anlamsızlığın izdüşümü.
Sonsuz sayıgılarımla...