- 875 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Beynimizdeki Zindan
Ünlü Fransız felsefeci Michel Foucault "Hapisanenin doğuşu"nu anlattığı kitabında modernleşmeyle birlikte mahkûmların tıklım tıkış doldurulduğu, o eski geniş cezaevlerinin terkedildiğini ve mimari olarak yeni bir cezaevi anlayışına ulaşıldığını söyler. Bu yeni düzenlemede göz göz hücrelerden oluşmuş halka şeklinde bir cezaevi binası vardır. Binanın dışa bakan geniş pencereleri güçlü bir ışıkla aydınlatılır. Halkanın merkezinde ise bir gözetleme kulesi bulunur. O merkezi kuleden bakan herhangi biri hücrelerin içindeki küçük siluetleri izleyerek her hareketi kontrol eder. Böylece tek tek hücrelerinde sürekli görülme tehdidi altında yaşayan mahkûmlar bir süre sonra disiplin altına girerler. Öyle ki artık gözetleme kulesinde hiç kimse olmasa bile mahkûm kendini izleniyormuş gibi hisseder.
Demir parmaklığa, zincire, prangaya gerek kalmamıştır.
Çünkü zindan, artık beyinlerdedir.
***
Siz de farkında mısınız, günümüzde hayatı nasıl beynimizde devasa prangalarla yaşadığımızın?... Örgütsüz, savruk ve yalnız yakalandığımız yaman bir tufanda, tek tek hapsedildiğimiz hücrelerimiz içinde nasıl gönüllü bir esarete mahkûm edildiğimizin farkında mısınız?...
Merkezi bir kulenin amansız gözetimini her an üzerimizde hissederek nasıl duygularımızdan korkar, düşündüklerimizi gizler, sözümüzü sakınır hale geldiğimizi ve sonuçta düşünmemeyi, söylememeyi, sevmemeyi seçtiğimizi farkediyor musunuz?
Merkezdeki kuleye bağlı düşünce polislerinin soluğunu her an üzerimizde hissetmekten, fikir gardiyanlarının üç kuruşluk tehditleriyle cebelleşmekten, ahlâk zabıtalarının işgüzar tuzaklarını kollamaktan nasıl yorgun düştüğümüzü, ihbarcılığı meslek edinmişlerin kurduğu sinsi bir pusuda kalleş bir iftirayla kimvurduya gitmemek için beynimizi ve kalbimizi nasıl kör bir hücreye hapsettiğimizi görmüyor musunuz?
Kule’nin adamları, kuledekilerden farklı düşünenlere, farklı yaşayanlara aman vermemek için amansız bir takibi sürdürürken, onlardan siluetlerimizi gizlemek uğruna, nasıl yara bere içinde kısık sesli ilişkiler kurduğumuzun farkında değil misiniz?
Çünkü kule, sürekli izliyor düşüncelerimizi... Cezalandırıyor. Sonra "tecil edip" erteleyerek cezalarımızı, "bir daha yaparsan iki katını yatarsın" diyor. Böylece darağacımızın ipini elimize tutuşturuyor; ilk hatada kendi taburemizi tekmelememiz için... Kendi fikriyatımızın gardiyanı haline sokuyor bizi. Sansürün en ağırını kendi duygularımıza, düşüncelerimize uyguluyoruz. Utanır, korkar oluyoruz bildiklerimizden, söylediklerimizden, sevdiklerimizden...
Gölgemize kelepçeleniyoruz...(Can Dündar Yarim Hazirandan)
Daha cumartesi günü yaşadığım bir olay karşısında hayrete düştüm.Bayan arkadaşlarla
sohbet almış başını giderken konu malum siyasete geldi. Can Dündar’dan söz açıldı iktidarın yaptığı haksızlıklar ,dayatmalar konu ile ilgili memnuniyetsizlik dile getirildi .Bu arada sessizce oturan bir arkadaş birden atak yaptı ve hiddetle konunun kapatılmasını istedi.
Ne olduğunu anlayamadık ama anlaşılan arkadaş uzun adam sevdalılarındandı. Oysa kimse arkadaşın kişiliğine veya ailesine hakaret etmemişti.
Bu tahammülsüzlüğün sebebi neydi ?
Bu kadar olumsuzluk, bu kadar karabulutlar dolanırken ülkemin semalarında havadan sudan bahsetmek, ortalık güllük gülistanlıkmış gibi davranmak doğru muydu ? Herkes kendini özgürce ifade edebilir sıkıntılarını dile getirebilirdi.
O da kendi fikrini özgürce ortaya koyabilirdi. Ama böyle bir çabaya girmediği gibi bizlere de üç maymunu oynamayı tavsiye eder gibiydi adeta.
İnsanlar özgürce kendilerini ifade etmekten korktukları, kimliklerini gizli tutma gereksinimi duydukları bir ideolojiyi neden savunma hatta savunamama durumuna düşerler. Başka başka fikirlere saygısız ve tahammülsüz
hale gelebilirler aklım almıyor.
Beynimizdeki zindanlardan ve fikirlere vurulan kelepçelerden kurtulmak umudu ve dileği ile...
YORUMLAR
Beyindeki zincirler alındıktan sonra boşluk başlar. Bazı beyinler bu boşluğu özgürlüğün ilk adımı düşünüp ışığa doğru ilerler. Ama bir çok kişi için bu boşluk vahim ve dehşet verici bir şey olur. O yüzden insanlar zinciri boşluğa tercih ederler. Kaleminize ve yüreğinize sağlık. Güzel yazıydı.
SELDA AKÇAY
Teşekkürler...
SELDA AKÇAY
katıksız gerçek
yürek çile çekecek
aklın sınırlarına zincirlenecek...
düşündürücü güzel bir yazı.. tebrikler saygı ile...