Gülünce Gözlerinin İçi Gülüyor
Gülünce gözlerinin içi gülüyor,
Kendimi senden alamıyorum…
Ne güzel söylemiş şair. Gülmek kadar insana yakışan başka bir şey var mıdır?
İnsanın gözlerinin içi gülmesi, okyanusa vuran öğlen güneşinin ışıldaması gibi göz kamaştırır. Karşıdakine bir sakinlik, bir rahatlık verir ve güven ortamı hazırlar.
Misafirliğe gittiğinizde güler yüzle karşılanmanın sizde bıraktığı o güzel duyguları hatırlayın. Ev sahibinin ikram edebileceği hiçbir şeyi olmasa da o tebessüm ile size hal hatır sorması bile kâfi derecede doyuruyor insanı. Öyle tatlı oluyor ki o muhabbet şerbeti, iç iç tadına doyulmuyor. Bir de misafir de eşlik etti mi o tebessüm faslına, değmeyin paylaşımın coşturan o nadide saatlerine.
Ya resmi dairelerdeki tebessüm… Resmi bir daire işiniz var ve siz makam korkusuyla zor zar içeri giriyorsunuz ki; karşınıza, size tebessümle “hoş geldiniz” diyen bir makam sahibi çıkıyor. O tebessümle rahatlıyor, kendinize güveniniz yeniden geliyor ve siz de güler yüzle sakin sakin konuşuyorsunuz. Derdinizi öyle nazik dile getiriyorsunuz ki, makam sahibi de siz de ortak çözüm yollarını aramaktan zevk alıyorsunuz. Bir taraf bir sıkıntısının giderildiğine, bir taraf da bir vatandaşın sıkıntısının giderilmesinde vesile olduğuna seviniyor.
En derin tartışmaların ortasında artan hararetin, itfaiyecisi gibi yetişiyor bir tatlı gülüş. Birden ışık buluyor tartışmanın karanlıkta kalan yüzü. Belki de kavgayla neticelenecek bir atışmanın yolunu kesiyor. O bir damla gülüş, karşılıklı kırgınlıkların önüne bir set gibi çekiliyor
Ya hasta döşeğinde inleyen bir nağmenin güftekârı olmuyor mu içten gelen sıcacık bir tebessüm ile söylenen sözcükler. Hayat buluyor belki de hasta vücutlar. İlim dünyasını bir şaşkına çeviren, ölümcül hastalıkların kabuğunu kıran, o gülüşle gelen moral değil midir? Cana can kattığı kimse tarafından ret edilmeyecek kadar geçerli ve en derin yaraların merhemi kabul edilen o gülüş eczanelerde satılmıyor.
Her ne nerede, her kimle olursanız olun o gülüşün neticesini muhakkak bir gülüş olarak alacaksınızdır. Belki de kilitli kapıların ardında bir ışık olduğunu keşfedecek, ön yargıdan, stresten ve gerginliklerden uzak bir hayatın tadını çıkaracaksınız. Dudaklara gülüşü öğretmek çok zor değil.
Dilin özgürlüğü iki dudağa bağlıdır. Dudak gülümserse, dil nazik olur, dudak bir musluk gibi aç-kapa işleviyle kalırsa dil tazyikli su gibi sert olur. Sert sözün cevabı da sert olur neticesi de.
O halde bir tebessüm, bir gülüş, bir gülümseme… Gülmeye dair ne varsa, hepsini toplamak kendi hayatımıza yaptığımız en büyük yatırım olacaktır.
Gülümseyen dudaklarınız sizi yolda bırakmayacaktır. Gülücüklerle dolu bir ömür geçirmeniz dileklerimle.
Elvan USUL
Temmuz 2008
Sonnokta Gazetesi
[email protected]
YORUMLAR
Gülümsemeyi bile genellemek bence tehlikeli olabilir...
Bukey Uzuner'in Kumral Ada Mavi Tuna kitabında söyle bir soru okumuştum...'Bir gülümsemeyi diğerlerinden ayırıp farklı bir yere koyan şey nedir?' Nedir?? Gülümsemenin sahibi olabilir,gülümesemenin zamanlaması olabilir, gülümsemenin tarzı olabilir,gülümsemenin doğallığı olabilir...Sabri beyin ciddiyet ve zorluk tespitlerine katılıyorum...İnsan kendini iyi hissederken gülümseyebilir...Başka türlüsü yanıltmadır,ciddi değildir...
"Gülmenin" dünyanın en ciddi işi olduğuna inanmaktayım.
Tıpkı mizahtaki "ciddiyet" gibi.
Oysa ülkemizde,asık suraklılık ile ciddiyet birbirine karıştırılmaktadır.
Yazı güzeldi.
Gülerken de "ciddi" olabileceğimizi umuyorum...