BANA BİR ŞİİR OKUR MUSUN - Yusuf BAL
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Deneysel Şiir: “Deneysel şiir, şairin daha önceki tarzından çok farklı kelime deneyleri üzerine kurduğu şiirdir” . Bu tanımı her ne kadar kelimeden bahsettiği için sevsem de bana soğuk geldi. Kömürü "ana maddesi karbon olan kayaç türüdür" şeklinde tanımlasak yanlış olmaz, ancak kömür sadece bu değil. Kömür aynı zamanda kışın soğuk günlerinde insanları sobanın etrafında toplayan sıcacık bir madde olduğundan, kömüre sadece kimyacı gözüyle bakmak eksiklik olur. Sonra kimyada sadece atomlar değil, atomlar arasındaki bağlar da önemli. Karbon molekülleri arasındaki bağlar kovelent mi? İyonik mi? Tıpkı deneysel şiir gibi. Deneyden son ürün olarak şiir elde edemiyorsak şiire ne katabiliriz ki?
Deney demişken, bilimsel çalışma yönteminde deneyden önce beş aşamanın olduğu biyoloji okuduğum yıllardan aklımda kalmış. Bu aşamalar problemin belirlenmesi (bizi şiir yazmaya iten bir sebep olmalı. Ya rahatsız ya da âşık olmalıyız), gözlem (Leyla’nın güzelliğini görmek), verilerin toplanması (Leyla hakkında bilgi), hipotezin kurulması ve tahminlerde bulunma dır. Deney işte buradan sonra başlar.
Özetle şöyle söylemek lazım. Deneyin bir amacı olmalı. Yaptığımız çalışmanın deneysel şiir olması için ise; 1) Şiir olmalı, 2) Deney olmalı
Şiir olması için okunabilmesi lazım. Sadece rakamları kullanarak kağıt üzerinde oluşturduğumuz desenler ya da bir sayfayı c harfi ile doldurup sonuna bir tane ters c eklemek çalışmamızı ne kadar şiir yapar. Bu deneyleri okuyabilir misiniz? Sonra Photoshop, Illustrator, Corel vb. tasarım programları kullanarak harfleri eğip bükmenin, buna görsel şiir ya da somut şiir (concrete poem) demenin ne anlamı var.
Şiirin gelişimi için deney önemlidir ancak her deney şiir için değildir. Hece ya da aruz vezniyle şiir yazmak ilk keşfedildiğinde deneysel yöntem sayılabilirdi. Fakat günümüzde kimse bu şiirlere deneysel şiir gözüyle bakmıyor. Bir hipotezi test etmek, sonuç almak ya da sırf can sıkıntısını gidermek için deney yapılabilir. Hepsine saygılıyız. Ancak şiirde deneysellikten kastımız biraz da metne dayalı yenilik olsa ne güzel olur. Ayrıca daha önce şiirde kullanılmış yöntemlerin tekrar edilmesi şiire deneyselsellik katmayabilir. Deneysel-görsel şiirde daha önce neler yapıldığını sorgulamak istersek, Batı’da yapılanlardan önce Osmanlı’da hat-tezhip sanatına göz atabiliriz.
Deneysel Şiir Okunabiliyorsa Şiirdir: Hazır tüketimin zirve yaptığı çağımızda şiirin ezberlenmesinden vazgeçtik, okunsun yeter. Aksi takdirde "Elma da şiirdir" derim.
Şiirde Anlam: Ahmet Haşim “Mânâ araştırmak için şiiri deşmek, terennümü yaz gecelerinin yıldızlarını ra’şe içinde bırakan hakir kuşu eti için öldürmekten farklı olmasa gerek” diyerek şiirde anlamın arka planda kalabileceğini ima ederken, Necip Fazıl Kısakürek şiir için "Mutlak hakikati arama işidir" demektedir. Anlam ve musiki olmadan şiirin eksik olacağını ifade ederek belki orta yolu
şair Hüseyin Alemdar’ın “gücünü anlamdan alan şiirden iyce soğudum” sözü ile bulabiliriz. Konuyu biraz dağıtmak gibi olacak ama "şiir matematiksiz de olmaz" diyesim var.
Şiir Makinesi: İnsan makine olmadığına göre, dil de basit bir iletişim aracı değildir. Bu yüzden şiiri hece ölçüsüne ya da başka gramer kurallarına hapsetmeyi sevemedim. Kimi zaman daha zor yerlere hapsettim, her kelime için ayrı kuyu kazmak istedim. Şiir hakkında çok sayıda birbirinden farklı tanım yapılıyor olması aslında şiirin mutlak tanımının olmadığına, şiir anlayışının kişiye, ortama göre değiştiğine işaret etmektedir. Aynı sözü farklı tonlarda söylediğimizde biri hakaret, diğeri iltifat olarak algılayabiliyor. Tanınmış şairlerin kitaplarında çok güzel şiirlerin yanında ilkokul öğrencisinin yazabileceği tarzda şiirleri de olabildiği gibi, bu şiirlere “muhteşem” şiir diyenler de oluyor.
Hutbelerde Postmodern Şiir mi Okunsun?: Şiirde anlam önemlidir. Ancak T. S. Eliot “Kötü şair, şuurlu olması gereken yerde şuursuz; şuursuz olması gereken yerde şuurlu olandır” der. Şairleri unuttum aklıma Cuma namazında hutbe okuyan imamlar geldi. Vaazlarda veya Cuma hutbelerinde en çok alıntı yapılan şairler Necip Fazıl Kısakürek ve Mehmet Akif Ersoy dur. Şimdi imamlar oraya çıkıp post modern şiir mi okusun? Behçet Necatigil’in şiirleri tema olarak uymaz ama İsmail Kılıçarslan’ın Cennet Modern şiirini okusalar cemaat ne der.
Yalın Şiir Diye Bir Şey Dolaşıyor Ortada. Yalın şiirin tanımını ben yapsam "İçerisinde hiç bir ahenk, duygu, sanat unsuru olmayan şiir türü" derdim. Selçuklu döneminden kalan minareler divan şiiri, cumhuriyet döneminde yapılan apartmanlar yalın şiir olmalı.
Duygusuz Şiirler de Var: Eskiden bilimsel kitapları okumayı seven, sonra bilgisayar dergilerine dadanan, daha sonra da edebiyat dergileri alıp okumaya başlayan biri olarak, uzun süre şiiri kaçırmış olsam bile bu gün mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyorum. Okuduğum dergilerde yer alan şiirler üzerindeki fikrimi söyleyecek olursam, dergilerde yayınlanın şiirlerin genelde yüze onunu ancak sevebiliyorum. Dergilerde güzel şiirler olduğu kadar bazen bulmaca türünde şiirlerde oluyor. Tabi bu şiirlerin yüzdesini hesaplamak kolay değil. Bir binanın zemin etüdünü çıkarmak mühendislik işi. Sonuç olarak dergi şiirlerinin yüzde kırkından hiçbir duygu alamıyorum. Duygusuz şiirleri düşününce; şiire yeni başladığım yıllarda bilgisayar dergilerinin armağan ettiği CD’lerden çıkan programlar aklıma geldi. Pentium-166 işlemcili bilgisayara bu programları kurarken gösterge çubuğunun yüzde yüze gelmesini heyecanla beklemek bile daha duygusaldı diye düşünüyorum.
Şiir ve Bir Hipotez: Dünya iletişim teknolojileri sayesinde dönmüyor ama başımız teknoloji sayesinde dönüyor. Binlerce uydu yayınına ait sinyaller, GSM şirketlerinin baz istasyonlarından gönderdiği radyo dalgaları sadece telefonumuza değil, kalbimize de ok gibi saplanmakta. Sinir hücrelerimiz çok fazla geriliyor. Bence bin sene önce yaşamış adamı şimdi getirip bu manyetik ortamın içersine koyarsanız, ya ölür ya da delirir.
Etkileşimli Şiir: Bu terim lügatlerde henüz yok. Biraz önce iletişim teknolojilerinden bahsetmiştim. ODTÜ’de okumanın bir avantajı olarak Türkiye’de interneti ilk kullanan üniversite öğrencilerinden olduk. Orca üzerinden internete bağlandığımız dönemlerde (1994-95 olmalı) şimdiki gibi her konuyla ilgili Türkçe web siteleri yoktu. Google henüz meşhur değildi. Biyolojide okuyan sınıf arkadaşım Hakan büyük bir heyecanla HTML kodlarını kullanarak site yapmaya çalışıyordu. Şimdi istemediğiniz kadar Türkçe ve Arapça site var.
Sözünü ettiğim dönemde web siteleri genellikle HTML idi. Sonra web 2.0 teknolojileri gelişti. Etkileşimli siteler ortaya çıktı. Haber sitelerine girip haberlerinizi okuduktan sonra, haberlerin altına yorum yazamıyorsanız ne anlamı var. Bu gün kendimize blog siteleri açıp web yazarı olabiliyoruz. Facebook ve Twitter gibi ortamlar sayesinde herkesin nur topu gibi duvarları oldu. Şair-yazar ve sanal alimlerin sayısı arttı. Kalemi henüz kâğıtla tanışmamış şair ablalar benim bu yazıyı yazdığım saatlerde kendi fotoğraflarını çekip facebook sayfalarına atıyorlar (Şairin tipi konusuna sonra değineceğim).
Yine daha önce kitaplardan, gazetelerden aşina olduğumuz yazarların da bu tür ortamlara hemen adapte olması, ilerlemiş yaşlarına rağmen sosyal medyaya bu denli uyum sağlayabilmeleri şaşırtıcı. Eskiden yazmak için kâğıdı tercih eden yazarlarımız da etkileşimli ortamları sevdiler. Yazılarını yayınladıktan sonra, kaç kişi beğenmiş, kimler yorum yapmış, yazı hakkında ne demişler hemen görebilir oldular. Televizyon için söylenen "Zeki Müren de bizi görecek mi?" sözünün yazara uyarlanmış hali gerçek oldu.
Etkileşimli şiire okuyucunun kendini bulduğu şiir diyebiliriz mesela. Eskide doğa sevgisini şiirinde işleyen bir ozan, kuşlardan, ağaçlardan bahsediyordu. Ama ağaçların şiirden haberleri olup olmadığını bilmiyorum.
Euglana ve Şiir: Euglana, Protista Âleminde yer alan meşhur canlılarından biridir. Üstelik bu ününü elde etmek için şiir yazmadı, televizyonlarda program yapmadı. Onu kameralar değil mikroskoplar yakaladı en çok. Akademisyen, biyolog ve öğrencilerden oluşan nitelikli okuru oldu.
Şiir ve Beslenme Alışkanlıkları: Profesör seminer verecekmiş. Semineri dinlemeye sadece bir kişi gelmiş. Profesör konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşerek, ne yapması gerektiğine karar veremediğinden, gelen tek konuğun fikrini almak istemiş. Konuk "Valla beyim ben seyisim. Eğer ahırda bütün atlar kaçsa, sadece bir at kalsa yine onu beslerdim" demiş. Profesör konuğu haklı bularak seminere başlamış ve iki saat boyunca aralıksız konuşma yapmış. Seminerin sonunda konuğa dönerek konuşmasını beğenip beğenmediğini sormuş. Konuk "Beyim, eğer ahırda sadece bir at kalsa onu beslerdim ama bütün yemi ona verip onu çatlatmazdım demiş.
İmgeleri şiirde bol bol harcarken düşünmek lazım bence.
Şairin Tipi: Her şair öleceği için şiirin tipi, şairin tipinden daha önemli. Bu günlerde sosyal medyada birçok abi, abla ve kardeş kendilerine kullanıcı hesabı açarken isimlerinin başına "Şair Yazar..." ekini getiriyorlar. Emekli olup şiire başlayan arkadaşların bazıları kendilerine hayran. Yazdıkları metnin altına sürekli kendi fotoğraflarını koyuyorlar. Hatta bazı ablaların eğilip köpeğini severken çekilmiş fotoğraflarında göğüslerinin üstten görünümü de var. Ben aslında köpeği severken ki hallerini değil de, şiir yazarken ki hallerini merak ediyorum.
Somut Şiirin Demiri Eksik: Wikipedia’da Somut şiirin (concretepoem) tanımı yapılarken “Her türlü tipografik gösterenin sayfa boşluğu üzerinde hiçbir biçimsel kural olmadan düzenlenmesiyle oluşan şiir türüdür. Somut şiirde aktarılmasına niyetlenilen duygu ve düşünceler sözcüklerin seslerinden tamamen kopmuş olmasalar da algılanımları çok büyük oranda şiirin görsel niteliği üzerinden gerçekleşir” denilmiş. Somut şiir hakkında çeşitli dergilerde çok şey söylendi. Çeşitli dergi ve web sitelerinde somut şiir kategorisine girdiği düşünülerek yayınlanan örnekleri incelediğimizde bu şiirleri iki ana guruba ayırabiliriz. Birincisi dilin kullanımı ile yapılan örnekler. İkincisi yeterince kelime ya da cümle içermeyen, tasarım programları kullanılarak yapılan görsel ağırlığı olan çalışmalar. İkinci grupta yer alan örnekler bazen 4-5 kelimeden, bazen tek harften, bazen sadece resim manipülasyonlarından oluşabiliyor. Bu çalışmaların "görsel" olduğuna kimse itiraz edemez, ancak ben "şiir" olduğuna itiraz etmekteyim. Çünkü şiir "okunabilen" bir yazı türüdür. Okunamayan, fakat resim sergilerinde sürrealist tabloların hemen yanında sergilenebilen çalışmalar ne kadar şiir olabilir ki? Onlara şiir değil de "görsel imge" desek daha iyi olmaz mı? (Görsel İmge kelimesini Mortaka dergisinde Yaşar Bedri Özdemir sıkça kullanmıştır). "Somut Şiirin Demiri Eksik" gibi bir başlıkla ifade etmeye çalıştığım durum bu. Zaten "concrete" kelimesinin Türkçe anlamlarından birisi de "beton"dur.
Yusuf Bal
Yaz 2014
Not: Bu yazı Mavi Yeşil Dergisi Sayı 92 (Mart-Nisan 2015) de yayınlanmıştır
YORUMLAR
Şiir konusuna yönelik oldukça yararlı tespitler ve fikirler sunan , yararlı bir yazıydı. Teşekkürler yazarın emeği için. Günümüzün en büyük derdi olan bilgi kirliliği ve özel amaçlara yönelen algı yönetimleriyle toplulaştırılarak sürü psikolojileriyle , topluca ve kolayca yönlendirilme, yönetilme çabaları sürdürülen toplumlar ve insan yapılarında, aydınlık, çağdaş, bağımsız ve bağlantısız, yalnızca aklın ve bilginin yol gösterdiği sağlıklı gelişmeler için, bu bakışlar ve bu tür çalışmalara ihtiyacımız var.
Teşekkürler ve sevgiler.
Önce yazmış olduğunuz bu güzel yazınızdan dolayı sizi kutlarım Sn. Yusuf Bal.
Okuduğum her satırda, bunun tabi ki sadece bizleri değil, bütün Türk Edebiyatının (özellikle şiirinin) ne kadar doğru bir yönlendirme gayretinizde olduğunuzun farkındayım.
Şiir yazmak, bir edebiyatçı için edebiyatın en üst merdivenine çıkabilmiş demektir!...
Sanırım o yüzdendir ki, edebiyat öğretmenlerimin dahi çok beğendiği bir talebe olduğum halde, ben kendimi bir türlü Şair sınıfına koyamamış bir insanımdır hâlâ. Ne zaman bir şiir yazmaya kalksam, elim titrer, vazgeçerim. Çünkü en üst basamağa çıkmak zor iştir, nefessiz kalma ihtimaliniz vardır.
Güzel ve örnek yazınız için teşekkür ederim.