- 490 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ÖĞRETMENİM, SİZİ ÇOK ÖZLEDİM (I)
Gözde ilkokul beşinci sınıfa gidiyordu. Güler yüzlü, çalışkan titiz ve duygulu bir kızdı. Babası Fransa’da çalışmaktaydı. Sık sık köyüne gelirdi. Çocuklarını seven, okumalarını candan arzulayan, ilgili ve sorumlu bir babaydı. Alt sınıflarda da iki oğlu okumaktaydı. Onlar da sınıflarının birincisi, temiz, sevecen ve çalışkandılar.
Fakat Gözde başkaydı. Konuşması, olumlu tavırları, kendine güveni, saygısı, samimi tavırları ve sevgi dolu gülümsemesiyle, köyden ziyade kentte yetişmiş biri gibiydi. Böyle olmasında, belki de öğretmeninin rolü vardı.
Esma öğretmen, ilkeli, bilinçli, hoşgörülü fakat aynı zamanda bilimsel gerçeklerden taviz vermeyen kurallarıyla azimliydi.
Öğrencilerini eğitim öğretimin hedeflerine ulaştırmada titizdi. Çocuk psikolojisini iyi bilen, sevgisini dozunda gösteren, öğrenciyi asla şımartmayan, fakat bütün kalbiyle seven bir yüreğe sahipti.
O yüzden farklıydı öğrencileri. Soran, sorgulayan, araştıran tavırlarının yanında, öğretmenlerine duydukları içten ve samimi sevginin tebessümü vardı yüzlerinde.
Orhan bey okulun müdürüydü. Dördüncü ve beşinci sınıfların bazı derslerine giriyordu mevzuat gereği. Bu vesileyle öğrencileri de gözlemleme fırsatı buluyordu.
Bir gün, ilçedeki resmi işlerini bitirerek okula geldiğinde, makam odasının bitişiğindeki beşinci sınıfların dersliğinin çok sessiz olması dikkatini çekmişti.
“Acaba Esma öğretmen öğrencileri geziye mi götürdü” diye düşündü. Fakat böyle bir programı olsa kendisine mutlaka bilgi verirdi.
Merakla dersliğin kapısını açtığında, öğrencilerin içeride olduğunu, sessizce ders çalıştıklarını gördü. Kapıyı çalmadığı için üzülmüştü. Özür diledikten sonra müsaade alarak içeriye girdi. Öğrenciler ayağa kalktılar. “oturun” şeklinde işaret etti. Esma öğretmen, masasına oturmuş başını ellerinin arasına almıştı.
Gayri ihtiyari telaşlandı : “Hoca hanım anormal bir durum mu var?” diye sordu.
O sırada sınıf başkanı Gözde yerinden kalkarak, “öğretmenimiz hastalanmış, biz de kendisini rahatsız etmemek için sessizce kitap okuyalım dedik öğretmenim” diye cevap verdi.
Esma öğretmen de başını kaldırarak ayağa kalkmıştı. Orhan bey, “ geçmiş olsun Esma hanım, haber vererek eve gitseydiniz ben derse girerdim” dedi.
Esma hanım halsiz bir ses tonuyla, “düşündüm de müdür bey, öğrencilerim bırakmadı. Siz istirahat edin biz sizi rahatsız etmeyiz, yeter ki yanımızda olun öğretmenim” dediler. Ben de onları kıramadım.
Orhan beyin gözü yazı tahtasına ilişti. Tahtaya tebeşirle “Arkadaşlar öğretmenimiz hasta, rahatsız olmasın diye lütfen sessiz olalım” diye kocaman bir cümle yazılmıştı.
Orhan beyin yüreği büyüdü, gözleri buğulandı. “Sevginin karşılıksız ve en hası buydu galiba.” “Bir çocuk kalbine girebilmek ne büyük mutluluk” diye düşündü. Tebessüm ederek derslikten ayrıldı.
İşte böyle bir sınıfta böylesine sevilen bir öğretmende okuyan Gözde, bir gün okula gelmedi. Esma öğretmen iyiye yordu. “Köy hali, herhalde olağanüstü iş çıktı evde, yarın gelir nasıl olsa. O zaman sebebini de öğrenirim” diye düşündü.
Fakat Gözde dört gün üst üste okula gelmedi. Beşinci gün okula gelen arkadaşlarından Çağla, öğretmenine bir mektup verdi. Gözde’den getirmişti. Esma öğretmen merakla zarfı açtı, Gözde’nin yazısını tanımıştı. “Canım öğretmenim…” diye başlayan mektubu okumaya başladı.
Devam edecek...
YORUMLAR
Yazınızın anlam derinliği, okuyanı sarartıyor... çınar yaprağı gibi sarardım.
Devâmını okumak zorundayım.
Okumaya başlayanı yazıya bağlayan hissî akıcılık var...
Teşekkür ve Selâm ederim...
kadiryeter
28.11.2015 TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=147973
Entellektüel-41 Seyfettin Karamızrak