- 536 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İdeal devlet, muhafazakârlık ve devrimcilik
Kâinatta iç içe geçmiş sayısız sistem mevcut. Bunlardan biri de biz insanlara aittir. Her sistem özerk görünmesine mukabil bir dış sistemin çarklarından biridir. Bunlar arasında farklılıklar olduğu inkâr götürmezken, hepsinin aynı ‘’ Çıkmazı olmayan mantık’’ çerçevesinde benzerlikleri de mevzubahistir. Çıkmazı olmayan mantık tabirinin idrakinde bize ışık tutması babında mazinin büyüklerinin ‘’ Kâinat, imkân dairesinde başka tercihi bulunmayan, eşsiz bir intizamla ayaktadır.’’ sözünü hatırlatmak isterim. Bu intizam ana direktifler yörüngesinde sağlanır. Bu direktiflerin dışına çıkmaya yeltenen çarklar ıslahı kabil ise ıslah edilir, aksi halde sistemin ‘’muhafazası ‘’ adına ezilir, parçalanır, yok edilir.
Peki, kâinat içerisinde insanın yeri nedir? İnsan, fenni detaylarda aynıyla diğer unsurlar gibi belli kaidelere tâbidir. Gelgelelim insanı dehşetli boyutlarda hercümerce sürükleyen bir ayrım vardır: İnsan tasarruf hakkına, maddeye müdahale kabiliyetine sahiptir. Fert planındaki müdahalelerin ortak çıkar yahut duygudaşlık ölçüsünde büyüyeceği, geniş kitlelerin hareketini doğuracağı göz önüne alınmalıdır. İnsan iradesi ciddi bir disiplin çizgisinde yer almazsa, bu kabiliyetten ( Tasarruf hakkı) ötürü muazzam dönüşümler ( devrimler) doğacaktır. Sonuç olarak sistemin muhafazasından yana olanlar ve devrimden yana olanlar koşullandırmasıyla sistem gruplaşacaktır.
Sosyal bir varlık olan insan üzerinde en bağlayıcı aygıt olarak devleti görüyoruz. Devletten, bizlerin hukukunu önce dışarıya, sonra içeride birbirimize karşı korumasını umuyoruz. Bu hakların sınırları çoğulcu yaklaşımlar üzerinden çiziliyor. Çoğunluktan iseniz muktedir tarafta olmanın gücünü, değilseniz ezilmenin baskısını hissediyorsunuz. Nadirde olsa azınlıkların güçlü olduğu durumlarda oluşabiliyor, bu sefer çoğunluk kısımda kalanlar eziliyor. Peki, iki tarafın haklarına da hürmet edecek bir sistem hayal edemez miyiz? Evet, hayal edebiliriz!
Buyurun şöyle devam edelim, devlet aygıtı iyisiyle, kötüsüyle, merhametiyle, gazabıyla işliyor. Birilerinin ‘’ Çıkmazı olmayan mantık’’ çerçevesince iktidar sahibi olduklarını görüyoruz. Yönetenler iktidar ile birlikte güç elde ediniyor. İçlerinden iradesini terbiye edemeyen bazı fertler çevrelerine iktidarlarının muhafazası adına iltimaslarda bulunuyor, kapılarında halayıklar bulunduruyorlar. Bu kapı kulları, nimetlerinin kesilmesinden endişeye kapılıyor, mutlak itimat ile iş görüyorlar. Bu itimat gereği, hukukun korunmasına değil, iktidarın muhafazası adına iş görüyor, en büyük zulümlerin faili olabiliyorlar. Burada yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için satır aralarını zahire dökmek istiyorum: Bu zulümler devlet aygıtının olmazsa olmaz diyebileceğimiz sonuçları değil, iradesini terbiye edemeyenlerin suçudur.
Hukuki sınırlar çizilmiş, aygıt öyle veya böyle işlemeye devam ederken bazılarımızın daha mutlu bir hayat arzusundan doğan haykırışlar duyuluyor. Öncesinde de belirttiğimiz gibi kaçınılmaz olarak kimileri istikrardan, mevcut düzenin ‘’muhafazasından’’ yana, kimileri ise dönüşümden, ‘’ devrimden’’ yana tavır alıyorlar. Bir zaman geliyor ki devrimciler, muhafazakârlara galebe çalıyor. Yeni muktedirler gücün verdiği arzularla eskilerin tozunu, kirini temizliyorlar. Mamafih, derinlerden gelecek eski düzen çağrışımlarından endişe ettiklerinden, en küçük hücrelere dahi nüfuz edebilmek için en gaddarca zulümleri devrimin gereği görebiliyorlar. Hadiselerin en ilginç yanıysa buradan sonra başlıyor. Devrimler üzerine yeni devrimlerin talebi yönündeki haykırışlar duyulmaya başlandığında, “devrimciler “iktidarın kaybından endişe ederek, ‘’muhafazakârlaşıyorlar’’. Yanlış duymadınız, siyasal bilimcilerin tabiri ile güç zehirlenmesi sonucu devrimciler muhafazakârlaşıyorlar.
Apaçıktır ki ortada kaçınılmaz gibi görünen bir devridaim var. Neticesinde ise korkunç zulümler, vahşetler. Ben daha iyi bir dünyayı muhafazakârlık ile tedrici devrimlerin iç içe geçtiği bir anlayışta görüyorum. Topyekûn, yıkım getirecek, aceleci icraatlardan ziyade mutedil dönüşümleri barındıran. Her platformu dayatmaların değil, istişarelerin neticesi olan. Sınırları soğuk hukuki kurallarla değil, vicdanın sıcak çağrışımlarına emanet.
Mesut bir dünya hayal olsa da biz ona ulaşmak için fert fert ödevlerimizin gereğini yapalım. Empati penceresini kapatmayalım, daha mı ötesi kendimize karşı savcı, başkalarına karşı avukat olalım. Ateş düştüğü yeri yakmasın, ateş nereye düşerse bizi yaksın. Güzellikleri ders verir gibi anlatmayalım, önce yaşayalım. Bu kadar curcuna üzerine şu muhteşem yadigârı dile getirmeden edemeyeceğim:
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.