- 584 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İMÂ ETMEK
Dilin kemiği yok diyorlar, aksine var ve de bazen öyle bir batar ki .. Ö.F.Hüsmüllü.
“Dolaylı anlatmak, ihsas etmek, anıştırmak “ sözlük anlamına sahip olan imâ etmenin, yaşamımız içerisindeki durumunu inceleyelim. Neden açık açık söylemektense, imâ etme yolunu seçeriz? Düşüncelerimizi, imâ etme yolu ile başkalarına ifade etmenin, faydası veya zararları nelerdir? Günlük iletişimimiz içerisinde, imâ etme yolunu hangi sıklıkla kullanırız? Olumlu düşüncelerimizi mi, olumsuz düşüncelerimizi mi imâ yolu ile anlatmak isteriz?
İnsan ne düşünüyorsa, nasıl düşünüyorsa odur; der bir düşünür. Başka bir deyişle, kişilik yapımızın temelini, düşünceler oluşturur. Düşünce, daha sonra davranış haline dönüşerek so-mut hale gelir. Yaşam dediğimiz olgu, işte bu düşünce ve onun somut hâli olan davranışlarımızdan ibarettir. Düşüncelerimizi başkalarına ifade etmeye gelince, nedense, çoğu kez, açık açık düşüncelerimizi söylemek istemeyiz. Düşüncelerimizi, karşımızdaki kişiye dolaylı yollardan anlatmaya çalışırız: Yani, bir bakıma, aslında karşımızdaki kişiye bilmece çözdürmeye çalışırız. Burada, bilmeceyi sorma becerimiz çok önemlidir. Bilmecemizi öyle bir şekilde sormalıyız ki, karşımızdaki kişi ne demek istediğimizi anlayabilmelidir. Eğer, karşımızdaki kişi ne demek istediğimizi anlayamıyor ise, o zaman imâ etmenin hiç bir değeri kalmaz. Bu durumda, bilmeceyi daha kolay çözülür hâle getirmeye çalışırız. Tabii ki, imâ etmeye çalışan kişi bu sırada gerilim içerisindedir. Çünkü, imâ etmek istediği düşünce, aslında karşısındaki kişiyi sevindirecek, onu mutlu edecek bir şey değildir. Bu nedenle, içindeki olumsuz düşünceyi aktarmak için imâ etme yolları bulma sırasında, kendisi de farkında olmadan gerilim içerisine girmektedir. Aslında, karşısındaki kişiye vermek istediği olumsuzluk mesajının, çok daha fazlasını kendisi yaşamaktadır. Ama, kişi yaşadığı bu gerilimin farkında değildir. Tüm amacı karşısındakine olumsuzluk mesajını iletebilmektir.
İmâ etmek istediğmiz düşünceleri incelediğimiz zaman, bunların olumsuz özellikler taşıdıklarını kolayca görebiliriz. Zaten olumlu düşüncelerimizi asla imâ etme yolu ile karşımızdaki kişiye aktarmayı tercih etmeyiz. İmâ etme, olumsuzluğu bünyesinde taşır. Karşımızdaki kişiye söylemek istediğimiz olumsuz düşüncemizi, sanki olumsuz bir şey söylemiyormuşçasına dolaylı yoldan söyleme yolunu seçeriz. Bu şekilde davranarak konuştuğumuz kişiyi doğrudan karşımıza almayız. Bunu da nezaket kılıfı, yalanı içerisine sarmalarız. Aslında , söylemek istediğimizi, söylemekten çekiniyoruzdur. Biz imâ ederiz; doğrudan söylemeyiz, ama, karşımızdaki kişinin olumsuzluğu algılamasını sağlamaya çalışırız. Eğer karşımızdaki kişi, imâ edilen şeyi anlar, bize açık açık rahatsızlığını beyan etmeye kalkarsa, kaçış yolumuz açıktır. Hemen savunmaya geçeriz. Yanlış anladınız.: “Ben öyle söylemek istemedim,” der hemen kıvırtırız. Eğer karşımızdaki kişi imâ ettiğimiz düşünceyi anlar, sesini çıkarmaz ise, amaca ulaşılmış, o kişi huzursuz edilmiş ve savaş meydanından zaferle çıkılmıştır.
Neden fikrimizi açık açık söylemek cesaretini gösteremiyoruz? Lütfen hemen nezaket yalanına sarılmayalım. İmâ ettiğimiz konu, karşımızdaki kişi tarafından her türlü yönden algılanabilir. Bizim söylemek istediğimiz şeyin dozu, karşı taraf için ucu açıktır. İmâ edilen konu her seviyede değerlendirebilir. Dolayısı ile, aslında, imâ etme yolu ile karşımızdaki kişiye daha çok zarar veriyoruzdur. Ö.F.Hüsmüllü’nün: “ Dilin kemiği yok diyorlar, aksine var ve de bazen öyle bir batar ki…” deyişi ne kadar doğru. Kelimeler öyle bir batar ki, ancak yaşayanlar bilir. Halbuki düşüncemizi açık açık, tane tane belirtirsek, karşımızdaki kişi de, biz de, daha saydam, daha net bir iletişim içerisine girmiş olmaz mıyız? Acaba onu mu demek istedi, bunu mu demek istedi geriliminden kurtulacağı için, açık açık söylemenin çok daha yararlı olacağını söyleyebiliriz. Düşüncelerimizi açık açık ifade etme bir cesaret işidir; belki de bu cesaretten yoksunuz. Büyüklerimizden böyle gördük, bu bir nezaket kuralıdır anlayışı zihnimize kazınmıştır ne yazık ki.
Şöyle günlük konuşmalarımıza bir bakalım. Ne kadar açık sözlüyüz? Gerek evde, gerekse işyerinde düşüncelerimizi bazen bakışlarla, davranışlarımızla, karşımızdakilere aktarmaya, yani imâ etmeye çalışırız. Ve de imâ etttiğimiz konunun, karşımızdaki kiş tarafından algılandığını varsayarız. Eğer karşımızdaki kişi imâ edilen konuyu algılamamışa, aynı davranışı veya konuşmasını devam ettiriyorsa daha çok sinirleniriz. Kendimizin, dikkate alınmadığımız, adam yerine konmadığımız sanısına kapılırız. Karşımızdaki kişiye karşı iyice hınçlanırız. Halbuki, belki, karşımızdaki kişi imâ’nın farkında bile değildir. Böylece, imâ ile düşüncelerimizi yansıtmamızın, aslında ilişkileri daha da kötüleştirdiği söyleyebiliriz.
İlişkilerde, yakınlık derecesi de imâ’da bulunma durumunu etkiler. “Kızım sana söylüyo-rum, gelinim sen anla” deyimi sanırım bu hususa güzel bir örnektir. Çok yakınlarımıza olabildiğince kırıcı olacak kadar açık sözlü olduğumuz halde, yakınlık derecesi azaldıkça artık maskemizi takmaya başlarız. Olduğundan farklı görünme çabası içindeki benliğimiz, artık, yapmacık, sahte, hatta yalan da dahil olmak üzere kendini ifade etme yolundadır. İmâ etme bu çabanın belki en nazik biçimini teşkil eder. Madem imâ en nazik biçimidir yabancılara ken-dimizi ifade etmenin, ne zararı var diyebilirsiniz. İmâ etme, insanları içten yaralamanın en acımasız bir yolu değil midir? Karşımızdaki imâ yolu ile bizimle iletişim kuruyorsa, onun her sözünde: “Acaba gene ne kastediyor?” diye düşünceye sahip olmaz mıyız? Dolayısı ile, âdeta hep diken üstündeyizdir. Bu tür bir iletişimin, her iki taraf için de bir faydası olduğunu söyle-mek sanırım oldukça zordur. İlişkilerimizde içten, samimi, hiç bir art düşünce olmadan, sahte-likten, yalan yanlıştan, uzak bir iletişim kurmak daha güzel değil midir?
İşin ilginç tarafı, imâ etme tarzının bayanlar tarafından çok daha sık kullanılmasıdır. Bu husus üzerinde ayrıca düşünülmesi gerektiğinden, başka bir yazımızda ele almak daha uygun olacaktır.
Sonuç olarak, ilişkilerimizde düşüncelerimizi, meramımızı anlatırken, cümlelerimizi sa-mimi, içten, yalandan, riyâdan, imâ’dan uzak kalmanın güzelliği ile süslemeliyiz. Kendimizi açık seçik, net, kibar bir tarzda ifade ettiğimiz zaman, karşımızdaki kişi bizim tüm sözlerimize inanacak, aklında acaba ne demek istiyor gibi bir soru işareti bulunmayacaktır. Aynı zamanda karşımızdaki kişinin gözünde her zaman güvenilir bir kişi olarak kalacağımızdan şüpheniz olmasın. Kendimize, düşüncelerimize bu kadar güvenmiyormuyuz ki, imâ yolu ile iletişim kurmaya kalkıyoruz?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.