- 1249 Okunma
- 14 Yorum
- 1 Beğeni
PAYDOS
12 Eylül ihtilalinin üzerinden tam bir yıl geçmişti. Yani ihtilalden tamı tamına bir yıl sonra 12 Eylül 1981 tarihinde nişanlanmış, parmağıma nişan yüzüğünü takmıştım. Yanlış hatırlamıyorsam okullar da 13 Eylül Pazartesi günü açılmıştı.
Nişan dediysem öyle şanlı şatafatlı bir tören değildi benimki. Zaten erkek tarafını temsilen tek kişi vardı ki o bile aslında kız tarafıydı. Yani nişanlımın teyzesinin kocası…Okulumuzun katibi, benim en iyi arkadaşım…
Bir kaç kilo kurabiye, bir kaç bardak çay ve Yörüğün pekmeze baktığı gibi ya da pazarda at satın almaya gelmiş alıcı gibi beni tepeden tırnağa süzen kız tarafı yakınları ve köylülerin bakışları altında ‘’Hayırlı uğurlu olsun’’ duaları eşliğinde parmaklara geçirilen o on sekiz ayar yüzükten ibaretti nişan dediğim olay. Hepsi bu.
Evet 13 Eylül günü artık yüzük takılı olan parmağımı öğretmen arkadaşların gözünün içine sokuyordum adeta, görsünler de ‘’ Aaaa Sami sen ne zaman nişanlandın’’ sorusunu sorsunlar, ben de ballandıra ballandıra anlatsam diye.
Nihayet arkadaşlardan Matematik öğretmenimiz Handan hanım fark etti ve aynen beklediğim gibi ‘’Aaaaa Sami hocam. Sen ne zaman nişanlandın?’’ diye sordu. Onun sorusu üzerine diğer arkadaşların dikkatleri de üzerimde toplandı. Hatta bahçede İstiklal Marşını okumak üzere sıraya girmeye başlamış öğrencilerde bile bir anda bir dalgalanma oldu ‘’ Len duydun mu bizim Sami Hoca nişanlanmış ‘’ diye.
Velhasılı kelam bir sene önceki 12 Eylülde ‘’ Bundan sonra ne olacak memleketin hali?’’ diye düşünürken, bir sene sonraki 12 Eylül gayet güzel başlamıştı. Bir sene önceki 12 Eylülde pek çok öğretmen arkadaşım göz altına alınıp ( solcu ya da sağcı fark etmiyordu ) analarından emdikleri süt burunlarından getiriliriken, bir sene sonraki 12 Eylülde sürgün olarak başka yerlere gönderilenler hariç tüm arkadaşlarım okulun bahçesinde nişanımı kutluyorlardı.
1981-1982 Eğitim öğretim yılı işte böyle başlamıştı Antalya- Manavgat İmam-Hatip Lisesinde.
Okulun açıldığı o ilk gün müydü yoksa bir kaç gün sonrası mıydı pek hatırlayamıyorum ama sanırım yine 1981 yılının Eylülü ya da Ekim ayının başlarında okul müdürümüz tüm öğretmenleri öğretmenler odasında topladı ve elindeki bir kağıttan Milli Eğitim Müdürlüğünden gelen bir emri okumaya başladı. Emir aslında Milli Eğitim Müdürlüğünden değildi elbette. Daha yüksek bir yerdendi. Hasan Paşa’dan geliyordu. Hasan Paşa deyince İstanbul- Kadıköy’deki Hasanpaşa semtinden ya da ‘’Pis Yedili ‘’ dizisindeki müdür yardımcısı Hasan Paşa’dan değil elbette. Aslında bir asker olan ama 1980- 1983 yılları arasındaki o askeri dönemde Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Sağlam’dan geliyordu. Hasan Sağlam, sağlam bir emir vermiş ve demişti ki ‘’ Bundan böyle 24 Kasım tarihi Öğretmenler günü olarak kutlanacaktır. Her okul ve her yerleşim yerinde gereken özen ve hassasiyet gösterilerek Baş Öğretmenimiz Atatürk’ün Millet Mektepleri Baş Öğretmenliğini kabul ettikleri bu gün bundan böyle Öğretmenler günü olarak kutlanması için gereğini rica ederim.’’
Hemen hatırlatalım: Halen eğer üst makam alt makamdan bir şey isterse rica eder; alt makam üst makamdan bir dilekte bulunursa arz eder. Yani ‘’Rica ederim’’ denmişse anlardık ki ‘’ Bu bir emirdir. ‘’Rica ederim’’ in açılımı ve tefsiri ‘’Bakmayın öyle nezaket gösterip de rica ederim dediğime. Emr-i Şerifim mucibince iş işleyesiniz. Mugayir fiiliyatta bulunanların kellesi gider.’’ Olmuştur hep.
Efendim tabii ki koskoca bakan öyle minik bir kasabanın minik bir Milli Eğitim Müdürlüğüne direkt yazı göndermez. Bakan Bey İl valilerine, Valiler, İl Milli Eğitim Müdürlerine, İl Milli Eğitim Müdürleri, İlçe Milli Eğitim Müdürlerine, İlçe Milli Eğitim Müdürleri de İlçedeki okul müdürlüklerine gönderirlerdi. Okul müdürleri ise posta zimmet defterlerine ‘’ yazıyı aldım’’ diye imza attıktan ve aldığı tarihi yazdıktan sonra öğretmenlere duyurur. Hatta gerekiyorsa öğretmenler de ‘’ Okudum, bilgi edindim’’ diye isimlerini yazıp imzalardı gelen emrin arkasını. Dahası eğer emir köy okullarına iletilecekse her ilçe okulunun bir kaç tane köy okulu olur, o köy okullarına bu emri iletmek ilgili okul müdürünün görevi olurdu.
Neyse…1981 yılında Manavgat İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü biz öğretmenleri sevinçten ve gururdan zıplatan bu emir çerçevesinde ‘’ Biz ne yapabiliriz?’’ diye düşünmüşler ve sonunda öğretmenlik mesleğinin kutsallığını dile getiren bir tiyatro eserinin -öğretmenler tarafından- sahneye konulmasına karar vermişler. Yani birinci emir Bakanlıktan: 24 Kasım, Öğretmenler günü olarak en anlamlı şekilde kutlanacak; ikinci emir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden : ‘’Cevat Fehmi Başkut tarafından yazılmış olan ve öğretmenlik mesleğinin ne kadar kutsal bir meslek olduğunu ifade eden en güzel eser olan ‘’Paydos’’ adlı tiyatro eseri 24 Kasım 1981 Tarihinde öğretmenler tarafından sahneye konacak. 24 Kasım 1981 tarihine kadar tüm okul müdürleri bu tiyatroda gerek oyuncu gerekse diğer hizmetler için ( sahne düzeni, dekor, kostüm, ses ve ışık vs vs. ) görev alacak öğretmenlere zinhar ‘’ Hocam ders saatinde nereye gidiyorsun’’ demeyecek. Tüm görevliler 24 Kasıma kadar izinlidirler.’’
Her şey iyi hoş da tiyatro eserini oynayacak öğretmenler? Onlar nasıl temin edilecek? Hepsi aynı okuldan olsa olmaz. Farklı okullardan olması lazım. Kim hangi rolde oynayacak? Daha düne kadar birbirlerinin gözünü oyan öğretmenler şimdi aynı piyeste rol alırlar mı? Daha bir sürü sorun var. Hepsinden önemlisi 24 Kasıma kadar - Sahnede iki buçuk saat süren- bir eser nasıl ezberlenecekti?
Bir kaç gün içinde oyuncu sorunu aşıldı. Bizim okuldan yani Manavgat İmam-Hatip Lisesinden iki oyuncu adayı çıktı: Biri tabii ki ben, diğeri de Edebiyat Öğretmenimiz Şükrü Özbakır.
Daha sonra rol dağıtımına geçildi. Genel olarak oyuncu kadrosu kendi seçtikleri karakterleri aldılar. Bana kala kala koskoca oyundaki en küçük rol olan ve sahnede en fazla iki dakika rolü olan elektrik tahsildarı rolü verildi. Şükrü Bey ise piyesin en sevimsiz tiplerinden biri olan Hacı Hüsamettin rolündeydi. Baş rolde Hasan adında ( Soyadını unuttum ) Bir orta okul öğretmeni arkadaş vardı.
İlginçtir ki bu kadar kısa süre içinde herkes rolünü gayet iyi bir şekilde ezberledi ( Bir kişi hariç ) ve yine ilginçtir ki sanki tüm öğretmeler senelerdir bu işi yapan profesyonel tiyatro sanatçılarıydı.( Yine o bir kişi hariç )
Benim rolüm oldukça kısa olduğu için tabii ki hemen ezberlemiştim ama ‘’Yahu benim rolüm zaten önemsiz. Ben bari derslerimden kalmayayım. Siz bensiz de idare edebilirsiniz’’ diyemiyordum çünkü aslında piyesteki en kutsal (!) ve en önemli rol benimdi(!): Süflörlük. Rolünü unutan arkadaşlara suflörlük yapıyordum sahne arkasından. Sahne dediğimiz de tabii ki bir kaç kontrplak levhadan ibaretti.
Dedim ya bir kişi hep unutuyordu rolünü. Piyesteki adı Salih Usta olan yaşlı bir karakteri canlandıran, kendisi de aslında biz göre hayli yaşlı olan öğretmen arkadaş sürekli unutuyordu rolünü. Onunla aramızda bir anlaşma yapmıştık. Rolünü unuttuğunda geriye doğru gelip bana yaklaşıyor ve ‘’Öhö’’ diye öksürüyor, ben de unuttuğu bölümü fısıldıyordum kulağına.
Derken efendim 24 Kasım 1981 tarihinde Manavgat ilçesinin tek sineması olan yanlış hatırlamıyorsam Çağlayan Sinemasında Paydos adlı tiyatro eserini oymamak üzere sahneye çıktık. Benim rolüm hemen piyesin başlarında olduğu için işim biter bitmez sahne arkasında yerimi aldım.
Piyes gayet güzel gidiyordu. Tüm arkadaşlar, özellikle Murtaza Öğretmen karakterini canlandıran Hasan Bey sahnede adeta devleşmişti ama gel gör ki Salih Usta rolünü oynayacak arkadaş hepimizi korkutuyordu. Korkutuyordu çünkü zil zurna sarhoştu. Güya heyecanını yenmek için rakı içmişti. Aslında neredeyse ayık gezmeyen bir tipti zaten. Yani olayın heyecanı yenmeyle bir alakası yoktu.
Nihayet bu arkadaşın da sırası geldi. Sahneye çıktığında gayet iyi başladı oyuna. Derken ‘’ Öhö’’ dedi. Elimdeki metne baktım ‘’ O benim kızım yahu’’ demesi gerekiyordu.
Usulca fısıldadım.
-O benim kızım yahu…
Baktım yine ‘’ Öhö’’ dedi.
Ben sesimi yükselterek:
-O benim kızım yahu.
Peşinden bir öhö daha.
Ben sesimi iyice yükseltip bağırarak.
-O benim kızım yahu.
Piyesi izleyenler benim sesimi duydular tabii ki. Salon gülmekten yerlere yatıyor. Arkadaş hala ‘’Öhö’’ diyor. Ben dayanamadım artık .
-Yahu hocam o senin kızın işte anlamadın mı?
Arkadaş nefes nefese:
-Gıcık geldi yahu. Anlasana…
Evet…Hasan Bey ‘’ Haydi çocuklar Paydos’’ dediğinde salon alkıştan inliyor ve göz yaşları sel olmuş akıyordu. O bir gece için çok zahmetler çekmiştik ama sonunda ufak bir pürüze rağmen çok büyük bir başarıyla sahneye koymuştuk Paydosu.
Tam altı sene sonra Batman’da bu sefer öğrencilerim oynadı benim yönettiğim aynı eseri. Tam dört defa sahneledik. Öğrencim İbrahim Kalkan ‘’ Haydi çocuklar paydos’’ dediğinde baktım ki öğrencilerim çok çok daha güzel oynadılar aynı oyunu. Çünkü onlar yukarıdan gelen bir emirle değil gönüllü, yüreklerini ortaya koyarak oynamışlardı.
İşte bu da böyle bir anıydı.
Bu gün ( 24.11.2015) Öğretmenler Günü.
En başta Baş Öğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere öncelikle ebediyete göçmüş olan tüm öğretmenlerimizi, bu mesleğe emeğini, terini hatta canını vermiş tüm meslektaşlarımı, yüce dağ başlarında yanan bir ışık olayım derken hain kurşunlarla şehit edilmiş tüm ilim ordusunun silahsız neferlerini saygı ve şükranla yâd ediyorum. Hayatta olan öğretmenim varsa hürmetle ellerinden öpüyorum. Kendi ellerimle yetiştirdiğim tüm meslektaşlarıma da görevlerinde başarılar diliyorum.
NE MUTLU ÖĞRETMENİM DİYENE…
YORUMLAR
Güzel bir meslek olmalı öğretmenlik.
Soruyorum kendime bazen;
''Ben yapabilir miydim?'' diye.
Galiba yapamazdım.
Çok tez canlı ve çok çabuk sinirleniyorum.
Çocuklarla hep iyi olmuştur aram ama,
sanırım yapamazdım öğretmenliği.
Tüm öğretmenlerimizin gününü gönülden kutluyorum.
Hoş bir anı imiş hocam.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
hepimizin bir sürü anısı vardır. ama herkes anısını böyle keyif verici anlatamıyor. öğretmenler günün kutlu olsun hocam.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
Bizimle burada bir çok kıymetli bilgiyi paylaşıp öğretmeye devam ettiğiniz gibi, kah güldürüp, kah düşündürdünüz.
Bu anlamlı gününüzü kutluyorum...
Saygılar,
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
Merhaba Sami Hocam, ben de sayfan aracılığı ile bütün öğretmenlerimixi gününü kutlarim.
Güzel bir anı yazıydı tebrik ederim
Selamlar
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
Gerek kıymetli şahsınızın gerekse tüm öğretmenlerimizin bu güzel ve özel gününü kutluyorum Sami hocam.
Yüreğinize sağlık.
En derin saygılarımla ve sonsuz selamlarımla Sami hocam...
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
Yazınızı büyük bir keyif ve beğeniyle okudum özellikle Salih ustayı anlattığınız bölümler oldukça gülümsetti.
Uzun bir yazı olmasına rağmen çok akıcı yazılmış okurken nasıl bitti anlamadım bile.Bu güzel yazı için tebrikler..Ayrıca sizin ve tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyorum..Saygılarımla
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Eh artık bu yaştan sonra bize de anılar kalır,tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Senin de öğretmenler günün kutlu olsun.
Selam ve sevgiler benden.
Sami öğretmenim, sizin nezdinizde
geleceğimize yön verecek nesilleri yetiştiren tüm öğretmenlerimizin ellerinden minnet ve saygıyla öper, öğretmenler gününüzü kutlarım.
sami biberoğulları
Senin de öğretmenler günün kutlu olsun.
Selam ve sevgiler benden.
Ne mutlu size ve ne mutlu bize hocam
iyiki varsınız
ellerinizden öpüyor öğretmenler gününüzü kutluyorum
sami biberoğulları
Bir daldın mı seneler sonra çıkıyorsun.
Neyse...Hoş geldin. Çok teşekkür ediyorum.
Selam ve sevgilerimle.