- 759 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
CEMİL MERİÇ
CEMİL MERİÇ
Türk irfanının, münzevi ve mütecessis fikir işçisi olan Cemil MERİÇ kendini “çölün kumlarında altın zerreleri arayan adam” olarak tanımlıyor. Dilerseniz Cemil Meriç’i, kendi paragraflarına projeksiyon yaparak tanıyalım.Yazar kendini dizelerinde saklar yada anlatır. “Bir insanı tanımak için acılarını endişelerini beklentilerini bilmemiz lazım hiç değilse” diyerek tanıma ve bilme ölçülerini bize kendisi vermiştir.Yazarları veya vizyoner insanları zirve ifade ve eylemlerinde tanımalı. Yazarı, en marjinal yazıları, düşünceleri ve eylemleri ile deşifre bir kişiliktir. İfade büyük olabilir ancak o ifadeyi destekleyecek kişisel tutum ve davranışlarını da bilmek lazım gelir. Tutumlar tutarlı ise söz o zaman büyük olur. Aksi halde kendisi ile sözde ölür. Tabi ki , Cemil Meriç’i tanımak yine bir parça da kendimizi tanımaya bağlı. Onu anlamak için, onun gibi acılar, beklentiler ve endişelere sahip olmak lazım. Referansta bulunduğu aşk, tecessüs aşkı, bizim kabiliyetimiz ölçüsünde ruhumuzda anlam bulacaktır. Beklentiler de yazarı anlatır demiştik. O halde, Cemil Meriç’in şu ifadelerine tekrar projeksiyon yapalım ve sözlerindeki hikmete ulaşmaya çalışalım.
“Öyle bir ifade yaratmak istiyorum ki... Türk insanının uyuşan şuuruna bir alev mızrak gibi saplansın” (Bu Ülke sh.57).
Yanmayan şeyi yakmak ne demek, yakmakla onda aranan nedir? Şuur yanar mı? Demirde yanmaz ama o yinede yakılır. Demir yakılır, su verilir ve çelik olur. Demir: Öldürmek için değil mızrak ucu olmak için yanan şey. Yakılan demir ve şuur su ister. Demir çelik olur şuur ölümsüz. Şuura su ümittir, o insanı asi ve asil yapar.
Saplanmak en keskin acı. Mızrağın odunu o acıyı doğurur. Çelik yanmaz. Saplanan çelikle odun yanar. Çelik hakikat, odun güçsüzlük... Güçsüzlüğünü çelikle tamamlar. Odun hayatta bir mana arar. Şuuru olamayan insan odundur. Hayatımın manası yoksa öldürürüm kendimi yani yakarım, bir şuura saplanmadan yakarım. Binlerce yıl yaşayarak çelikleşmiş hakikatlerimiz var bizim. Uyuşukluk ne demek?
“İzlenecek üç yol var: 1- Hayatımın manası yoksa öldürürüm kendimi. Ama hiç kimsenin kendini öldürdüğü yok. 2- İkinci yol, ümit. Şuurun önünde abes duvarı var. 3- Gerçek çözüm yolu; isyan. Uyuşukluğu reddetmek ve şuurdan yana olmak kahramanca çözüm.” (Bir Facianın hikayesi sh 50).
Meriç Ustad, hayatta izlenecek ilk yolu, mana yolu olarak tanımlıyor. Hayatın bir manası olmalı. Mana,hayatın niçinine, nedenine, nasılına, nerden nereye gidildiğine verilen özel bir cevaptır. Ama bu cevabı ne kadar buluyoruz yada bulduğumuz bu cevaba ne kadar sahip çıkıyoruz. Hayatımıza gaflet yolu mu, mana yolu mu hakim. Manaya ulaştıran bu cevaplar tek başına bizi ne kadar canlı tutabiliyor? Şu durumda önerdiği ikinci bir çözüm yolu var: Ümitlilik hali. Şuura can veren ümittir. Ümit, bu yolda bizi ve ruhumuzu harekete geçirmeye yetiyor mu? İktisadi köşe taşları, siyasal engelli köşe taşları ümidin önünde abes duvarları oluşturuyor. Meriç Ustadın üçüncü çözümü, en etkili çözüm yolu olarak isyanı öngörmektedir. Uyuşukluğa karşı, gaflete karşı isyan. Ama şuurdan yana olan bir isyan bu... Ancak aşk, ölüm varsa var. Eğer ölüp gideceksek, şu kısa hayatı ölümsüzleştirmek için aşka ihtiyaç var. Aşk ile yapılan kavgaya ihtiyaç var.
Cemil Meriç’i okumak; çeliğin değerini anlamak, irfana kanat açmak, Türk düşüncesini tanımak, kendimizi tanımak demek. Meriç Ustad, insanı hayata karşı iddia sahibi yapar, neyi yapıyorsak onu en iyi yapma davasını kazandırır. “Kaderin makasçısı arzularımız değil, isterdim ki, istedim ki ... Herkes kendi hayatını yaşıyor ağaç gibi” (jurnal sh.285). Amaç kendi hayatımızı yaşamak ve yosun olmak değildi. Meriç Ustadın, okurundan istediği; yaşatmak, inci olmak, köpük olmak, yürümek ,sonsuzlaşmak, bir alev mızrakta BİZ olmak. Böylece bizlere savaşmayı öğreten adamdır o. Hikmeti vücudu uğrunda yamyam tamtamları dinleye dinleye öldü ve mesut öldü. Ölümünü Muhterem Ustadımızın kızı Ümit Hanımefendinin ağzından dinledim, şükrederek öldüğünü ve mesut öldüğünü biliyoruz.
Kültür yozlaşıp irfan bozulduysa çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır. Şu dağlara yani bilgi mabetlerine yani onlardan biride Cemil Meriç’e.
Ercan AYDIN
YORUMLAR
Cemil Meriç değişti mi dönüştü mü ya da N.Fazıl Kısakürek, hala emin değilim? Ama ilkinde entellektüelizmin sınıfsaldan dinsele, ikincisinde de bohemliğin batıncı tasavvufa evrildiğini biliyorum.
İsmet Özel var bir de, ilginç şeyler arıyor, Bakalım ne çıka(ra)cak bunların benzerilerden olan..
Değişmek, dönüşmek ve evrilmek.. Bundan, yeni anlamında karşı devrim bile olsa devrim çıkmaz !..
Devrimin (karşı devrimci safa geçmiş olsalarda ki; Marks-Engels deyimi ile karşı devrimde devrimdir.) bileşenleri şu yazdıklarım; değişmek, dönüşmek ve evrilmek değildir.
Saygılar..
Göktürkmen tarafından 7/25/2008 9:41:34 PM zamanında düzenlenmiştir.