TEŞRİN-İ SANİNİN SON GÜNÜ
Yağmurlu bir Ankara sabahına merhaba diyor teşrin-i saninin son günü. Hüzün, hicran ,ve ayrılığı çağrıştıran teşrinlerin elvedasının da gözleri yaşlı oluyor. Belki de bu yağmur, o gözyaşlarını gizleme cehdiyle yağıyor. Aslında sonbahar hüzün mevsimi olmasının yanında içinde sevinçleri de barındırır. Ben o sevinçlerden nasibini alan kullardanım. Karlı bir 23 kasım günü hayat arkadaşım, eşim, evdeşim olan hanımefendi ile nikah masasına oturduk. Bundan tam 23 yıl evvel bir 30 Kasım günü oğlumuz hanemize ve bu fani cihana geldi. Başta söylediğim hazan mevsiminin içinde sevinçleri de barındırdığı tezime şimdi hak verirsiniz sanıyorum.
İnsan ömrü de mevsimleri içinde barındırır. Bir dem gelir bahardır. Çocukluk dönemi günahsız, masumiyet zarfına bürülü yıllar. Sonra Işıl ışıl bakışlarla yürürken zarif, narin bir nihal ya da bıçkın bir delikanlı. Bu dönemin ardından olgunluk dönemi gelir ki yazı andırır. İnsan olgun başaklar misali doludur. Delikanlılık dönemindeki dik başlılığı yavaş yavaş törpülenir. Olayları tahlil etme gücü artar insanın. Birikimine ve hayat tecrübesine göre erken bilgelik dönemini de yaşayabilir bazıları. Bazıları da “İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur” sözünü doğrularcasına birincinin aksine ham ervahtır. Yahut tamamıyla zirzop. (Allah düşmanımı dahi onlardan eylemeye).
Yazın ardınca hazan mevsimi gelir . Merhum Yahya Kemalin Eylül Sonu şiirinde en güzel şekliyle ifadesini bulan hazan mevsimi:
EYLÜL SONU
Günler kısaldı... Kanlıca’nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.
Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa...
İçtik bu nâdir içki’yi yıllarca kanmadık...
Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!
Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor.
Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.
Hazanın hüzünle harmanlandığı günler insana bir burukluk verir. Hazan günleri batmakta olan ikindi güneşi misali tez aşıp gider. Kış kapıdadır artık. İnsanoğlunun ihtiyarlık dönemi mevsimlerden kışla özdeşleştirilebilir. Ne delikanlılık çağındaki cevher, ne zarafet dönemindeki albeni kalmıştır. Pencere pervazlarına konan güvercinler bile ayrı bir keder verir insana. Çayın kahvenin tadı kaçar. ellerin titrer,dizin dermanı,gözün feri kaybolmuştur. Aşina bildiğin, dost bildiğin insanlar birer birer yıldız gibi kayıp gitmiştir hayatından. Yalnızlığın kollarında hem bedenin hem ruhun üşür. Ve teselli şudur o demlerde. Kışın sonunda vuslat vardır asıl bahara. Cümle hüzün, hicran ve ayrılık yarasının sarılacağı gerçek bahar sizi bekler ölüm denen soğuk yüzlü kapının ardında. Önemli olan o kapının önüne temiz varabilmektir. Kul hakkı, yetim hakkı, miri malı gibi işlere bulaşmadan boynu bükük teslimi ruh etmektir.
Ankara, 30.11.2015 İbrahim Kilik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.