- 486 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BABA YADİGÂRI
Oturmakta olduğu ev babadan kalma eski bir evdi. Hatta babasına da dedesinden kalmış, yaklaşık yüz yıllık, beklide daha eski idi. Dış görünüşüne bakılınca, yapıldığı zamanın en güzel evlerinden biri olduğu belli oluyordu. Ön cephe tamamen “yonu “ dediğimiz yüzeyleri düzgün yontulmuş taşlarla örülmüştü. Çoğu evin tavanı “sal” denilen yassı taşlarla kapatılırken bu evin tavanı 12 metre uzunluğunda “hezan” denilen kalın bir ağaç üzerine diğer ağaçların ve düzgün biçilmiş tahtaların döşenmesi ile kapatılmıştı.Yaşlıların anlattığına göre çevrede yonu olarak yapılan ilk bina idi. O yıllarda herkes bu binayı konuşurmuş.
Artık o güzelim binada diğerleri gibi görevini tamamlamak üzereydi. Zamanın acımasız darbeleriyle ön cephedeki yonu taşların araları gittikçe açılmış, bazı taşlar diğerlerinden ileri fırlamış, yağmur yağdığında damlamasın diye yıllardır atılan toprak yüzünden üzerindeki toprağın kalınlığı neredeyse 60-70 santime yaklaşmıştı.
Dede yadigarı evin iyi bir bakıma ihtiyacı vardı, ama bu bakım hiçte kolay değildi. Toprak sıvalar dökülüyor, duvar açılmış, birde o zamanın usulüne göre yaplıdığı için bir “örtme” denilen antre ve bir kocaman evlik denilen bölümden oluşuyordu. Günün ihtiyaçlarına göre uyarlamak gerekiyordu. Düşündü, taşındı ve kararını verdi;
Her ne pahasına olursa olsun dede yadigârını yeniden oturulur hale getirecekti. İlk önce o kocaman evlik denilen bölümü uygun biçimde üçe bölerek bir oda, bir kiler ve bir mutfak meydana getirdi. Sonra ön cephe duvarını söküp o yonu denilen duvarı yeniden ihya etti, hemde aslına çok benzer bir şekilde. Buraya kadar olanlar pekte zor olmadı ama elde avuçta olanıda aldı götürdü. İşin zor tarafı ise evin üstünün tadilatı idi. Yağmur yağmaya başlayınca sanki evin içine yağıyordu. O kadar kalınlıktaki toprak suyu tutamıyor, yağmur olduğu gibi evin içine iniyordu. En doğrusu çatı yapmaktı, ama dedik ya; Sıfırı tüketmişti, yakın bir gelecekte de mali açıdan çatı yapma imkanı yok gibiydi. Dert bir değil ki.
İlkbahar gelmişti,”Nisan yağmurları” başlamış, evin içiyle dışarının hiç farkı yok, her yer yaşarmış, ne halı kalmış ıslanmadık ne bir örtü. Yine böyle yağmurlu bir gün, her yer ıslanmış ve damlalar peş peşe iniyorlar; Şip, şap. Damlalar düştükçe o hep yapmayı planladığı çatıyı düşünüyor hatta geceleri rüyasında evi çatısı yapılmış olarak görüyordu. Odanın bir bölümünün üzerine bir parça naylon atarak bir kanapelik yeri damlalardan kurtarmıştı. Orada oturmuş kara kara düşünürken kapı çalındı. Gelen, komşu köyden yaşlıca bir baba -dede dostuydu.
Kuru kalan yeri de misafire ikram etti. Hoş beşten sonra;
-Hayırdır amca dedi, bu yağmurda yaşta nereden geliyordun?
-Yiğen dedi misafir, evin üstüne çatı yaptırmıştım, biraz borcum kaldıda, acep beş on kuruş yardım edebilir miydin?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.