- 1252 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İzmir’in sıcak yaz öğlenlerinden…
Gelin bebekler modaydı çocukluğumda, özellikle İzmir Fuarına gidildiğinde alınmazsa alınmazlarındandı kız çocuklarına…
Plastikten bebeklerdi, üzerlerinde ucuz tülden az biraz da dantelden gelinlikleri, taç yerine yapıştırılmış pulları vardı, dökülürdü zaman içinde…
Yurt dışına çıkan eşe dosta ısmarlanan bebekler vardı, et bebek denilirdi o zamanlar, yumuşak plastikten yapılma…
Benimkine Özlem adını koymuştum, kız kardeşim Arzu!... İtalya’dan gelmişlerdi, kumral saçlı, mavi gözlü et bebekler, doğum günü armağanı, teyzem ısmarlamış!...
Üzerlerinde gündelik ama çok şık ve kaliteli kıyafetler…
Elbet çok mutluydum gelin bebeklerimden ve Özlem’den dolayı ama asıl bir mutluluk kutum vardı ki!
Bembeyaz kalın kartondan yapılma bir kutu, kocaman, amcam Almanya’dan babama gömlek getirmişti armağan, onun kutusuydu… Sahi, neden o kadar büyük yapmışlardı ki o kutuyu?
Gerçi, iyi ki de öyle yapmışlardı, o kutu yaz öğlenlerimin vazgeçilmezi olmuştu!
Sekiz yaşımdaydım sanırım, beyaz kutuma sahip olduğumda!
İzmir sıcak geçer, annem gün görmüş kadın, asla öğle yemeğinden sonra bahçe yada sokağa salmazdı bizi, ister uyuyun, ister dinlenin, isterseniz de kitap okuyun derdi, akşam üstüne kadar dışarıya çıkmak için bekleyeceksiniz!
Ama anne arkadaşlarımız dışarıda…
Olabilir, onların anneleri izin verebilir, bu güneşin alnında dışarıda olmanızı istemiyorum ben!
Uzanın yataklarınıza, dinlenin, uyuyun, uyuyamıyorsanız kitap okuyun, ansiklopedi karıştırın…
Akşam üstü saat beş buçuk civarı çıkabilirdik sokağa, öğlen giydiğimiz geceliklerimizden sıyrılıp, etek yada şortlarımızı giyip, annemin hazırladığı akşamüstü kahvaltımızı bahçede saçlarımız taranmış, isteğe göre tokalandırılmış şekilde tamamladıktan sonra…
O kutu, o yaz öğlenlerimin en güzel tutkusuydu!
Yok yoktu içinde, ne kadar işe yaramaz malzeme varsa, ben diyeyim eski bir defter kapı, ki o zamanlarda mavi ve kırmızı olarak iki renge sahipti plastikten defter kapları, siz deyin makara bobini…
Artmış elyaflar, renkli kurdeleler, yurt dışından gelmiş deodorant, saç spreyi kapakları, kocaman ve bembeyazdılar o zaman!
Kopmuş boncuklar, artmış vidalar, teller…
Tek istediğim işe yaramaz şeylerden bir şeyler üretmek!
Yaz öğlenlerimin en büyük keyfi, karyolamın altından çıkardığım kutunun önünde sessizce oturmak ve işe yaramaz her bir parçadan bir şeyler oluşturmak!
Bir yerde mi görmüştüm, benzetmeye mi çalışmıştım, akıl mı etmiştim, yalanım olmasın, tam da anımsayamıyorum, yazın kuruyan dikenler vardır, onları o zamanlar kocaman olan beyaz saç spreyi kapaklarından birine bembeyaz çakıl taşları doldurarak sabitlemiştim, dikenlerin üzerlerine uçuk pembe rafyadan çiçekler yaparak bezemiştim!
Çocuğum diye mi yapmışlardı, yoksa hakikaten de hoşlanmışlar mıydı, kaç kişiye daha yapmıştım pembe rafya çiçekli dikenlerden…
Eski naylon defter kaplarından terlik yapmışlığım da vardır o yaz öğlenleri zamanlarında, mavi kaptan ayak ölçümü almış, hatta şıklık olsun diye, parmak parmak dizayn etmiştim! Altına mukavva, yapıştırıcı yardımıyla, mavi bant, elbet mukavvanın da altında aynı kap!... Bantların üzerlerinde üç boy büyükten küçüğe kırmızı kaplardan kalpler!
Aşk çocuğu olduğum o vakitlerden belliymiş!...
Ne duvar süsleri yapmıştım o atıklardan, en güzeli ise, her birinin ev içinde sergilenmesiydi!
Gülünseydi…
Aaaa çok güzel olmuş, hadi bakalım al bunu odana denseydi…
O kutuyu bu kadar özlemle anımsayamazdım ben!...
Gülgün Karaoğlu
Temmuz,20/08
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.