- 790 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BURASI TÜRKİYE
====BURASI TÜRKİYE====
Günün öğleden sonrasıydı ağustos ayının ortalarında. Sıcak öyle yakıyordu ki pişiyordu sanki insan bu kızgın güneşin altında.
Batı bölgelerimizin bir tatil kasabasındaki yazlığındaydı adam. Serin rüzgarının karadan denize doğru estiği, dünyanın ilk beş sırasına giren, temiz ve nemsiz havasına sahip nefes darlığı hastalarına iyi geldiğinin belirtildiği, plajlarının mavi bayraklı olduğu, denizinin pırıl, pırıl ve kumlarının altın gibi parladığı bir kasabaydı burası. Yurt dışında da çok iyi biliniyordu.
Pek çok İngiliz vatandaşı yukarıdaki sayılan güzelliklerin dışında ucuz oluşuyla da bilinen bu kasabadan daire ve villa satın alarak yaz kış oturmayı tercih etmişlerdi.
Başka yabancı ülkelerin insanları da yaşıyordu burada ama ağırlık genellikle İngiliz vatandaşlarındaydı.
Böyle bir güzel tatil kasabasının üzerinde bu sene görülmemiş bir sıcak hava hüküm sürüyordu bir kaç günden beri. Bunalıyordu herkes.
Şortunu ve tişörtünü giydi adam üzerine, evinden çıkıp da yürüdü deniz kenarındaki plaja doğru. Bir an önce denize atmak istiyordu kendisini bu kavuran ağustos gününün öğleden sonrası sıcağından kurtulmak için.
Sahile geldiğinde baktı ki her taraf dolu, insanlar kendilerini plaja vurmuşlar sanki, yer bulmak bir havlu genişliği kadar bile bir kenara konuşlanmak mümkün değil. O zaman sahil yolundaki palmiye ağaçlarının gölgesi altındaki kanepeye oturup yukarıdan bakarak, boşalacak bir yeri beklemek geçti aklından. Zaten yorulmuştu da. Böyle sıcak bir havada yürüdüğü için güneşin altında ve terlemişti de vücudu. Oracığa oturup biraz dinlenmek daha çok işine geldi adamın. Hem de yukarıdan iyice gözetlerdi plajı kendine uygun bir havluluk yer boşalır boşalmaz iner atardı havlusunu denizin kenarına, atlardı denize, yorulana kadar yüzer sonra da güneşlenirdi havlusunun üzerine serilip de.
Oturdu adam kanepeye. Plaj çantasını yanına koydu. şapkasını ve tişörtünü çıkardı çantasının üzerine attı. Seyretmeye başladı etrafı sakin, sakin. Denizden gelen serin rüzgar yüzünü yalıyor vücudunu okşayarak ferahlatıyordu adamın yüreğini.
"Oh" dedi kendi kendine "oh dünya varmış, nede güzel esiyor serin,serin" diye düşünürken, aniden bir ses duydu yanı başında "hello" diye. Başını kaldırdı baktı ki iki İngiliz kadın dikiliyordu yan tarafında. izin istediler yanına oturmak için. çekildi adam kenara, yer açtı kadınlara.
- "buyurun rica ederim hava çok sıcak buyurun oturun lütfen" dedi dilinin döndüğü kadar bildiği İngilizcesi ile.
Oturdu kadınlar adamın yanına. Terlemişlerdi. Terlerini sildiler önce ellerindeki kağıt mendilleri ile. Dinlendiler, bir süre hiç konuşmadılar. Hep beraber plajı seyrediyorlardı yukarıdan serin esen rüzgarın getirdiği ferahlıkla.
-" Susadım" dedi kadının birisi diğerine. "öyle susadım ki ağzım damağım kurudu birer bira alsak da içsek."
-" Bende susadım" dedi diğer kadın " Haklısın birer bira alsak da içsek."
-" Alalım da nereden alacağız koca sahilde bira satan bir yer kalmadı ki. geçen senelerde üç tane vardı sahilde hem de tenzilatlı satarlardı. Şimdi o marketler bira satmaz oldular. Hatta içki satmaz oldular nedense."
-" Bunlar turizmi bilmiyorlar güzelim" dedi diğer kadın. "Tatil kentinde bira satılan bir yer bulunmuyor oysa Turizmin ana kuralı turistleri iyi ağırlamak ve onlara güzel , eğlenceli vakit geçirtip mutlu etmektir. Kültürlerine saygı gösterip misafirperverlik etmektir. Bir kez daha gelip de para bıraksınlar diye. ama işte Burası Türkiye derler ya kendileri, gerçekten öyle her şey tersine sanki."
sonra döndü adama
-" Siz ne dersiniz.haksız mıyım? böyle güzel bir kasabada içki satılan bir yer bulunmaması ne derece doğru turizm açısından."
Hiç bir şey demedi adam önce, sustu biraz sonra ayağa kalktı çantasını omzuna astı ve tişörtünü eline aldı yürümeden önce döndü kadınlara sakin bir sesle.
-" Söylediniz ya "dedi " Biraz önce siz söylediniz ya burası Türkiye ."
Yürüdü gitti plaja doğru, sanki hiç bir şey işitmemiş gibi başı önünde üzülerek. Demek yabancıların Türkiye yi değerlendirmeleri böyleydi turizm açısından.
Hüsnü Sönmezer 05.ekim.2015
YORUMLAR
Çok anlamlı bir makale yazmışsınız değerli kardeşim (her zamanki gibi duyarlı yazılar yazdığınız gibi).
Evet, burası Türkiye, şimdi ''Böyyük Türkiye''' oldu.
Baş, kafayı yerse, işte böyle olur neticesi.
Heryerde içki satılır, asıl para bırakması gereken yerde satılmaz.
Kadınlarımızın başını örtmesi farz denir, erkeklerimiz görmesin, bakmasın diye güya..
Aynı erkeklerimiz, çarşı da pazarda, başı açık ve kısa şortlu turistler gezerken(haklıdırlar), plajda bikini giyerken, görmez ve bakmazlar mı? Bakmadılar farzedelim, pekii rahat ve açık giyinen turistlere bakmayan, kadınlarımıza niçin baksın ki?
...............................
Bilim ilim bize çok gerekirken, -buna karşın, gerekenden daha fazla cami mescit, imamhatip yapılır (gerektiği kadarına karşı değilim asla!)
Bilim ilim yuvaları işte, şöyle böyle...
Neden önem verilmez?
Çünkü, o -taşkafalılar- insanımızı aptal ve salak bırakıp, din üzerinden cehennem korkusuyla çok iyi idare ettikleri için.
Cumhurumuzun, dünya dili olan İngilizcesi ''van münüt, hello, bir de çok olsa, ''havaryu'' su vardır.
Halbuki; üç-beş milyon nüfuslü üçüncü dünya ülkelerinin devlet adamları bile su gibi bilir İngilizceyi...
Eh, ne demiş atalar;
Hoca yellenirse, cemaat def-i hacet eder........
Gerisini siz düşünün.
Çok iyi ilerliyoruz; yakında tepataklak burnumuzun üstüne yapışıp kalmak için......
Bugünleri bile aracağız...
Saygı ve selamlar
(O, adam dediğiniz şahıs, sizdiniz, değil mi?)