Haz....
Bir yaprak düşerken.
Bir ses dokunurken.
Bir bakış süzerken.
Bir arkadaş hadi derken,
Arkasına bakmadan hazdan ayrı yaşamaya çalışanlara küsüyorum.
Dokunmayı öğretmek için başkaldıran duygunun haz olduğunu ögrendikleri zaman, bakışların biraz utangaç, biraz tedirgin, biraz da sınırını aşmışlığının umursamazlığında hayatı duyumsadıklarını biliyorum.
Haz derken bile hayatın sır’ları arasına ayıpların girdiğini düşünüyorum.
İnsanı hayat ile buluşturan hazzın nasıl bir içsel deve dönüştüğünü, onu yenmenin onun dediğini yapmaktan başka çaresi olmadığını bilen bedenlerin çaresizliğinde yaşamı anlamaya çalışıyorum.
Sarmaşık gibi sararken bedeni dokunduğu her tene kendi gücünün neler yaptırabileceğini ispatlamayı seviyor.
Ölmeyi sevmiyor, sönmeyi, kaybolmayı sevmiyor.
İstiyor ki tüm bedenleri kendisi kontrol etsin.
Her bakışın ardında kendine has bir iz kalsın.
Her dokunuşta varlığının tenleri yaktığını görsün.Bedenler yanarken o da sevinsin.
Ölmeyi sevmiyor haz.
Haz duygusunu bedenlerinde öldürmek isteyen sofi’leri de sevmiyor.
İstiyor ki hep ismi bedenlere yazılsın.
Kendini seviyor, arsızca hareket etmeyi seviyor, bıkmadan bedenleri eritmeyi seviyor.
Ama sofileri sevmiyor,
Solukların yorgunluğunda kendi benliğine dair bulduğu gerçekleri anlamayı seviyor.
Ayrılıkların buluştuğu bedenlere düşerken birlikteliği sevdiriyor.
Bedenleri kandırmak yerine dokunmanın sevgiye dönüştüğünü gösteriyor.
Kendisi de biliyor tehlikeli bir oyun oynadığını.
Soluklarda yaşamayı severken bedenlere dokunmayı öğretiyor.
Güçlü olduğunu her bedene gösteriyor.
Ve kendini bunun için seviyor.
Ama sofileri sevmiyor !
.........
YORUMLAR
"Bir yaprak düşerken.
Bir ses dokunurken.
Bir bakış süzerken.
Bir arkadaş hadi derken,
Arkasına bakmadan hazdan ayrı yaşamaya çalışanlara küsüyorum."
Bu yazı için burası muazzam bir giriş.
Sofileri hazzın sevmemesi çok normal. :))
Ne kadar farklı tatlar sunuyorsun sevgili binyıl.
Sevgiyle...