- 785 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
SESSİZLİĞİN SESİNİ DUYUYORDUM
SESSİZLİĞİN SESİNİ DUYUYORDUM
Ah Müjgan ah , bu kadar derin bir aşk , para için mi bitti yani? Yoğurtçu Parkında kotikten bir fırt çekip, nasıl da yumurtlayabildin beni sevmediğini, artık evinin kadını olmak istediğini , ayrılmamızın şart olduğunu. Oysa çok değerliydin. Salak!
O beni siktir ettiğin günden bu yana, hiç güzel geçmiyor hayatım . Yangın yerinden kaçarken itfaiye hortumuna yakalanıp ıslanmış kedi yavrusu gibiyim. Kadıköy’deki babamdan kalan eski evi satıp , yemiş içmiş Avrupa’yı gezmiştik doyasıya, hatırlar mısın? Mutluluk çığlıkları atıyordun İtalya sokaklarında, Paris’in aşk meydanında. Benim zaten başka hiçbir şeyim yoktu ki Müjgan. Şimdi nerede yaşadığıma inanamazsın. Senin koca evine yerleşip mutluluk hayalleri kurarken... Nerede yaşadığımı söylesem inanamazsın.
Hani geçen sene kafayı bulup evinize gelmiştim de, annen bir hışımla beni polise ihbar etmişti ya. Üzerimde iki tutam ot yakaladılar diye bir dayak, bir dayak ... Nereden buldun ? Kimden aldın? Satıyor musun, içiyor musun?
Bacağımı diz altından kırmış hayvanlar. Sonra da korkarak getirip Karacaahmet Mezarlığının duvarının altına koymuşlar, yarı ölü .
Bir altın kalpli keş kurtardı beni. Gözümü açtığımda Kamil Baba ve onun kızı Rana ile karşılaşmıştım. Beni eski mezarlığın içinde ki, şimdi kullanılmayan gasil haneye getirdiler. Rana henüz on sekizine yeni basmıştı. Ama sıkı içiciydi ha. Erkek gibi kısacık kestirdiği saçları vardı. Bacağımı o sardı , kemik biraz eğri kaynasa da , beni elleriyle besledi, bölüştü zehrini benimle. Seni anlattım ona hep . Ananın yaptığı kahpeliği, o beni kürek sapı ile döven akrabanız olacak ibne baş komiseri anlattım.
Biliyor musun, Rana Akmar Pasajında, bir Tatoo dükkanında çalışıyordu. Üstelik kız ateist. Ne çok dövmesi var bilsen. En mahremlerinde hem de. Gerçi , Tanrıyı tanımıyor ama hayvanların hepsini , doğayı ve insanları çok seviyor. Sadece siyah bir ruj kullanıyor . Kulaklarında düzinelerle delik var sanki. Kaşında , dudağında ,dilinde piercing ler onu yanıp sönen Samanyolu yıldızları gibi gösteriyor gözüme.
Bir kaç kez ağzını aramıştım . Neden mezarlıkta yaşıyorsunuz diye. Ona küçükken defalarca tecavüz eden amcasını söyleyince babasına , adam kardeş falan demeyip üç kurşunla indirivermiş lavuku. O da, artık yalnız bırakamamış Kamil Baba’yı. Polisler biliyorlarmış aslında yerlerini. Ama bu iffetini temizleyen adama ses etmiyorlarmış.
Beni birkaç kere satanist alemlere götürdü Rana. İnsanlardan ve ortamdan pek hoşlanmadım. Sadece malın hası vardı ellerinde. Üstelik çek çekebildiğince. Uçmuşum .
Biraz kendime geldiğimde Rana’yı gördüm çırılçıplak. İki erkekle seks yapıyordu. Baktığımı görünce, ağzının kenarından akan o pisliğe aldırmadan gülümsedi. Gözünde de vardı aynı şeyden. Kıskandım galiba. Çok kızdım sürtüğe.
-Kalk , gidiyoruz . Allah belanı versin orospu dedim.
-Ne var yani? On iki yaşımdan beri yapıyorum bu işi. Senin gibiler anlayamaz beni. Hep kendinize ait olsun , elinizde bir çiçek gibi solsun istersiniz kadını. Bencil köpekler. Yapan sen olsaydın sesin çıkmazdı değil mi? Nankör herif.
Haklıydı. Üzüldüm hıçkırıklarla ağlamasına. Doğru anlayamazdım.
O geceden sonra, her gece yattım onunla . Hem kafayı bulduk , hem seviştik , mezar taşlarının üzerinde.
-İçime boşal , çekme kendini , ben yıkarım diyordu.
Sevdim Rana’yı . Sevgi doluydu , mert ti , halden anlıyordu . Hep paylaşıma hazır bir hali vardı.
Kamil Baba öksürüklere boğuluyordu, sabahlara kadar nöbetler halinde . Tanıdık bir doktor evdekilere bulaştırma demiş. Bu yüzden bizimle olmak , aynı bardağı kullanmak aynı havluyu kullanmak istemiyordu. Artık hep ağlıyordu Rana.
- Babam ölürse ben ne yaparım diye. Belli ki , onun için baba ötesi biriydi o.
Kamil Baba, sabah erkenden kalkmış , elinde kazma ve kürekle gidiyordu , eski mezarlığın derinlerine doğru. Bu saatlerde pek çıkmazdı mezar işi. Nasıl da öksürüyordu, ciğerleri sanki ağzından kopup çıkacaktı . O günün akşamı henüz hava kararmamışken, ikimizi peşine takıp götürmüştü kendisi için kazdığı mezara.
-Beni buraya ikiniz gömün. Kimsenin bilmesine de gerek yok. Bu torbada mezar kazarak biriktirdiğim , bir kaç kuruş var. İstediğiniz gibi harcayın. Rana talihsiz bir kızdır, zaten anasız da büyüdü. Kimsesi yok senden başka . Hep koru onu.
Bir yutkunma tutmuştu beni. Rana’dan utanmasam , ağlayacaktım neredeyse.
Bunlar aklımda kalan son sözleri oldu . Dediği gibi yaptık. İkimiz gömdük onu . Cesedini, bahçıvanın el arabasıyla taşıyarak getirmiştik mezara. Sarkan ellerini sonunda önden iple bağlamış, gülen yüzü ile konuşa konuşa indirmiştik çukura. Kefen olarak da yattığı çarşafa sardık, yıkama falan istememişti zaten. Toprağını ağır ağır doldururken , evde ekmek kalmadığı, son aldığım zeytinin ezik çıktığı geçiyordu aklımdan.
Kamil Baba’nın bıraktığı parayla, epey mal alıp demlendik doyasıya. Acılı günler Rana’dan bir şeyler koparıp, acıtarak sızlatarak geçip gidiyordu. Eskisi gibi gülmüyor, sevinmiyor ve dalıp gidiyordu Mezarlık Çiçeğim. Sanki Kamil Baba peşi sıra onu da götürmüştü.
Son paramızla, duvar dışında bekleyen satıcı çocuktan eroin almıştı. Yüzünde bir gülücükler, bir tebessümler ,bir isterik iltifatlar vardı ki. Sevişmek istiyormuş, seviştik. Sonra bir teşekkür faslı başladı. Her şeye teşekkür ediyor , her yerime öpücükler konduruyordu, yüreğinden getirip dudağıyla mühürlediği öpücükler.
Kaşıkta ısıttığı beyaz tozu, sıvı haline getirince enjektöre çekip ,
-Altın veda, altın sevgi, altın vuruş . Elveda sevgili, elveda gerçek aşkım.
Diye kahkahalar atıp, yavaş yavaş uykuya dalmıştı. Ona mani olamıyor, onun yerinin bu bataklık olmadığını çok iyi biliyordum. Avuçları, kaçırmak istemediği en büyük mutluluğu bırakmak istemeksizin sıkılıydı. Onu anlıyordum, gitmeliydi, kalamayacaktı bu cünüp dünyada , tad vermeyen yaşamda. Mezarlıkta ki kuşlar susmuş, ağaçlar kesmişti hışırdamayı. Öyle bir sükut vardı ki , kıpırtısız ölüm kokan .
Ruhumda dans eden sessizliğin sesini duyuyordum.
Dalgın ve soluksuz.
E.Yaşar Ovalı 01.12.2015
YORUMLAR
Benim bir yazıma yaptığınız yorumda sizin için;
"Yazılarınızın tiryakisiyim" demiştim.
Akıcı yazıları hep suya benzetirler. Sizin yazılarınız da öyle su gibi.
Ama bir farkla; taşa dokunmayan, önüne çıkan sette yön değiştiren cinsinden değil.
Engel tanımayan, bildiği gibi gönlünce akıp giden bir su...
Seçtiğiniz konular, anlatımı farklı ,size özel ve dobra..
İşte bunun için tiryakisiyim yazılarınızın.
Selam ve saygılarımla.
kukurikuu
"Yazılarının tiryakisiyim" demişsiniz. Bu ne güzel bir
lütuftur, ne güzel bir moral vermek, ne güzel bir
gurur duyurmaktır . Teşekkür ederim.
Ben de sizin yazılarınızı okurken aynı hazzı duyuyor çok mutlu oluyorum .
Kaleminize yüreğinize sağlık.
Selam ve saygılarımla
Böyle acı öyküleri hiç de kaldıramayacağım bir ruh halindeyken böyle acı bir öykü okumak benim için hiç de iyi olmadı ama yine de kalemin ustalığına hayran kaldım.
Ben hiç bir zaman Rana kadar cesaretli olamadım. Kim bilir anam bir imamın kızı olmasaydı, bizleri okutan hocalarımız ''İntihar eden insanlar ebediyen cehennemde kalırlar'' öğretisini beynimize çakmasalardı belki ben de Rana'nın gittiği yere giderdim.
Denemedim mi peki? Rana gibi değil elbette. Benim babamın adı da Kamil'di ama hiç bir zaman öyle bir köşede birikmiş parası olmadığı için biz sigara parası bile bulamazdık, değil ki eroin parası...
Başka yollardan denedim ama olmayınca olmuyor. İnsan dünyada ne kadar yaşaması gereken şey, ne kadar çekmesi gereken dert varsa çekmeden ölemiyor.
Ne diyeyim. Kalemin var olsun sevgili abim.
Selam ve sevgilerimle.
kukurikuu
Bu gün sesini duymak için telefonunu çok aradım , kapalıydı.
İnsan sesi duymak istemediğin yaptığın yoruma da yansımış.
Bir delikten ağlayarak çıktığımız lanetli dünyaya ,ıstıraplar içinde veda edeceğiz. İntihar eden gerçek dertlilere hak verdiğim de çok olmuştur.
Senin hep güler yüzünü gördüğüm için ,dert denilen üzüntüyü sana kondurmakta zorlanıyorum kardeşim.
Sana mutlu bir ömür diliyorum kardeşim.
Bazen de ko .ötüne gitsin.
Edebiyat yapmaya kalkanların neden o kadar sıkıcı olduklarını, birbirlerinin kopyası olmaktan ötesine neden geçemediklerini anlamaları için, bu hikayede ortaya çıkan ve insana kendini sorgulama uyarısını yakıcılıkla duyumsatan sahneleri samimiyetle algılaması imkanını veriyor yazınız, üstat...
İnsanın bencilliğinin sebep olduğu dramların edebiyatın sorumluluğunun uzağında olmadığını, acının kelime yığınları meydana getirmekle somutlanamayacağını, kalem erbabının elini taşın altına koymadıkça topluma ayna tutamayacağını pek güzel yazmışsınız yine...
İnsanın tahmin edilemeyecek zaman ve mekanlarda da var olduğunu, aynı hassasiyetlerle hayata tutunmaya çabaladığını da...
Acıyı duyumsattınız, üstat...
Saygılarımla.
kukurikuu
Yorumunuzda bana ve topluma vermiş olduğunuz mesaj ,
benim içim çok derin bir öğüt ve öz e dönme uyarısı
taşıması açısından oldukça teşekkür duygularımın
yoğunlaştığı bir cevap niteliğinde.
O kadar doğru ve kabul edilebilir bir yorum yapmışsınız ki,
evet yazar hele fikir ve doğruya doğru bir yönlendirme
yapacaksa mutlaka elini taşın altına sokmalıdır.
Yazarlarımızın sadece kelimelerle dans etmesi bence
yeterli değil.Bazı yolları, doğruyu , sevgiyi ve yaşamın
bilinmeyen taraflarını açmamızda bence yarar var.
Yorumunuz için teşekkür eder saygılarımı sunarım.
Eyüp Yaşar Abim
Enteresan ve oldukça derinlikli bir yazı olmuş yazı içerisinde realist düzeyde sözler ve cümleler olsa da sanırım öyküde geçtiği gibi marjinal yaşamların trajik gerçekliğin ifade etmesi açısından gerekliydi.
Maalesef maneviyatından uzaklaşmış yaşama ve sevgiye tutunamamış nice gençlerimiz altın vuruşlarla yaşamın avuçlarında akıp gidiyor.
Düşündürücü anlamlı yazınızı kutlarım
Saygı sevgilerimle
kukurikuu
Yaşamın, bir güzellikler kalıbından çıkmamış olması ne acı.
Kolay kurulmuyor düzenler. Bazen de kurulanı bozuyor esen yaşam fırtınası.
Sağlığımız yerinde ve kapısını açacağımız küçük bir yuvamız varsa ne mutlu bize.
Bu lanet uyuşturucuya biraz dikkat çekmek istedim. Ne canlar yitiriliyor, ne yuvalar yıkılıyor onun yüzünden. Bizim ise ona alışma sebeplerini yok etmeden mücadeleyi yapmamıza imkan yok.
Sayfamda olmanıza teşekkür eder saygılarımı sunarım.
Olduğu gibi hayat yaşanıyor da olduğu gibi anlatılmıyor üstad.
Daha doğrusu anlayacak yürek lazım..hem de kürek kadar yürek.
Gençlikte bir kaç adımda çıktığın küçücük tepelerin orta yaşlılıkta kocaman bir dağ haline gelmesi ondan değil senden oluyor her zaman.
Büyüyen dağ görmedim ama küçülen.bir kaç beden azalan insan gördüm.
İhanetler gördüm,yalancı gözyaşları ve haysiyetsiz hıçkırıklara şahit oldum.
İnsan olunca "özne" başına ne koyarsan koy uyuyor.Oluyor.
Nihayet insan öğreniyor fakat giden gitmiş,lamba sönmüş oluyor.
Sizin yazdıklarınızı daima beğeni ile okuyorum değerli "kukuriku"
Beğenmediğimi zaten anlarsınız ...toleranssız üç mermide üçgen çıkarırım yazının orta yerine...
Okuduğum kadarıyla bana nasip olmayacak o üçgen.
Zira her yazıda bir adım ileri seyrediyor kalemin gücü.
Selam ve saygı ile.
kukurikuu
Haklısınız ,hayatın belki bin hali var da insanlar kendi küçük dünyalarının dışını bilemeden göremeden geçip gidiyorlar.
Hayatın gerçek dramlarından belki de haberdar bile olmak istemez insan oğlu. Bu öyküde kahramanlarımız zaten toplumun dışına itilmiş tipler. Ama onların içinde de insanlıktan kalan ince nüanslar var.
Güzel yorumunuz için teşekkür eder saygılar sunarım