- 1694 Okunma
- 18 Yorum
- 4 Beğeni
ENGELLİYE EN BÜYÜK ENGEL ENGELSİZLER
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Dün sosyal paylaşım sitelerinden birinde kırk saniyelik kısa bir film izledim. Videonun giriş cümlesi şuydu;
‘’Dünya sizin için yapılmış olabilir!’’
Film işlek bir caddeden görüntülerle başlıyor. Araç trafiği, insan trafiği alışık olduğumuz şekilde akıyor, yalnız bir farkla. Kaldırımdaki bütün insanlar engelli ve hemen hepsi ya tekerlekli sandalyelerle seyir halindeler ya da ellerinde bastonlarla özel yürüme bantlarında ilerliyorlar. Anneler, çocuklar, babalar, teyzeler, amcalar, öğrenciler… Sadece birkaç tane engelsiz insan var aralarında. Kaldırımlar, engelli insanlar rahatça gitmek istedikleri yere ulaşabilsinler diye gerek görülen yerlerde eğimli yapılmış. Ankesörlü telefonlar tekerlekli sandalyede oturmak zorunda kalanlara özel, onların ulaşabilecekleri yükseklikte ayarlanmış. İki büklüm eğilmiş, engelsiz genç bir adam oldukça zorlanıyor telefonla konuşurken. Trafik ışıkları, işaret ve uyarı levhaları onların görebileceği yükseklikte ayarlanmış. Hiçbir engeli olmayan genç kadın şaşkın, ne yapacağını bilmez durumda, elinde küçük bir kâğıt var, muhtemelen bir adres arıyor ve tekerlekli sandalyelerle sağından solundan hızla geçen insanlara adresi sormak istiyor. Kimse dönüp bakmıyor, o yokmuş gibi yollarına devam ediyorlar hatta o kadar dikkatsizler ki gelip geçerken kadıncağıza çarpıyorlar ve dönüp özür bile dilemiyorlar. Zavallı kadın öyle çaresiz ki, caddenin ortasında kalakalıyor. Üstelik hava yağmurlu ve eğimli kaldırımlarda yürümek neredeyse imkânsız, sık sık kayıp düşme tehlikesi geçiriyor engelsiz birkaç kişi.
Sonra sahne değişiyor, bir bankadayız bu kez, burada da durum sokaktan farklı değil. Gene tekerlekli sandalye ile rahatça girilip çıkılabilecek, bina içinde engellilerin kolaylıkla araçlarını hareket ettirebilecekleri alanların olduğu ve banka çalışanlarıyla rahatça iletişime geçebilecekleri şekilde tasarlanmış her şey. Engelliler bu durumdan oldukça memnun, hiç zorlanmadan binaya girip çıkıyor ve işlerini kolaylıkla hallediyorlar. Engelsiz genç bir hanım arkadaşımız geliyor bankaya ve yüzünde en tatlı tebessümüyle bir banka kartı almak istediğini söylüyor. Banka çalışanı işaret diliyle bir şeyler anlatıyor, hanımefendinin o yüzüne pek yakışan tebessümü donup kalıyor. Ne demek istediğini anlayamıyor çünkü karşısındaki görevlinin.
Ardından bir halk kütüphanesine düşüyor yolumuz. Duvardan duvara, içleri kitaplarla dolu raflar… Filmimizde azınlıkta olan engelsiz insanlardan biri giriyor kütüphaneye ve raflardan bir kitap çekip okumak istiyor ama o da ne kitap Braille alfabesi ile hazırlanmış ve doğal olarak arkadaşımızın okuması mümkün değil. Buna rağmen kütüphaneye girip çıkan görme engelli birçok insan durumdan çok memnun ve yüzleri gülüyor.
Bütün bu anlattığım sahneler kırk saniyelik kısacık bir zaman dilimine sığdırılmış. İşte bu kısacık filmi izlerken insan kendini birden şu an içinde bulunduğu dünyadan bambaşka bir dünyada buluveriyor. Neticede ister istemez empati kurmaya başlıyor ve kısacık bir anda da olsa engelli insanların yaşadıkları sorunlarla birebir karşı karşıya kalıveriyor. Kırk saniye uzadıkça uzuyor ama nihayetinde film bitiyor. Düşününce katlanılması nasıl da zor bir hayat değil mi? Size anlattıklarımı zihninizde canlandırınca kendinizi nasıl da azınlıkta, çaresiz ve mengeneye sıkışmış gibi hissettiniz değil mi? İçinizden şöyle bir feryat yükseldi ister istemez:
‘’ Biz de bu dünyada yaşıyoruz, hayatımızı kolaylaştıracak küçük ayrıntılar istiyoruz. Biz yokmuşuz gibi davranamazsınız! ’’ Değil mi?
Ülkemizde her yüz kişiden on ikisi ya doğuştan ya da sonrasında geçirdikleri hastalık ve kazalar nedeniyle maruz kaldıkları zihinsel, duyumsal ve bedensel engellerle hayatlarını sürdürmek zorundalar. Onların tek istedikleri, kendilerine toplum tarafından ikinci sınıf insan muamelesi yapılmaması ve kâğıt üzerinde sözde sahip oldukları hak ve yaşam standartlarına gerçekten sahip olmak…
Nedir bunlar? En önemlisi, onlara özel okullarda, onlara özel öğretmenler eşliğinde okuma ve yazma öğrenmek, eğitim almak, diğer insanlarla eşit şartlarda hayata hazırlanmak ve tabi ki iş imkânı ve sosyal güvence. Sonrasında, kimsenin yardımı olmadan onları gidecekleri yerlere ulaştıracak rampalı kaldırımlar, kendilerine rehberlik edecek özel yürüyüş yolları, toplu taşıma araçlarına rahatça binip inebilecekleri ayrıntılar, trafikte onları da uyarabilecek uyarı işaret ve levhaları ve daha da önemlisi kendilerini azınlıkta hissettiren davranış ve söylemlere maruz kalmamak.
Şöyle biraz düşününce aslında çok fazla şey değil istedikleri, sadece bizim nasiplendiğimiz bütün imkânlardan faydalanmak ve insan gibi bir yaşam sürmek; aşağılanmadan, alay edilmeden, küçümsenmeden, hor görülmeden, ötekileştirilmeden…
Biliyor musunuz şöyle acı bir gerçek daha var bizim ülkemizde. Her yıl çeşitli yaşlardaki yedi yüz yetmiş engelli öğrenci; sırf biz çocuklarımıza engelli arkadaşlarına nasıl davranmaları gerektiğini öğretmediğimiz için okulu bırakmak zorunda kalıyorlar. Lütfen kendimizden başlayarak çocuklarımızı da duyarlı ve vicdan sahibi birer insan olmak konusunda eğitelim.
Hayat çok acımasız, yarın başımıza gelecek bir felaket, en yakınlarımızın ya da bizim bundan sonraki hayatımızı engelli bir insan olarak sürdürmemize sebebiyet verebilir. Çevremize karşı duyarsız olabiliriz, bu işimize bile geliyor olabilir ama unutmayalım hepimiz birer engelli adayıyız ve bu dünya hepimizin. Öyle bir durumda kendimize ve sevdiklerimize nasıl davranılmasını istiyorsak karşımızdakilere de aynı şekilde davranalım ve onların zaten zor olan hayatlarını bir de biz zorlaştırmayalım. Engellilere bir engel de biz olmayalım.
İnsansak eğer, yüreğimiz varsa gerçekten ve sevgiyle atıyorsa o yürek; konuşmak için dile, duymak için kulağa, görmek için göze ihtiyacımız yok. İnsanları birbirinden ayıran en önemli özellik yürek pencerelerinden bakmayı becerip beceremedikleridir diye düşünüyor ve güzel bir anekdotla noktalamak istiyorum yazımı:
‘’Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa:
- Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.
Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:
- Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.
Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.
Çocuk:
- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? Diye sormuş ve gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.
- İyi ama demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?
- Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk. Üstelik manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.
Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, cebinden bir kâğıt para çıkartıp teşekkür ederken fark etmiş onun kör olduğunu. Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, adamın körlüğünü fark ettiğini. Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken:
- Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş, görmeyi o kadar çok özledim ki. Sizinkiler sağlam öyle değil mi?
Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:
- Artık emin değilim, demiş. Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür.
Küçük bir not: Konuyla alakalı olduğundan sizlere bir film önerisinde bulunmak istiyorum. Orijinal adı La Famille Bélier olan bir film. Film tanıtım afişinin üzerinde çok gülecek çok ağlayacaksınız yazıyor olmasına rağmen kahkahalarla güldüğümü söyleyemem ama çok düşünüp çok ağladığımı itiraf etmeliyim. Özellikle finale doğru siz de gözyaşlarınızı tutamayacaksınız ve bu gözyaşları kesinlikle sizi karamsarlığa iten, kopkoyu bir melankoli içine sokan bir duygu sağanağı olmayacak. Aksine yaşama sevinci veren, aile olmanın nasıl bir kavram olduğunu hatırlatan, mutluluğa giden yolun gerçekten sevgi ve sevgiye verilen emekten geçtiğini hissettiren yoğun bir huzur duygusunun girdabına kapılacaksınız. Sorumlulukların aile içinde adil olarak paylaşılması ile bir insanın kaderinin olumlu yönde nasıl değişebileceğinin filmi bu. İnsana hayat hakkında tüyolar veren, içinde bulunduğu durumdan şikâyet edenlerin isyanını şükre dönüştüren öyle anlamlı replikleri var ki; paylaşmak isterdim burada fakat filmi izlemenizi şiddetle arzuladığımdan ve merakınızı kamçılamak istediğimden not almış olmama rağmen bunu yapmayacağım.
Daha önce izlemediyseniz, lütfen izleyin, pişman olmayacaksınız.
Hicran Aydın Akçakaya
YORUMLAR
Tebrik ediyorum yürekten duyarlılığınızı Hicran Hanımcığım.
Gördüm ve okumuştum yazınızı ama böyle konularda ben tıkanıyorum yorum yazarken...:(((
Kusuruma bakmayın lütfen geç tebrikte.
Sevgilerimle
Hicran Aydın Akçakaya
çok teşekkür ederim sevgiyle...
Hepimizde birer engelli adayıyız derim hep.
Tüm herşey beyinlerimizde başlıyor..
Ne demişti Mucize Filminde bir endişeli baba: " kâlbi sakat olmasın" kafi.. gibi bir cümle ile..
O zaman bir durup düşünmüştük hepimiz eminim.
Duyarlı ve dikkatli olmak gerek velhasıl.
Duyarlı yüreğinize yürekten selam ve tebrikler .
Hicran Aydın Akçakaya
çok teşekkür ederim
sevgiyle...
Herhangi bir toplumun,
-huzurlu,
-refah içinde,
-birbirine saygın,
-şefkatli,
-merhametli,
ve sevgi kavramına layık olduğunu bence,
aralarındaki en zayıf kişi, kişiler ve kesimler karşı (özellikle; çocuk, yaşlı, yabancı, garip, yoksul, mülteci, hasta, kadın ve bilhassa engelliler vs.)
yukarıda saydığım özellikleri, güncel hayattın istisnasız her kesiminde
(iş, eğlence, trafik, yardımlaşma, dostluk, sadakati kültür, sanat, siyaset vb.)
gösterdiği çabadan anlaşılır.
Türkiye'nin değerlendirmesini de, okurlar yapsın.
.......................................................
Çok anlamlı bir makale. Duyarlı yazarı tebrikn ederim.
Saygı ve selamlar
Hicran Aydın Akçakaya
saygımla...
mükemmel bir yazıydı
duyarlı yüreğe bin selam olsun
yerine ve güne çok yakışmış
kutlarım
sevgilerimle
Hicran Aydın Akçakaya
sevgiler...
Hep söylendiği gibi, hepimiz birer engelli olabiliriz bir anda.
Yaşayan bilir sadece. Uzaktan böyle bir sorunu olan kişileri anlamak mümkün değil
tabi ama en azından anlamaya çalışmalı. Hayatı onlara daha kolaylaştıracak ne varsa
yapılmaya gayret edilmeli.
Yazının sonunda bahsettiğiniz kısa öyküyü de okumuş ve çok duygulanmıştım. Bir kere
daha rastlayıp aynı duyguları yaşadım. Adını verdiğiniz filmi de mutlaka izlemek istiyorum
tavsiyeye teşekkürler.
Sevgiler,
Hicran Aydın Akçakaya
sevgiler benden ...
Hicran Aydın Akçakaya
Bir gazetede köşe yazısı okur gibi hissettim..mükemmel beyin cimnastiği.Teşekkürler.
Hicran Aydın Akçakaya
saygılar...
kalp görür bakan göz değil
kalem yürekle tutulur elle değil
her şeyi öyle naif
öyle duyarlı anlatmışsınız ki
var olsun yazan yüreğiniz
kimin neye nasıl dönüşeceğinin bilinmediği bu ervah'ı alemde
Rabbim kalplerimizi sevgisiyle ve merhametiyle yıkasın
selam ederim göğümce
sevgiyle
Hicran Aydın Akçakaya
çok teşekkür ederim
sevgiler benden
Hicran Aydın Akçakaya
saygılar...
Islam dininde bize israrla tavsiye edilen "diğergamlik", modern toplum diliyle aslinda "empati".. 40 saniyelik o filmi izlemek isterdim ama oyle guzel resmetmissin ki izlemis kadar oldum.. ve bencillikten kurtulup kendimizi biraz da karsimizdakinin yerine koyup hareket etsek, hani her seyi denedik de olmadi, bi de bunu denesek ne kaybederiz diye dusunmuyor degil insan..
Baskent'te cok yogun ve kalabalik bi bolgede calistigim icin gun icinde bircok 'engelli' insanlari goruyoruz ve ben inanamiyorum biliyo musun, yani ben goren gozlerimle o hengamenin icinden zor gecerken onlardaki o his gercekten Allah vergisi olmali. Yani adil olan Allah onlarin bir tarafini alirken oyle guzel bir guc ekliyor ki onlara, belki bizde de uzuv, vs eksikligi olmadigindan o his eksikligi var maalesef. Ki bu en beteri. E boyle baktigimizda da hepimiz engelli adayi degil, direkt engelliyiz aslinda. O sozde goremeyen insanlar icin yapilan sari cizgilerin ustune konulan arabalarin sahipleri cidden daha engelli degil mi? Ve o kadar kibar ve hurmetten nasip almislar ki, yardim icin sessizce koluna girdiginizde o anı hic bozmadan kibarca sizle ilerliyorlar.. bi de o mors alfabesini bilenler neden bu kadar sevimli, vallahi bilmiyorum. Ben de ogrenmek istiyoruum, hem de cok:)
Her neyse konu nerelere geldi. Uzun lafin kisasi o kadar guzel ifade etmissin ki anlatmak istediklerini bizim de cenemiz düştü iste:) ve o filmi mutlaka izleyecegim..
Bu duyarlı yazı icin alnindan opuyorum yazari.. sevgilerimle.
Hicran Aydın Akçakaya
film çok güzel kesinlikle çok beğeneceksin hele şarkılar muhteşem :)
tekrar teşekkürler sevgiyle...
Engelli yakını olarak not düşmek isterim ki hayat her koşulda yaşanılır, sadece sevgi iksirini eksik etmemek gerekir.
Acıyan bakışlara verilecek en güzel cevap, onlara gülümseye bilmektir!..
Anekdot'un içeriği hakikati gün yüzüne sermiş.
Ben engeli uzuvda değil de zihinde problem görenlerdenim. Çok özür dileyerek söylemek isterim ki empatinizi beğenmedim.
Belki de gerçeklilikle bir ilişiği olmadığındandır.
Benim kardeşim yüzde yüz engelli.
Evet koşullar bizi zorluyor ama biz her istediğimizi yapıyoruz.
Bir de belden aşağısı felçli bir tanıdığım var, çalışıyor ve eve geldiğin de inanın normal bir bayanın yapamayacağı işleri başarıyla yapıyor.
Gücünü yüreğinden alan insanlara selam olsun.
Kırdıysam af ola.
Sevgiyle kalın.
Hicran Aydın Akçakaya
yeter ki yürekler engelsiz olsun...
teşekkür ederim sevgiyle...
güne ve yerine çok yakışmış yazı
engelli sözünü her ne kadar çok sevmesem de
ve engelin bedende değil fikirde ve düşünce de olduğunu çok iyi bilsem de
engellerinin onları daha özel kıldığını bildiğim çocuklarla birebir ve gönüllü olarak ilgilenen bir dr olarak yazarın duyarlılığını ve derin bakış açısını hayranlıkla okudum
herkes bu kadar duyarlı ve içten olabilse keşke
kaleminize kelamınıza sağlık sayın yazar
saygımla...
Hicran Aydın Akçakaya
çok teşekkür ederim sağolun
saygı benden...
Nokta...
Söylenecek ne varsa hakkıyla söylenmiş.. Bana da bu güzel yüreğe kocaman içten bir öpücük yollamak düşer.
Sevgimle.
Hicran Aydın Akçakaya
Üç gecedir hastanedeyiz.
Bu gün sanırım dördüncüsü olacak.
Gündüzleri çalıştığım için, gece nöbetlerini ben,
gündüzleri ise pek önemli bir uğraşı olmayan ağabeyim üslenmiş durumda.
Evime, nerede ise hiç uğrayamıyorum.
Eşim de normal olarak rahatsız bu durumdan ama,
elden de bir şey gelmiyor.
Babamın
sağ kolunda bir güç düşüklüğü oluştu.
Yatsın dedi Nöroloji doktoru bir kaç gün.
Yani,
sağ kolunda hafif bir felç durumu var.
Kaşıkla yemek yemede zorlanıyor.
Annem de, on beş yıldan beridir sol yanı felçli yaşamakta.
Şimdi,
ikisi beraberce aynı hastalıkla mücadele edecekler.
Yani,
bir idi, iki engellimiz oldu şimdi evimizde.
İşte bu nedenledir ki,
bir başka titizlik ve dikkatle okudum yazınızı.
Konu,
gerçekten mükemmel işlenmiş.
Sizin cümleleriniz hep sihirlidir zaten.
Hicran Aydın Akçakaya
benim anneannem de çocukken geçirdiği bir hastalık sonucu belden aşağısı felçli yaşamış ömrünün yarısından fazlasını
buna rağmen öyle güçlü ve dirayetli bir kadındı ki nur içinde yatsın
oturduğu yerden el makinesı ile dikiş dikip dört çocuğunu yetiştirdiği gibi benim üzerimde de emeği çoktur hakkını ödeyemem keşke daha uzun yaşasaydı onun bana baktığı gibi ben de ona bakabilseydim
Allah annenizle babanıza uzun ömürler versin dilerim
çok teşekkür ederim sizin gibi usta bir kalemin beğenisi çok önemli
sağolun saygımla...
Hicran Aydın Akçakaya
Hicran Aydın Akçakaya
sevgiler...
son günlerde okuduğum nefis bir yazı.....final ise çok vurucuydu..... bende diyorum ki....engellimiyim değilmiyim...... emin değilim....o filmi mutlaka izleyeceğim saygılarımla
Hicran Aydın Akçakaya
film çok güzel mutlaka izleyin, saygılar...