- 426 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Basın özgürlüğü mü? O nedir?
Ender Erdemil
Basında tekelleşmenin adını “yoğunlaşma” koymuşlar. Tekelleşme biraz kaba tabir. Biraz da eskidi. Küreselleşme sürecinde çağdaş olan yoğunlaşmadır. Bize de basın sektöründe yoğunlaşıldığına inanmış gibi yapmaktan başka yol kalmıyor. Böyle yapsak da biz tekelleşme demeye devam edeceğiz.
Ekonomik açından tekelleşme rekabetin işletmeler üzerindeki baskısından kurtulmayı amaçlar. Arz ve talebin belirlediği denge fiyatından mal satacağım diye göbeği çatlayan kapitalist, tekelleşince karını maksimize edeceği bir üretim miktarı belirler. Buna göre üretim yapıp karını maksimize eder. Bunun için yüksek kapasite kullanımına da gerek duymaz.
Basın tekelleşince de patronlar aynı şeyi yapar. Rekabetten kurtulduğundan haber, köşe yazısı diye göbeğini çatlatmaz. Bir haber ajansı kurar. Sahibi olduğu gazetelere, dergilere televizyonlara, radyolara haber servisini bu ajans yapar. Hem denetimi daha kolay olur, hem de her yayın organında yüzlerce nitelikli eleman çalıştırmanın gereği kalmaz. Bütün gazetelerin manşetleri, haberleri birbirine benzermiş kimin umurunda?
Kırgızistan Manas Üniversitesinden Toktokan Aytaliyeva’nın Medya Dünyasında Tekelleşme: Türkiye Örneği başlıklı Yüksek Lisans tezinde verdiği bilgiye göre, Doğan Haber Ajansının haber servisi yaptığı 2001 yılında medya sektöründe 1000’i muhabir olmak üzere yaklaşık 3500 kişi işinden olmuş.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünden Yard. Doç. Dr.- şimdi Doç.- Ali Arslan, Türkiye’de Medya Sektörünün Ve Medya Çalışanlarının Sorunları başlıklı çalışmasında söyle bir tespit yapmış: “Denilebilir ki medya, iki yüzü keskin bir bıçak gibidir. İstenildiğinde insanlar, toplum ve kültür için çok yararlı hizmetler yerine getirebilecek bir niteliğe sahip olan bu güç; art niyetli ya da kendi çıkarlarından başka hiç bir değere önem atfetmeyen kişi ya da grupların eline geçtiğinde, geniş halk kitlelerinin kalp ve beyinlerini imha edebilecek güçte öldürücü bir silaha dönüşebilmektedir.”
Tekelleşen basının işadamı patronu toplum ve kültür için çok yararlı hizmetlerle uğraşmaz. Bunun yerine toplumu; varlığını bağladığı küresel güçlerin iktidarlarını sürdürebilmeleri yönünde şekillendirmeye çalışır. Tekelleşen basının bu etkisinden toplumun kurtulması olanak dışıdır. Doç. Dr Ali Arslan bu konuda şunları yazmış: “Yalnızca bireylerin değil, aynı zamanda toplumsal grupların, toplumsal kurumların ve kuruluşların, kısacası toplumumuzun tamamının ve ulusal kültürümüzün, medyanın şekillendirici ve belirleyici etkisinden kaçabilmesi olanaksız gibi görünmektedir. (aynı eserden)”
Basın tekeli; bağlı yayın organlarıyla yaydığı haber ve yorumlarla toplumun kanaatlerini oluşturmaya, toplumu yönlendirmeye başlar. Bunu yaparken toplumu şekillendirme işinde görev alan gazeteciler de şekillenir. Bu zamanla öyle bir hal alır ki habercilikte yeni bir tarz yaratır. Bu tarz gazetecilerin de habercilik anlayışı haline gelir. Basın, toplumu şekillendirirken, çalışanını da şekillendirmiş olur:
“Tekelci kapitalizm altında Adorno’nun deyimi ile kültür endüstrisi, kitlelerin bilincini o kadar kolonileştirmiştir ki akıl tutulması içinde kitleler düşünemez hale gelmiş, yaratıcılık adına hiçbir alan bırakılmamıştır. Kapitalist üretim altında haberler, tüketicinin bedenini ve düşüncesini kuşatmıştır (Basın İşletmelerinde Tekelleşmeye Bağlı Hak İhlallerinin İşgören Üzerindeki Sosyal Psikolojik Etkileri: İzmir Basın İşletmeleri Örneği Ahsen Armağan, Ege Üniversitesi; Çiğdem Dirik, Ege Üniversitesi)
Basın tekelinin gazetecisi
Basında tekelleşme süreci yeni bir gazeteci profili ve yeni bir gazetecilik anlayışı yaratır. Sansasyon yaratmak meslek ahlakının önüne geçer. Özel yaşama saygı ortadan kalkar. İçi boşaltılmış yayın organlarının; içi boş gazetecileri nitelikli gazetecilerin yerini alır. Nitelikli gazetecilerin, nitelikli görsel basın çalışanlarının yerini ünlüler alır. Bu şekilde basında da küreselleşme sürecinde en önemli unsur sayılan vizyon kazandırılmış olur.
Gazeteler, televizyonlar ve radyolar Türkçe’yi katleden sözde yazarlar, sunucular, spikerlerle dolar. Nitelikli gazetecilerin çalışma alanı bu şekilde daraldıkça daralır.
Basında tekelleşme toplumun olduğu kadar basın çalışanının aleyhine işleyen bir süreç haline gelir. Artık basın tek merkezden yönlendirilmekte, sesi de ona göre çıkmaktadır.
Bu süreç meslek etiğini bir tarafa bırakmış, egemenlerin savunucusu, savunduğu kadar da karşılığını alan gazeteciler yaratır. Bu gazeteciler yüksek paralarla basın organlarına transfer olurlar. Yüksek ücretlerle çalışırlar. Başka bir deyişle satın alınmışlardır.
Mesleğine saygı duyan gazetecilerin patronları başbakan tarafından "vitrininize kimi koyduğunuza dikkat edin." şeklinde uyarılır. Onlar da patronlar tarafından kapının önüne koyulurlar.
Basın bir yandan toplumu kuşatırken diğer yandan sokakta çalışan gazeteciyi de şekillendirir. Çalışan gazeteciler, basında tekelleşme sürecinde kendilerine kazandırılan yeni tarz ve yeni gazetecilik anlayışı ile toplumun kuşatılmasına katkıda bulunurlar.
Basında tekelleşme süreci, tek merkezden tek sesi yayma sürecidir. Gazetecinin önünde iki seçenek vardır. Ya tek merkezden gelen tek sesin yayılmasına çalışacaktır, yada işsiz kalıp geçim sıkıntısıyla boğuşacaktır.
Basın özgürlüğü mü? O nedir?
Ender Erdemil
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.