- 547 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Cehennemden Müjde
- Evet, arkadaşım. Hoş geldin.
- Sağ ol kardeşim ama buraya geldiğimden hiç de hoşnut değilim.
- Anlıyorum. Moralini bozma. Her şey yoluna girecek. Burası sandığın gibi o kadar da kötü bir yer değil.
Ee, hele söyle bakalım senin kuyruğun nasıl titredi buraya düştün? Birisi mi nalladı, yoksa kendi mortoyunu mu çektin?
- Bir hata olduğundan eminim. Ben bir şey yapmadım. Banka kredileri o kadar üstüme yüklendi ki altından çıkamadım. Kredi çektim kredi borcumu ödedim. Diğer krediyi çektim öbürünü ödedim. Çektim çektim, baktım olmuyor sonunda tetiği çekip kendimi kurtardım. Ama ben kimsenin malını canını çalmadım ki. Ne yaptıysam kendime yapmışım. Öyle değil mi? Nasıl olur intiharı da bir günah sayılır, hiç anlamıyorum. Her şeyi gidip açıklamam lazım. Ben bir günah işlemedim.
- Canını çok fazla sıkma. Buraya gelen herkes ilk başta hep öyle der. Kendini suçsuz sanır. Sonra alışır yavaş yavaş.
Hele bak, sana bir mujdem var.
- Neymiş o mujde?
- Sen şanslı birisin. Ezelden beri cehennem sakinlerine azap seçeneği yoktu. Geçen ay sokaklara döküldük. Sonunda haklarımızı kazandık. Şimdi bizler hem buranın yönetim kurulunu kendi oylarımızla seçiyoruz hem de artık nasıl cezalandıracağımızın kararını kendimiz veriyoruz.
- Ee. İyi olmuş. Peki söyler misin burada nasıl azaplar var?
- Azap çok var da. Ama dur ben sana en kolaylarını anlatayım. Ateşte yakma var. Ağzının içine erimiş kurşun doldurma var. Sıcak şiş sokma var.
- Ya, illa ki bu lanet olası sıcaklık olayı hepsinde olacak mı?
- Evet kardeşim. Cehenneme hoş geldin.
- Peki sen neyi seçmişsin?
- Ben ateşte yakılmayı seçtim.
- Ama ateş acısına nasıl katlanabilirsin?
- Canım kardeşim, sana söylemedim mi? Artık yönetimi kendimiz seçiyoruz. Ben de adamını buldum. Masa altından parayı verdim. Doğuya atandım. Bu kadar kolay işte. Bir görsen batı bölgesini. Elemanlar saat gibi çalışıyorlar. Ama bizim orada, bir bakıyorsun yollar sökülüp kapatılmışlar. Bu yüzden yakıt taşıyıcı araçlar sürekli yolda kalırlar. Çoğu zaman şoförlerin de işi çıkıyor veya ne bilim uyuya kalırlar. O günlerde de yakıt ulaşmayınca ateş de yakılmıyor.
Bir de ayın başından sonuna kadar bolca tatilimiz var, bayram tatilinden tut gitsin ta yas tatiline kadar. Seçim nedeniyle tatillerimiz de var. Ayrıca iki tatil arası da her zaman tatil oluyor.
Bak, paran varsa seni de oraya götürebilirim.
- Ama bende para yok ki. Zaten parasızlıktan intihar ettim.
O zaman sana başka bir yer bulmalıyız. Ha, şimdi aklıma geldi. Bir de bok gölü var.
- Bok gölü mü? Nasıl bir yermiş orası?
- Bildiğin göl işte. Ama içi dolu pislik.
- Peki orası da sıcak mı?
- Hayır
- Kulağa hoş geliyor sanki. Demek orada ne ateşten haber var, ne de ağzın içine erimiş kurşun doldurmaktan.
- Ama oranın da kendisine göre sıkıntıları var.
- Ne gibi sıkıntılar?
-Ya, boş ver şimdi sıkıntılardan söz etmeyelim. Zaten burası cehennemdir. Sıkıntısız bir şey olur mu? Sen sıkıntıları kafana takma şimdiden. Bence orası hoşuna gidecek. Üstelik seçim önceleri oralara iyi bakıyorlar. Süreleri baya uzatıyorlar.
- Neyin süresini?
- Şimdi gidelim. Orada anlarsın.
- Tamam. Bu akşam gelim beraber gidelim. Olur mu?
- Olur, kardeşim. Ama bir şeyi unutma. Akşam otobüsle gideceğiz. Sakın tok karınla gelme.
...
- oğlum, ben sana ne dememiştim? demedim mi tokken gelme? Ha, al şu poşetin içine kus.
- Ne olacağını ben nereden bileydim, arkadaş?”
- Kardeşim, şu gördüğün otobüsler, Ankara özel halk otobüs firmasına aittir. Adam buraya ayak basmadan yolunu bulup ihaleyi kazandı. Hemen Ankara özel halk otobüslerini buraya getirdi.
Benim duyduğuma göre adamın ata babaları deve kervanları işletiyorlarmış. O yüzden bu otobüslerin sert yayları ve içindeki taş gibi koltukları onların açısından su yatağı gibiler. Otobüsün şoförü de su yatağında uzanıp öyle bir gaza basar sanki deve kanatlanıp havada uçur.
Ama otobüsün içindeki yolculara gelince kendilerini santrifuj makinesindeymiş gibi hissederler. Eğer güzergah Hoşdere Kızılay yolu gibi düz değilse otobüsün hızından dolayı yolcunun yediği içtiği şeyler direksiyonla beraber bir sağa bir sola toplanırlar. Ama eğer otobüs Atatürk bulvarı gibi düz yolda seyrediyorsa her şey vücudun ta son noktasında toplanır. Durakta da şoför öyle frene basar ki eğer iki elinle ağzının üzerine basmazsan bütün iç organların ve midende olanların hepsi ağzından dışarı fırlar.
Buradaki insanlar bunların hepsini biliyorlar. O yüzden kimse tokken otobüse binmez. Yoksa otobüsten indiği an şansı yaver giderse kusar. Ya da isal yüzünden tuvalet yolunu arayıp bulmaya çalışır.
- Ee, Kustun mu? Bitti mi? Hadi ağzını sil. Poşeti de çöpe at da gidelim. Göl bir az ileride.
...
Soluk alırken burun deliklerinden girip beyninde seyreden pis kokuların git dide artışını farketti. İlk önce bulunduğu yerin Talatpaşa bulvarından Atatürk bulvarına inmekte kullanılan merdivenlerin alt kısmı olduğunu sandı. Ama dikkatlice baktığında ne merdivenden haber vardı ne de onun çevresindeki idrar abstreleri ve kaka heykellerinden yapılan sanat galerisinden .
Demek ki göle yaklaşmışlardı ve duyduğu bu koku Ankara’nın en ünlü caddesinden değil belki cehennemin bok gölünden geliyordu.
Göl tesislerine yetişmişlerdi. Giriş kapısından içeri girdiler. Kocaman bir göl ve içinde de kafaya kadar boka gömülen insanlar karşısında duruyorlardı.
Gölün kenarındaki görevli bir elinde korna değerindeyse gölün dört bucağına uzayacak kadar bir sopa tutuyordu.
Pis koku tahammül edilemeyecek kadar kötüydü. Ama yine de diğer azaplarla kıyasta hiç sayılırdı. Görevlinin elindeki uzun sopa da ona güven verdi. Düşündü de o sopayı gören kimse cesaret edip de yandaki arkadaşıyla eşek şakası yapıp kafasını bokun içine sokmaz.
Ama ne kadar kendisini zorladı kornanın ne işe yarayacağını bir türlü çıkaramadı.
“Belki de onunla yemek vaktini ilan ediyor. Evet, filmlerde de görmüştüm. Onun sesini duyduklarında işçiler veye mahpuslar hemen yemekhaneye koştururlardı” bunu düşündü ve bok kokulu havadan rahat bir nefes aldı.
Neyse bu azabı beğendi. Hemen gereken evrakları doldurdu. Kıyafetlerini çıkarıp gölün kenarında diğerlerinin yanına bıraktı.
Arkadaşı onunla öpüştü. “Hadi sana hayırlı azaplar” dedi.
Kafası hariç bütün vücudu içerideydi. Gölün kenarından onu izleyip el sallayan arkadaşına yalnız kafa hareketiyle karşılık verebiliyordu.
Kısa bir süreden sonra görevli aniden kornasını üfledi. Korna sesinin sarsıntılarından her yer titredi. Göldeki boklar dalgalandı. Sonra görevli kornasını ağzından geri çekip bağırmaya başladı:
- Teneffüs tamam. Herkes içeri.
Şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi. Göldeki herkes içeri dalmıştı. Sanki baştan beri orada kimse yoktu. Sadece o kalmıştı bir de gölün kenarındaki onu izleyen arkadaşıyla göl görevlisi.
Bir şey sormak için ağzını açmıştı ki görevli elindeki uzun sopayı kafasına indirdi ve onu gölün içine sokmaya çalıştı.
Arkadaşı ona doğru bağırdı:
- Şimdi daha önce söylediğim şeyi anladın mı?
Kafası tam bokun içine girmek üzereyken sordu:
- Neyi?
- Teneffüs süresini. Unutma, teneffüs süresi sadece seçim öncesi uzatılıyor.
Muhammed Ahmedizade
Cehennemden Müjde Yazısına Yorum Yap
"Cehennemden Müjde" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Harikaydı hocam. Tıpkı anlattığınız gibi, teneffüs bitti ve hep beraber lağım içine gömülmüş olduk. Yok... Sadece gömülmüş olmamıza sebep oşlanlar gömülse de bizler muaf olsak...Ama onlarla birlikte biz de gömülmek zorunda kalıyoruz maalesef... Kleptokrasi yönetiminde ne yazık ki, bizler sürüyüz, seçilenler göml nöbetçisi...Tebrikler, saygılar
muhammed1347
@muhammed1347
Çok teşekkür ederim sevgili hocam. Güzel yorumlarınız her zaman bana moral verir.