Yakıp yıkan acılar...
İnsanı en çok sevdikleri üzermiş... Sevdiği insanın attığı gülün dikeni, düşmanların attığı taştan daha çok yakarmış... Yanlış anlamayın hemen ben yara almadım ama yaraladım.. Hep yıkılan yazmamalı, birde yıktıklarımızı yazma cesareti göstermeliyiz değil mi ? Doğru yaptığınızı sanırsınız ama sevdiğinize hata olarak ulaşır. Oysa niyetiniz onu üzmek değildir ki. Herkesin doğruları kendine göre değişirmiş. Benim için doğru karar veren insanları hata yapmakla az suçlamadım. Ne ekersen onu biçersin diyor kalbim. Haklısın hata görürsen, hata görülürsün...
Söylesene be kalbim bu diken yarasını nasıl tedavi edebilirim ? Bütün dikenleri kalbime saplayarak mı ? Ya dayanamazsam.. Ya bu yarayı kaldıramazsam.. Gülüyorsun halime değil mi ? Sen başta kendini düşündün, buna cesaret edemezsin diyorsun değil mi... Haklısın cesaret etmek pervanenin işi... Biz mum ışığından korkan insanların değil... Oysa kül olacağını bile bile nasıldı atlamıştı pervane mum ateşine... Oysa ışığına aşık oluğu mumda yok olmak için nasıldı cesaret etmişti... Bırak bu işi be yüreğim.. Sevmeyi bilemedin sen.. Ama yapamıyorum ki. Bırakamıyorum.. Elime yüzüme bulaştırsam da vazgeçemiyorum...
Çektirdiğim acıların acısını çekiyor yüreğim... Yok olamayıp, arada kalmanın sancısı bu dile getirdiklerim... Bakmayın siz bana sevmeyi bile beceremeyen, ölmeyi bekleyen bir can parçasıyım...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.