- 415 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KEFTİRE'DEKİ CENNET
MAZİYE YOLCULUKLAR – 57
Kâhta’nın Keftire köyünde yüreği tertemiz, mert, cömert 20 yıl muhtarlık yapmış Mehmet Çelebi Beyin konuğuyum…
Mehmet Çelebi, ayağında şalvarı, başında şapkası, üzerinde yeleği ile tam bir Kâhta köylüsüdür…
Saf, dürüst, yiğit bir köylü… Dostlarını incitmekten korkan bu saf adam öksüz büyümüş… Gece gündüz çalışarak kimseye muhtaç olmayacak bir gelire sahip olmuş… Tahsili olmamasına rağmen birçok diplomalı insandan üstün meziyetlere sahiptir…
Çevreye efendiliği ile kendisini kabul ettirmiştir… Binlerce dost edinmiştir… Dostlarına karşı bir gün vefasızlık etmemiştir…
Haksızlıklara karşı her zaman bir dağ gibi durmasını bilmiştir… Zorbalıklara karşı yalnız kalsa da boyun eğmemiştir…
Kul hakkını yemekten korkan, haksızlık etmekten çekinen bir güzel insan… Verdiği söz binlerce senet ve çekten daha değerlidir… Kendisini tanıyan herkesin güvenini kazanmıştır… Saygı kelimesi onun kişiliğinde anlam bulur…
Yaptırdığı köy odası ve baraj gölüne kuşbakışı bakan koca terası herkese açıktır… Gelen konuklarını kapıda karşılar, odasında başköşeye oturtur… Konuklarını en iyi şekilde ağırlamak için büyük bir titizlik gösterir… Konuklarına yedirmek için beslediği küçükbaş hayvanlardan birini kestiğine çok kez tanık oldum…
Akıllı esnaf, kendi çıkarı için müşteri velinimetimdir, der…
Mehmet Çelebi Bey, çıkarsız, riyasız dostlarım velinimetimdir, der… İnsanlara büyük değer verir… Kibir nedir bilmeyen bu alçak gönüllü insan, onuruna müthiş düşkündür…
70 yıllık ömründe onurundan taviz vermemiştir… Şerefine leke getirmemiştir… O herkesi kendisi gibi bildiğinden bir sürü insancık, onun saflığından faydalanmaya çalışmıştır… İnsanların alçalmasına, onursuzca davranmalarına hep şaşırmıştır… Onlar adına kendisi üzülmüştür… Onların davranışlarından kendisi utanmıştır…
Mersin’de öğretmenlik yaparken okulumuza müfettişler geldi… Sınıfıma giren müfettiş, nereli olduğumu sordu… “Kâhtalıyım” deyince, Keftireli Muhtar Mehmet Çelebi’yi tanıyıp tanımadığımı sordu… Tanıdığımı söyledim.
Müfettiş, Keftire köyünde iki yıl öğretmenlik yaptığını anlattı. Mehmet Çelebi Bey’in çok değerli bir insan olduğunu, eğitimcilere destek verdiğini söyledi… Ekledi: Çok yemeğini yedim, iyiliklerini gördüm... Aradan 20 yıl geçmesine rağmen köyde gördüğüm saygıyı unutamadım…
Gururlanmıştım… Her Kâhtalının insanlığı beni sevindirir. Mutlu eder… Mehmet Çelebi Bey, köye gelen öğretmen ve imama yabancılıklarını hissettirmez, onların koruyucu meleği olur… Onlara kendi evlatlarından fazla değer verir…
Köy odasında minder kalınlığındaki halılar üzerinde oturmuş sohbet ederken, yeni konukları geldi. Kendinden küçük konukları ayakta karşıladı. Başköşede yer gösterdi. Karşılıklı hal hatır soruldu. Sohbet ederken oğlu konuklara çay getirdi.
Konuklardan Hacı Sait Özadalı dedikleri orta boylu kişi, divanın üzerinde bulunan, hediye olarak getirdiğim SEVGİ KARDELENDİR, DÜŞLERİMİ GERİ VER, YETİM SEVDA isimli şiir kitaplarıma bakmak istedi. Verdim. Diğer konuklar sohbet ederken Hacı Sait şiirlerimi inceliyordu. Uzun bir incelemeden sonra bana döndü:
— Hoca (öğretmen) senin hayal ettiklerinin bir kısmını ben gerçekleştirdim. Güzel, örnek alınacak bir bahçe yaptım. Görünce çok sevineceksin. Gel gözünle gör.
Hepimiz birlikte odadan çıktık. Mehmet Çelebi Bey, bizi uğurladı.
Aynı ismi taşıyan oğlu bizimle geldi. Köyün doğusuna yönelince telle etrafı çevrilmiş çeşitli meyve ağaçları içinde bir cennet bizi karşıladı...
Büyük kapıdan içeri girdik. Girişte İki katlı bir bina vardı. Gölgesine masa, divan ve sandalye konmuştu. Gördüğüm güzellik karşısında heyecanlandım. Sevinçten şair yüreğim duracaktı. Mutluluk gözyaşlarımı gizledim. Sevincimi gizleme gereği duymadım…
Yüreğimin sesini dudaklarım dile getirdi:
— İşte devrim! İşte aklın ve emeğin zaferi! İşte hayalimdeki Anadolu! İşte çıplak toprakların süsü, koruyucusu, altın yumurtlayan tavuğu ağaçlar… İşte yeşil gelinlik giymiş bereketli topraklar… İşte emeğe saygılı toprak ananın cömertliği…
H.Sait Özadalı ile birlikte bahçeyi gezmeye başladık. İlk durağımız üç bin asmanın dikildiği otuz dönümlük bağ oldu. İlk ürünü geçen yıl almışlar. Bu yıl beş kat daha fazla üzüm bekliyorlar. Güzelim asma yaprakları arasında salkımlar şekillenmeye başlamış. Bu güzelliği seyretmek bile insanın ömrüne ömür katıyor… Salkımlarda üzüm taneleri olgunlaştıktan sonra tadına doyum olmaz manzarayı hayal ediyorum…
H.Sait Özadalı Kâhta’nın Keftire köyünde Trabzon hurmalarını gösteriyor. Beş dönüme Trabzon hurması dikilmiş… Ağaçlar boy vermeye başlamış. İçimden bunlara Keftire Hurması demek geliyor…
H.Sait Özadalı, “olmaz diyenler gelsinler gözleriyle görsünler” diyor. Kendisini kutluyorum.
Beş dönümde ceviz fidanları boy vermiş. Ceviz ağaçları ünlü şairin dizelerini anımsatıyor bana:
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
Ne sen bunun farkındasın,
Ne de polis farkında…
Bodur elması on dört dönümü süslemiş… Yarın bu fidanlar koca ağaç olacak… Üstü elmalarla dolacak… Bir daha yolum bu köye düşerse fotoğraf makinesiz, kamerasız gelmeyeceğim… Her ağacın resmini çekeceğim… Bu güzelliği tekrar seyretmek için kameraya alacağım…
Nar fidanları dikili alana giriyoruz. Yirmi üç dönüme çekirdekli, otuz dönüme de çekirdeksiz nar fidanı dikilmiş. Kalın kabuklu narlar daha dayanıklıymış. İhracat yapılırsa nar kabukları çatlamazmış…
Konuklar için ayrı bir alana karışık olarak meyve ağaçları dikmiş. H. Sait, olgunlaşmış eriklerden koparıp bana veriyor… Yemeye kıyamıyorum. Önce gözlerim bayram yapıyor. Sonra tadına bakıyorum… Şeftaliler birkaç gün sonra sofraları süsler… Bu bölümde istediğiniz her meyve var…
Sekiz yüz çam, bahçenin etrafını süslemiş.
Bahçenin bir yerinde arı kovanları var. H. Sait, burada balın daha kaliteli olacağını söylüyor. Pekmez yapımında kullanılan bir ot varmış… Arılara besin kaynağı olacakmış… Kovanlardan bal aldıklarını söylüyor… “Binaya döndüğümüzde gölgede sana bal yedireceğim,” diyor…
Bu projeye destek verenleri soruyorum…
Projeye Kâhta Kaymakamı, İl Tarım Müdürlüğü, İlçe Tarım Müdürlüğü, Maraş Ziraat Fakültesi büyük katkı sunmuşlar…
H. Sait Özadalı eliyle karşıda görünen tepeyi gösteriyor. O tepeye 300–500 tonluk bir su deposu yapılırsa bütün tarlaların sulanabileceğini, her tarafın meyve ağaçları ile dolacağını söylüyor…
Hangi yöneticimizin alanına giriyorsa, su deposu yapılması için katkılarını bekliyorum…
Bahçenin kenarında bulunan sondaj vurduğu kuyuyu gösteriyor… Bir kuyu daha varmış… Baraj gölünden buraya büyük emeklerle su getirmiş.
Köylüleri bahçe ve bağ dikmeye teşvik ettiğini söylüyor… “Deneyimlerimi sunmaya hazırım” diyor… Seviniyorum.
Bütün köylerimiz bu çalışmaları örnek alıp uygulasa, ilçe meyve ihraç eden bir merkez olur. Mevsimlik işçi olarak gurbet elde ekmek arayanlar, kendi topraklarında çalışır… Yokluğun yoksulluğun beli kırılır… Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek hazırlanır…
H. Sait ile insana mutluluk veren bu güzellik içinde sohbet ederek girişteki binaya dönüyoruz… Yaptığı çalışmalardan dolayı kendisini kutluyorum…
Gölgede bizi bekleyenlerin yanına oturuyoruz… Genç bir arkadaştan bal getirmesini istiyor… Gelen balın tadına bakıyorum… Teşekkür ediyorum…
H. Sait, DÜŞLERİMİ GERİ VER isimli şiir kitabımı eline alıyor… “Ben Kâhtalıyım Yaz Güzelim” isimli şiirimin bulunduğu sayfayı açıyor… Masada bulunanlara:
— Ben Kâhtalıyım Yaz Güzelim şiirinden bir bölüm okuyacağım. Lütfen sessizce dinleyin, diyor.
Şiiri okumaya başlıyor:
Ben Kâhtalıyım!
Yanık bir gazelim!
Bunu iyice yaz bir yere güzelim,
Cehenneme çevrilmiş cennetten ayrıyım…
Ben, aha bu yürekten yaralıyım,
Bir yaman sarar özlem ateşi bedenimi,
Kanatlanırım gurbetin uykusuz gecelerinde,
Konarım Kâhta’mın düzüne…
Giderim Bevedol’a, geçerim Keftire’ye,
Renk renk üzüm olurum asmalarda.
Dallarda elma, armut, şeftali olurum…
Yaz bahar aylarında akşamüstleri,
Ağaçların altında bulurum dostları.
Yalansız, riyasız o tatlı sohbetlerde,
Yeniden doğmuş olurum!
Yeğenim Mehmet’te kendimi bulurum!
Şiirde geçen “Dallarda elma, armut, şeftali olurum…” mısrası okunurken tanımadığım gözlüklü biri bağırdı:
— Hıyar olurum!
Şaşırmıştım. Hiç gözlüklü hıyar görmemiştim…
Adama baktım: Bu adam hıyar bile olamazdı… Hıyardan cacık yapılır… Bunun üstüne yoğurt döksek, inanın cacık olmaz… Yoğurda da yazık olur… Senden cacık bile olmaz, diyecektim… Mübarek nefesim israf olurdu… Nefesime acıdım, yanıt vermedim…
Keftire köyünde dört gün kaldım.
Güzel insan Sevgili Mehmet Çelebi Bey gösterdiği konukseverlikle hayatımın en güzel günlerini bana yaşattı. Çocuklarının güzel, saygılı davranışları ile mutlu oldum…
H. Sait Özadalı köyde diktiği bağ bahçe ile bana hayallerimin boş olmadığını gösterdi… Güzel günlerin insanların çabası, yöneticilerin desteği ile sağlanacağını gözlerimle gördüm… Daha çok umutlandım.
Keftire halkı ve gelen konuklarla çocukluğumun o güzel günlerini yeniden yaşadım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.