imrenmişimdir...
Her öykü,her anlatım tasvirlerle başlar ya...Ben tasvirsiz kaldım bugün.Nerde olduğum,gökyüzünün rengi,çevremdeki insanlar koşuşturmaca öyle uzun uzun anlatılmaya değer değil demek ki...Ben küçük sevdalarını uzun cümlelere dağıtanlara imrenmişimdir...
Nasıl anlatırlar acıyı nasıl severler bir şehri?Ardında yıllarını bırakarak nasıl kaçarlar kendilerinden?Kimi zaman bir balık ekmek kokusuna nasıl değişirler sıcacık evdeki huzurlarını?..Ben kendine kaçışlara imrenmişimdir...
Altı üstü bir bardak çay deyip kurulmuşumdur sıradan kahvehanelerin sıradan masalarına.Ne bilirim çayın içinde olduğu bardağın şeklinin hazzını.’Hele bir dostla içiliyorsa bitmesin istersin,yetiştirmeye,eşitlemeye çalışırsın sigaranla çayını.’demişti bir ahbabım.Ben dost sohbetinde yakılan sigaralara imrenmişimdir...
Hiçbir yerli olmadım ben,ne dolandığım sokaklar sardı beni ne de kartvizitimdeki adresler tanır şimdi gitsem...Her yer aynı gibi,her ev birbirinin aynı,modaydı belki de bu benzeşim.Ben evinin kokusunu tanıyanlara imrenmişimdir...
Bir insan nasıl anlar farkını,dağdan gelen rüzgarla,denizden gelenin...Nasıl kapılıp bu rüzgarlara şiirler yazar?Boğaziçi de bir bana Kordon da...Ben denizi kıyısından,dalgasından tanıyanlara imrenmişimdir...
Bir şehir nasıl ihanetlere gebe sabahları bu kadar severek bekler,nasıl içindeki tüm yaralarına gülümser her doğan günle...Sokakları bu kadar kirletilmişken nasıl çiçeklenir her baharda?Her an bir doğum sancısı gibi bedenini saran cinayetlere nasıl katlanır ve kucaklar katillerini?..Ben hayata İstanbul gibi sarılanlara imrenmişimdir....
....................................................................
2006