- 588 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Pazar Günlüklerim 16
BİR PAZARCININ GÜNLÜĞÜ
Geçen hafta da yazacak çok şeyim vardı aslında. Nedense alamadım, kağıt kalemi elime. Pazar ile ilgili olanları, aklımdaki diğer bir sürü şeyin içinden, çıkarıp dökemeyecek gibiydim yazıya.
Şu kadarını söyleyeyim, geçen hafta ki pazar harikaydı. Hem kazanç yönünden....bir sürü şey yüzünden işte..
Bu hafta pazara da geç kaldım.😜 Ne olacak benim bu halim bilmiyorum. Gece bölük pörçük bir uyku, sabah da ağırlıktan kalkamayan bir kafa. Neyse ki ilacımdan umutluyum, delirmedim şimdilik....
Tam evden çıkıyordum ki, telefonum çaldı. Müşteriler, taa Adapazarı’ndan kalkıp gelmişler de, ben 10 dakikalık mesafeye geç kaldım. Apar topar çıktım, sabah hazırladığım çiçek sandıklarımı alarak. Asansöre taşırken onları, geçen hafta bir müşterimin ısmarladığı, hawortia yı almadığım geldi aklıma. Bitkilerimin hepsi bir yerde olmadığından, ve bir türlü tasnif edemediğimden, 3 balkon ve terası taradım, bulamadım. Ama var olduğunu biliyorum. Sonra aklıma, cam tencereye diktiğim hawortia geldi. Onu kaptım. Tenceresiyle isterse şu fiyata, tek bitkiyi isterse şu fiyata veririm diye geçirdim aklımdan hızlıca ve doğru asansöre yollandım.
Poşetleri koyduğum büyük çantanın en üstüne sıkıştırdım onu. Asansörden, bina çıkışına, taksinin geleceği yere taşıdım. Poşeti tam koydum yere, tencerenin kayması ve paramparça olmasıyla, küçük bir çığlık atmışım. ’Hayır olsun’ dedim kendi kendime. Sinirlenmedim ama. Bitkiyi aldım. Cam kırıklarını temizleyip çöpe, kendimi de pazara attım. Kötü başladım ama, güzel bir gün oldu.
Sebahattin gene gelmemiş. Tezgah yapacağım , iş başa düştü. Karşıda ki Nevriye’nin yönlendirmesiyle ve malzeme yardımıyla yaptım bişiler. Tezgah yuvarlak bu sefer ve küçük. Olsun...
Daha yerleştiremeden saksılarımı, Adapazarlı müşteriler geldi. Onlar seçerken bitkileri, yanında 8-9 yaşlarında oğluyla, bir hanım daha geldi.Yeni tanışıyor sukkulentlerle. Uzun uzun düşündü, hangisinden alacağını.
-Bulaşıcımıdır bu hastalık? diye sordu..
-Hem bulaşıcı, hem de iflah olmaz bir hastalık..dedik, gülüştük.😁
Müşteriler gidip, saksıları yerleştirdikten sonra, şöyle bir bakındım etrafa. Sebahattin dışında herkes yerinde. Nagihan ıspanakları ayıklayıp, tezgaha koymaya çalışıyor. Yan taraftaki balıkçı kalabalık. Tezgah arkasında iki eleman, akşama kadar sürecek, balık temizleme işine başlamışlar. Limoncu kadınlar, kimbilir kaçıncı turlarını yapıyor. Nagihan’ın tezgahının yanında, pekmez, dut suyu falan satan bir adam var. Geçen hafta bir opuntia almıştı, bu hafta da değişik kaktüslerden bakacağını söylemişti. Gözlerimle tararken etrafı, ona takılınca aklıma geldi. Minik bir kaktüs aldım, götürdüm.
-Size getirdim bunu, hediyem olsun.
-Sağol Abla, Allah razı olsun..
Çay ocağına gittim sonra, herkese hayırlı işler dileye dileye.
Ocağın sahibi beni görünce;
-Ablaya ikisi bir arada kahve yap oğlum. Ama karton bardak olmasın ve bardağı tam doldurma..
Öyle güzel bir his ki bu. 😎
Kahvemi yudumlaya yudumlaya gittim tezgahımın başına, oturdum pazarcı sandığına. Yanımda bir karartı, çantamın yanına biri birşey bıraktı yere.
-Abla, bu da benim hediyem olsun. Aramızda kalsın, votkayla çok güzel gider..😲
Kara dut suyu getirmiş hemşerim. Bursa’lı o da..
İyi de votkayı nerden çıkardı şimdi bu...Yoksa, akşamcı tipi mi var bende? 😄
Meraklı Nevriye geldi hemen.
-Ne getirdi o sana.
-Dut suyu getirmiş, ben ona kaktüs vermiştim de. diyerek açıklama yaptım.
-Güzel mi ki?
-Geçen hafta minik bir bardak içmiştim, evet güzel...
Oğlu Yunus da karşıdan bağırıyor bu arada,
-Abla, bak lodos var, o şemsiyeye sen sahip çıkacaksın bugün ona göre. O kabağın kilosu da 3 TL, satarsın artık, çiçekle beraber.
Hemen yanıma minik bir tezgah açmışlar, kabak satıyorlar. Kocaman da bir şemsiye dikmişler.
- Kabağı satarım, ama şemsiyeyi zapt etmem zor be Yunus.
Sevgili Bacımın aldığı minik deniz kabuklarına, hemen oracıkta, evden getirdiğim çelikleri diktim. Arkadaşımın gönderdiği renkli minik kovalara da, 5,5 luk saksılar cuk oturdu. Hepsi satıldı, kısa sürede.
Çocukların ilgisi yine çoktu bu hafta. Kömür gibi saçları kıvır kıvır, üzerinde karate elbiseleri olan 8-9 yaşlarında bir çocuk geldi babasıyla. Bir kararsızlık yaşadı o da, hangisini alacağı konusunda. Bir tane kendi seçti, bir tane ben hediye ettim. Ücretini ödedi. Babası uzaktan izledi onu sadece. Gururla karışık bir gülümseme vardı yüzünde.
Müşteri aralarında, yanıma aldığım kitabı okurken,
-Ooooo, okuyan bir pazarcı, ne güzel....diyen, otoriter, diksiyonu düzgün, içten bir kadın sesi duydum. Başımı kaldırdım. Orta yaşın üstünde, bakımlı, kısacık saçları ile, mavi gözlü bir hanım bakıyordu bana.
Sukkulentlere baktı, iki tane de aldı.
-Okuyan insanları çok severim, o kadar azaldık ki dedi, hem de çantasında ki kitabı göstererek. Ayşe Kulin, ’Tutsak Güneş’..Sıradaki kitaplarımdan biri.
-Nasıl?
Beğenmiş. Başka dünyalardan, o dünyalarda yaşayanlardan bahsediyormuş. Dünya halklarının kardeşliği gibi bir vakıfları varmış onların da. Haftada bir kaç kere seminerleri, toplantıları oluyormuş. lgimi çekerse gidebilirmişim, çok sevinirmiş.
Yoğunluğumdan bahsettim ona. Vakit bulabilirsem gideceğim inşallah.
-Ablaaaaa, yakala....diye bir ses, hemen arkasından havada uçan bir mandalina...
-Ah, hiç iyi tutucu değilsin be abla, çiçeğin üstüne mi geldi yoksa, bişi oldu mu?
-Evet Yunus, yaprakları kırıldı...Annesine göz kırparak söyledim bunu. Kırılmadı ama, azcık ezildi, söylemedim ona. Toparlar nasılsa.
Kitaba daldığım bir ara, arkamdan gelen seslere döndüm bu kez.
-Kaç paket içersin günde?
-1 paket bitiyo valla.
-Benim erif, üç paket içer. Eceline susamış. Er gün üç paket alır giderim eve.
Emine bu..
Yakıyor o da bir sigara, yere oturuyor yanıma. Sırtını limon sandıklarına dayıyor. Oturduğım sandık yüksekte kalınca, ben de yanına çömeldim.
-Akşam 12 ye kadar astanedeydik abla gene. Adam durup durup bayılır, noluyo böle anlamadım.
-Psikolojik durumu nasıl peki, saldırgan mı hala?
-Yok ablam, eskisi gibi değil.
-İyi bari, sevindim.
Beş taşlı yüzüğüme takılıyor gözü.
-Televizyonda çıkanlardan mı abla bu?
-Televizyonda çıkan ne bilmiyorum ama, gümüş bu yüzük, taşları değersiz.
-Aaaa, ama gerçek gibi.
Kendine tek taş bir yüzük almış bir kaç sene önce. Temizlik yaparken, koltuk arasına sıkışmış, kırılmış.
Nedir bu tek taş çılgınlığı anlamıyorum. Halin, durumun ortada. Amaaannnn, neyse, banane. Geçici mutluluk peşinde insanlar, kınamamak lazım.
Safiyecim geldi, elinde bir poşetle. Görmüyordum kaç haftadır. Bana fındık ve turşu getirmiş sağ olsun. Fotoğrafını göreceksiniz, çok nefis değil mi sizce de..Ellerine sağlık canım benim.😘😘
Pazara çıkmaya başladığım haftadan beri gelen bir müşterim var. Genelde ailecek geliyorlar. Yani, eşi ve kızı ile. Samimi, sıcak içten insanlar. İlk görüşte kanımın kaynadığı insanlardan. Geçen hafta hanımı görememiştim, selam söylemiştim, eşi ve kızı aracılığı ile.
-Selamınızı aldım diyerek geldi, sıcacık gülümsemesi ile.
Değişik sukkulentler olduğunu görünce de, almakla almamak arasında kararsız kaldı. Sebebini biliyorum, evde ve balkonda yer kalmadı diye, eşi sitem ediyor tatlı tatlı. Bir tane o alıyor, bir tane de ben hediye ediyorum, aklinın takıldigı sukkulenti. Hediyeye de bisi diyemez ki. Biz boyle konusup güluşürken geliyor eşi,
-Bir yuva dağılırsa, sorumlu sizsiniz ona göre.
-Amaannn siz de..Çiçeklerin sebep oldugu bir dağılma görmedim. Ilk olsanız da, hemen toplariz gene. 😉
Karate giysili çocuk ve babası yaklaşıyor tezgaha. İçımden, ’eyvah, kesin düşürdüler saksıları gibi birşeyler geçerken, ellerindeki şeffaf torba ve ićinde ki saksıları görüp anlıyorum. Renkli iki saksı almışlar, kaktüsler için. Bana göstermeye gelmişler. Nasıl beğenmem..😍😍
Hava kararmak üzere. Pazarcılar ışıklarını yaktılar. Fotoğraflarını çekerken pazarın, neden bilmem çocukluğum geliyor aklıma. Bursa Telefrik’de oturuyoruz ve pazardayız. Kış pazarı, her yer ışıl ışıl. Nerden geldi ki aklıma? Hafızam zayıflıyor her geçen gün ama, çocukluk anıları neden su yüzüne çıkıyor acaba?
Yaş aldıkca, çocukluğuma, ilk gençliğime daha bir özlem duyuyorum. O günlerimin geçtiği yerlere, mekanlara gitmek için, karşı konulamaz bir istek duyuyorum.
Neden özler insan çocukluğunu?
Daha mutlu olmadığı için mi?
Kimse yalan söylemediği için mi?
Kimse aldatmadığı için mi?
Koşulsuz, karşılıksız sevildiği için mi?
Kırmızı toz biber ekilmiş zeytinyağlı ekmeklerimi,
Giysi yerine, artık kumaş parçaları sardığım bebegimi,
Taşlarla, çamurla, annelerimizin verdiği, minik kilim parçaları üzerinde oynadığımız evcilik oyunlarını,
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.