- 1109 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Engeller Hayalleri Engelleyemez
Adı Murat’tı. İlkokul son sınıf öğrencisiydi. Tek hayali biran önce okulunu bitirmek ve ortopedi uzmanı olabilmekti. Zira, Murat, kendi gibi engelli kardeşlerini sağlıklarına kavuşturmak, suratlarındaki o sıcacık tebessümlerini, mutluluklarını izlemek en büyük hayaline sıkıştırmıştı. Murat, derslerinde gayet başarılı, düzenli, tertipli bir öğrenciydi. Okuluna sürekli tekerlekli sandalyesi ile gider gelirdi. Annesi Hasibe Hanım, hiç bir zaman halinden şikayet etmeden sabah götürür, öğle getirirdi. Babası Mehmet Bey, Murat’ın henüz doğmasına günler kalmışken inşaattan düşmüş, hayatını kaybetmişti. Bir başına kalan Hasibe Hanım, bütün hayatını biricik oğluna hayatını vakfetmiş; kapıcı, hizmetçi, satış elemanı vb. işler yapmıştı. Yeter ki oğlu okusundu.
Hiç bir yakınları olmadığından tedavisi için yardımda bulunacak birileri de yoktu. 25 bin liraya duyulan ihityacı Hasibe Hanımın karşılaması mümkün değildi. Hasibe Hanım, belki az da olsa sadece evi geçindirebilirdi.
Pazar akşamı Murat evde yalnız kalmış, pazartesi günü gireceği Türkçe dersi yazılısına çalışıyordu. Tekrar üstüne tekrar yapıyordu. Çok yüksek almalı, annesini sevindirmeliydi. Aynı zamanda hayallerine de yetişebilmek için çalışmalıydı. Çalıştığı konuların hepsini yapabilse dahi elli puanlık da kompozsyon vardı tabi. Kompozisyonun konusunu yazılı esnasında öğreneceğinden elinden gelen bir çalışma yoktu, kompozisyon için.
Pazartesi olmuş ve yazılı saati gelmişti Murat ve arkadaşları için. Bütün soruları tereddütsüz, heyecanlı heyecanlı cevaplarken Murat, sıra kompozisyona gelmişti. Konu ’’Yalnızlık ve mutluluk’’.
Murat, zaten geceler boyu bunlarla ilgili yazılar yazıyor, yalnızlığını kendi kendine paylaşıyor, yazılarla terapi ediyordu kendini. Ve büyük bir zevkle yazdığı kompozisyonu bitirdikten sonra bir kez daha gözen geçirmiş, hatalarıını düzeltmiş ve yazılı kağıdını teslim etmişti.
Öğretmeni Selma Hanım, Murat’ın yazılı kağıdını incelerken kompozisyonu okumuş, ağlamaklı duygularına engel olamamış ve Murat’ın yazmış olduğu kompozisyonu tekrar tekrar okumuştu.
Yazdığı kompozisyon:
’’Genelde yalnızlığımla oturur birer çay demlerdik kendimize. Bir tutam acı, bir tutam teessüf ve bir tutam da olmayan mutluluğun kırıntısı olurdu çayımızda. Yalnızlığımı paylaşır, kendimce kendimi yalnızlığıma adamış duygularımın hepsini sözcüklere döker ona sergilerdim. Fakat yalnızlığında yalnız bırakmadığım yalnızlığım, bugünkü yalnızlığımda beni yalnız bırakmış durumda... Ne çayımı tek içebiliyorum ne de duygularımı sözcüklere dökebiliyorum. Ve birazdan sabah olacak, istemesem de elbet o güneş doğacak! Ve yine her zaman ki gibi sahte maskem olan, kendimce hiç benimseyemediğim yoksa benimsemek mı istemediğim o mutluluk maskesi hiç tereddütsüz takılacak... Yine insanlar, yine gereksiz şakalar ve yine tabii ki hiç eksik olmayan "çok mutluyum" deyişlerim.
Ne olur hiç sabah olmasın, güneş doğmasın. Ben sözcüklerimle, kalemimle, hatta yalnızlığımı yalnız bırakmış yalnızlığımla da mutlu olurum. Ya da sabahlar olsun, o güneş doğsun; lakin, etraf artık biraz da olsa mutluluk değil de huzur koksun!’’
Öğretmen Selma Hanım, kompozisyonu çok başarılı görmüş ve Murat’ı kompozisyon yarışmaları için ikna etmeye kararlıydı. Tek isteği sabah olsundu ve biran önce Murat’la konuşsundu.
Sabah büyük bir sevinçle okula hızlı ve heyecanlı adımlarlar gitmiş Murat’ı ilk gördüğünde selam vermiş; kompozisyonunun çok başarılı olduğunu, eğer yarışmalara katılırsa büyük başarılara imza atacağını söyler söylemez onayını almıştı Murat’ın.
İlk kompozisyon yarışması için heyecanlıydı Murat. Bir o kadar da tedirgin. ’’Acaba birinci olabilir miyim’’ der, der, dururdu. Lakin yarışma açıklandığında büyük sevinçler içerisinde adeta yüzer durumdaydı Murat, annesi Hasibe Hanım ve tabii ki de öğretmeni Selma Hanım. Adana ilinin Seyhan birincisi olmuş; bütün okulda konuşulan bir öğrenci olmuştu. Nihayet birinciliği kutlamışlardı Murat, annesi ve öğretmeni Selma Hanım. Espriler, şakalar, şarkılar, türküler eşliğinde... Öğretmen Selma Hanım, bu defa Murat’a büyük bir inançla Türkiye birinciliğini de kazanabileceğini söylüyordu. Büyük ödül elli bin lira idi. Kazansa hem kendini tedavi edebilecek hem de geçimlerini rahatlıkla sağlayabilecekti Murat. sadece ’’Yarışma ne zaman?’’ diyebildi öğretmenine sevinçten. ’’Gelecek ayın sonunda’’ dedi öretmeni Selma Hanım.
Yarışmaya girmiş, yarışmayı kazanmıştı Murat. Ve büyük ödülün de sahibiydi tabii ki. Zaman kaybetmeden hastaneye gitmişler, tedavi için gereken işlemleri halletmişllerdi.
Nihayet artık Murat da arkadaşları gibi yürüyor, koşuyor, eğleniyordu. Ama hâlâ hedefinden vazgeçmemiş idi. Biran önce okumalı ve ortoperdi uzmanı olmalıydı. Yıllar geçmiş; lise, üniversite derken Murat artık bir ortopedi uzmanıydı. Bütün hastalarını ücretsiz tadevi ediyor, şakalarla beraber şarkılar, türküler söylüyordu.
Başarılı bir ameliyattan çıkarken acı bir haberle karşılışmış, hayatı yıkılmıştı oracıkta Murat’ın. Annesi ölmüştü. Hastaneye gelirken otobüs çarpmış, beyin kanaması geçirmişti.
Kabir ziyaretine gelenler baş sağlığı dilemiş ve gitmişlerdi. Murat tek başına annesi ile kalmak istiyordu. Ağlaya ağlaya...
Nihayetinde hastaneden bit hemşire ile evlenmiş, mutlu bir hayat sürdürüyordu Murat.Ama asla annesini unutmamış, annesinin yasını tutmuş, öğütlerini tek tek yerine getirmiş, nasihatlarını saatlerce oğlu Mehmet ve kızı Hasibe’ye anlatmıştı. Kesintisiz, Usanmadan...