İŞE YARAMAM GEREK!
Herkes, Allah’ın takdir buyurduğu ömrü yaşar ve rızkı yer içer. Elbet herkes kendisini daha güçlü, başarılı ve mutlu kılarak yaşamak ister; bunun için kişisel gelişimini sağlamaya çalışması en tabiî hakkıdır. İnsanın, yaşadığı sürece bir takım yeniliklere ve değişimlere de açık olması elzemdir.
Bütün yaratılanlar içinde insanı diğerlerinden ayıran en önemli özellik ’düşünebilme’ kabiliyetidir. İşte bu nedenle insan, en kusursuz ve de o denli anlaşılması güç, kutsal bir varlıktır. İnsan, yaşadığı sürece düşünür; bir başka deyişle, düşünebildiği sürece vardır.
Skolastik felsefenin büyük düşünürlerinden René Descartes, ünlü veciz sözü "Cogito, sum exito!", yani "Düşünüyorum, öyleyse varım!" diyerek düşünme yeteneğimizin taşıdığımız en güçlü bir potansiyel olduğuna çağlar öncesi işaret etmiştir.
Aynı minvâl üzere yaşadığımızın somut göstergelerinden olan aşağıdaki bazı ikilemlere hem psikososyal, hem de sosyopolitik bağlamda birlikte göz gezdirelim:
-Tüketiyorsam, varım! Ancak yaşıyorsam, üretmem de gerek...
-Geçiniyorsam, varım! Ancak yaşıyorsam, çalışmam da gerek...
-Kullanıyorsam, varım! Ancak yaşıyorsam, bir işe yaramam da gerek...
-Paylaşıyorsam, varım! Ancak yaşıyorsam, kendimi aşmam da gerek...
-Dengeliyorsam, varım! Ancak yaşıyorsam, hukukumu ve haddimi bilmem de gerek...
-...
Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün, lâkin şu an için bu pek de gerekli değil, sanırım.
Yaşadığımız sürece insanî mübrem ihtiyaçlarımızı da hep karşılamaya çalışırız. En basitinden su içmek, yemek yemek, uyumak, dinlenmek, eğlenmek, paylaşmak, dertleşmek, hırlaşmak, hoş görmek, barışmak, yardımlaşmak, ... Kısaca, yaşamak...
Özellikle ve öncelikle herkesin daima iyiyi, doğruyu ve güzeli amaçlaması ve bunun için kendisine rasyonel bir mantıkla bir rota çizmesi gerekir. İniş ve çıkışları bulunan hayatın bazı kilometre taşlarında ara sıra soluklanarak rotamızda seyretmeye devam ederiz ki bu, en doğal tiyatro sahnesinde perde kapanıncaya kadar sürer...
Aile, Türk toplumunun en küçük ama son derece kutsal bir çekirdek birimidir. Hepimiz toplum hayatı yaşamakta olduğumuza göre her türden arayış, teşebbüs, açılım, gayret ve faaliyetlerimiz kimseye, madden ve mânen, herhangi bir sıkıntı, zarar ve karamsarlık vermemelidir.
Kısaca; insan ilişkilerinde hepimizin birbirimize saygılı, duyarlı, ölçülü, anlayışlı ve hoş görülü davranmamız esastır, aksi hâlde toplumda ne barış, huzur, güvenlik, ne de mutluluk ve dostluktan dem vurulabilir... Bu, son derece önem arz eden bir husustur.
Bir bakışımız, bir gülümsememiz hatta bir esnememiz bile çevremizde bulunanlara sıkıntı, huylanma, rahatsızlık, ... gibi en küçük bir olumsuz duygu ve düşünce vermemelidir. Şunu hep aklımızda tutalım ki kimse kimsenin nazına, kahrına ve kaprislerine katlanmak zorunda değildir.
Bir an kendimiz ve/veya çevremizdeki insanlar için olumlu bir şeyler yapamadığımızı düşünelim... O zaman varlığımız başkalarının varlığına hiçbir biçimde zarar vermemeli ki bari bu yolla bir işe yaramış olabilelim, hiç değilse...
Kişi, aile ve ulus olarak tüketici değil ‘üretken’ hâle gelmeliyiz... Egomuzu yenmeli, kendimizi aşmalı ve paylaşımcı, iyimser ve azimli olmalıyız... Öz değerlerimizi korurken geçmişin olumsuzluklarına saplanıp kalmak yerine geleceğe umutla bakmaya çalışmalıyız...
Düşünebilme kabiliyetimizi ve aklımızı olumlu, yapıcı, kalıcı, büyük ve güçlü projeler üretmek amacıyla kullanmalıyız... Çalışmaktan, yorulmaktan ve yaşlanmaktan korkmamalıyız... Madden ve mânen kazandıklarımızı israf etmekten ise, mutlak kaçınmalıyız...
Büyük düşün; yok olmasın düşünüşün ve gülüşün... Var isek, bir işe yarayalım; yok isek, boştur ne söylesek!
Ne mutlu kendini aşabilenlere! Yine ne mutlu ailesini ve ulusunu düşünebilenlere!
En büyük dileğim; şu naçiz satırlarımın bir nebze yürekleri ısıtması ve dimağları ışıtmasıdır, kısaca bir işe yaramasıdır...
Saygılarımla.