- 5286 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TARİH NASIL YAZILIR? (EDEBİ METİN)
Su üstüne tarih yazılmaz. Tarih üzerine tarih yazılmaz. Hele göz yaşı ile tarih hiç yazılmaz. Tarih yazmak isteyenler, geçmişte gerçekleşmeyen hayalleri, umutları, arzuları gelecekte gerçekleştirme idealinden vazgeçmeyenlerdir.
Tarih yazacak insan, geçmişteki hatalarından ders alacak kadar akıllı, geleceğe yeni hedefler koyacak kadar cesur olmalıdır. Tarih akan zamanı durdurarak değil, akan zamanı kovalayarak hiç değil, sadece ve sadece onun önünde yürüyerek yazılır.
Tarih yaşandıkça yazılır. Yaşanmamış ve yaşanmayacak tarihler yazmak sadece film senaristlerinin işidir. Bu filmlerde seyredenle oynayan hep aynı kişidir.
Tarih ne elle ne dille yazılır. Tarih sadece ve sadece yürekle yazılır. Geçmişin tarihini tarihçiler, geleceğin tarihini ise kahramanlar yazar. Zaten onlar geleceğimizden bize el uzattıkları için kahramandırlar.
Kişilerin geleceği, toplumların geleceğinin önüne geçtiğinde tarih bir ağıta, toplumların geleceği kişilerin geleceğine hükmettiğinde tarih yazılmaktan gurur duyulan ve okunmaya doyulmayan bir destana dönüşür.
Tarih kendini satanları affetmez. Kendinden ders alanları ise ödüllendirir. Tarihi tek başına yorum, tek başına ceride, tek başına kapyanın seyir defteri, tek başına günlük, tek başına veresiye defteri, tek başına kutsal kitap, tek başına divan, tek başına günlük gazete olarak düşünenler ve bu şekilde kaleme alanlar, tarih değil olsa olsa itirafname yazarlar.
Tarihi günahları gizleyecek bir gerekçeli karar olarak görenler kendi vicdanlarının savcısı olmaktan öteye geçemez ve verdikleri her hüküm halklarının idam sehpasında ki yaftası olmaktan başka bir işe yaramaz.
Tarihte kara lekeleri savaşlar belirlemez. O savaşları kendileri değil toplumlarının menfati için yaptığını söyleyen yöneticilerin beyanatları kara lekeleri oluşturur.
Çünkü o beyanatların her kelimesi bir atom bombası kadar acı verici ve tahrip edicidir. Çünkü toprak; savaşta ölen sivilleri kabul edecek, ancak çocuklarımıza o beyanatlarda ki sözlerin içinde ki gizli dehşeti, vampir ve darkula psikolojisini, frankeştayn ilkelliğini ve korsan mantığını bir tarihsel gerçekmiş gibi dayatarak empoze eden zihniyeti ve temsilcilerini hiç bir zaman kabul etmeyecektir.
Harp tarihi başta olmak üzere siyasi tarihten sanat tarihine ulaşan tarihin geniş yelpazesi içinde, unutulanların tarihini yazmak ve bu tarihi göz ardı edilen gerçeklerle bezemek, her ne kadar yaşayan tarih olarak nitelendirilse de, tarihi dünyanın döndüğü yönün gerisine ışık hızı ile gidilen bir zaman yolculuğu olarak nitelemek, tutuculuktan öte bir şey olmamasına rağmen ve yine bir kristal kürenin başına geçerek gelecekten ve insanlığın gecekteki yazgısından haber vermekte fantastik ve heyecan verici bir masalı kurgulamaktan başka bir şey olmamasına rağmen, her iki durumda tarihin yazıcılarının vazgeçemediği bir körebe oyunudur.
İşin acı tarafı bu oyunda ebe resmi tarih, oyuncular ise toplumların kaderine hükmeden sürek avcılarıdır. Ancak zamanla oynamayı, bir safari çılgınlığı ile eş değer gören bu avcılar insanların özgürlüğünden başka hiç bir şeyi avlamayı beceremezler. Yazıcılar ise tarihte bu avlanamayan değerlerden hiç bir zaman bahsetmezler.
Tarih ne geçmişi geleceğe taşıma aracı, ne de gelecekte geçmişi arama ve yaşama sürecedir. Tarih; insanoğlunun kendini zaman aynasında bazen keyifle, bazen ibretle, bazen boğazına bir şeyler tıkanarak ve bazende burnunun direği sızlayarak izlediği; bakımsız, kuaföre gidilmemiş, sakal traşı olunmamış, parfüm, jöle sürülmemiş arzu edilmeyen görüntüsünden başka bir şey değildir çoğu zaman. İşin acı tarafı; bu canlı ve yaşayan görüntüyü bir fotoğrafçının rötüş görmüş negatifinden kağıtlara düşen vesikalık fotoğraflarında donuklaştırmak; tarihçilerin zevk alarak oynadığı ve yazdığı en dramatik, en ironik Şekspir operasının beşinci sınıftan kötü bir kopyasıdır.
Tarih, zaman yolculuğunda, insanın neler yaptığı kadar, bu yaptıklarının kendine ve doğadaki sonuçlarının sorgulandığı, değişimin insanın varlığında yeni ve ruhunda meydana getirdiği değişikliklerin gözlemlendiği, bu değişikliklerin insanlığın gideceği geleceğin ve yönün rotalarının çizildiği bir finansal proje olarak algılanmalı ve bu nedenle çok iyi yatırım yapılarak, çok büyük kazançlar elde edilecek bir girişim olarak da değerlendirilmelidir.
Zaman yolculuğunun hiç bir finansal projesi tarih kadar bereketli olamaz. Bu bereket; tarihin acı yüzü değil, müsbet ve menfi tecrübelerin bolluğu, çeşitliliği ve değişkenliğinin yarattığı dinamikler oluşturur. Tarihe derinlik kazandıran yaklaşım; onu, geçmiş ve gelecek boyutunu parelel başka boyutlar ile birlikte yazmaktan ve incelemekten geçer.
İnsanlığın geçmiş ve geleceğinin, onun yaşadığı dünyanın dünü, bugünü ve yarını ile birlikte incelenmesinin tarihe derinlik kazandırması süpriz sayılmamalıdır. Dünyanın değişiminde biriken istatiksel rakaamların ve toprağına gömdüğü arkeolojik bulguların gün yüzüne çıktığı oranda, geçmiş o kadar gerçek, gelecek o kadar anlamlı olacaktır.
Dünyanın dönüşü ve suyun akışında ki zaman farkının yarattığı hız değişimi bile tarihin insanoğlunun elinde, aldığı yol için kılavuz yani yol gösterici olacaktır. İnsanlar tarihi; ölümsüz olmak için değil, zamanın insanlara ve toplumlara hazırladığı süprizlere hazırlıksız yakalanmamak için yazmalıdır.
Tarih dilek ve temenni değil, kural ve disiplin manzumesidir. Yaşanan hiç bir şey bir daha yaşanmaz ama yaşanacak herşey yaşanmışların izlerini taşıyacaktır. O nedenle bu izleri yaşanan olayların içinden ayıklamak ve bu izleri takip ederek, geleceğimize yönelik ipuçlarına ulaşmak, insanoğlunun en önemli görevi olmalıdır. Zira izleri ve ipuçları olmayan bir geleceğin tarihini yazmak ve bu yazılan tarihi yaşamak, ölümden sonraki hayat kadar belirsiz ve ütopiktir.
Ne gelecek geçmişin fotokopisi olabilir, nede geçmiş geleceğin patatesten baskısının renklerini taşır. Geleceğin tarihi insan hayatının bilinen renklerinin bilinmeyen karşımlarından başka bir şey değildir. Su nasıl içindeki kabın rengini alırsa, tarihte yaşanılmamış hayatın bilinmeyen renklerini almasıyla anlam kazanır.
Tarihi bozarak tarih yazılmaz. Tarihi bozanlara kızarak da tarih yazılmaz. İnsanların davranışları ailenin, ailenin hareket tarzları toplumların, toplumların yaşam biçimleri insanlığın tarihini oluşturduğundan, yaptığımız her eylemin tarihsel bir anlamı ve şifresi vardır.
Eyleme dönüşmeyen düşüncelerin bile insanlığın tarihinin oluşmasında bir işlevi vardır. Düşüncelerinizin bu tarihsel işlevini yerine getirebilmesi için, nitelikli düşünce formatını kullanmanız gerekir.
Eğer düşüncenizin neden-sonuç ilişkisini kuramıyorsanız, o düşüncenin ölü doğan çocuklardan hiç bir farkı olmaz. Hele tarihin ölü doğmuş çocuklar mezarlığıyla hiç bir ilişkisi olamaz. Günlük dilimize "Tarih yazmak" deyimi olarak giren övgü ifadesini hak edebilmesi için, her insanın doğru düşünmesi ve doğru uygulaması yani doğru yaşaması gerekir.
İnsanların gözlerinin içine baka baka yalan söyleyenlerin, üretmeden, emek vermeden komisiyonculuk yapanların tarih yazması mümkün değildir.Onlar ancak masal yazabilirler.
Tarihi milletler yazar. Millet olamayanlar ibret alarak gıpta ederek tarihi ancak okuyabilirler.
Milletler tarihlerini kanlarını mürekkep silahlarını divit kalem gibi kullanarak yazarlar.
Onların tarihleri bayrak olur gelecekleri ay’la yıldız.
Ve onların hikayesi onların tarihi evrenin bütün gezegenlerinde kıyamete kadar anlatılır....
Albayraklım
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.