- 10200 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GERÇEKLER IŞIĞINDA KAĞIZMANLI HIFZI VE YAYINLANMAMIŞ BİR ŞİİRİ
Sait KÜÇÜK*
Kağızmanlı Hıfzı Bibliyografyası üzerine bir deneme çalışması yapan Yard. Dr. Ali Berat Alptekin ve Esma Şimşek Hıfzı’dan bahseden kaynakların, kitapların ve makalelerin 79 olduğunu bildirirken ulaşamadıkları kaynaklarında olacağını belirtiyorlar.(1)Hıfzı bahsini eden bu kaynaklar içinde en eski tarihi taşıyan kaynak bildiğimiz gibi Prof. Dr.M. Fahrettin Kırzıoğlu’nun “Karslı Âşıklardan Kağızmanlı Hıfzı Doğuş 15(56) Şubat 1941,1–16.Dergisi’dir. Dergideki bu yazının peşinden Hıfzı’nın tanıtımını Pertev Naili Boratav, İsmail Aşıkoğlu, Nejat Birdoğan, Zerger Mahir Barenseli gibi birçok değerli kalemler ele alarak işlemiş ve günümüze kadar ulaşmıştır.
Sayın Kırzıoğlu Hıfzı hakkındaki bilgileri 1941 yılında Kağızman’a gelerek bizzat Hıfzı’nın oğlu Haşim, kızı Telli, amcasının oğlu Kerem, Kardeşinin oğlu Rahmi, kayınları Murat, Mehmet, Mevlüt, Asker, İsmail, baldızı Gülavat sağ iken edinmiştir. Hıfzı hakkındaki bilgileri en yakın akrabalarıyla birebir görüşerek kaleme almış ve yayımlamıştır.
İşbu bilgiler ışığında aydınlanan Zerger Mahir Baranseli 1965 yılında “Kağızmanlı Hıfzı “adlı bir kitap yayımlamıştır Yine Kağızmanlı Folklor uzmanı Mustafa Turan Hoca yıllarca Kağızman’da öğretmenlik yapmış, derlemelerde bulunmuştur. Bu çalışmalarına Hıfzı’yı da dâhil ederek ciddi bilgileri gerçek kaynaklardan alıp 1988 de “Kağızman ve Aşık Hıfzı” kitabını çıkarmıştır.(2)
Hıfzı hakkındaki bilgileri bu doğru kaynaklardan istifade ederek bazı yazılar yayımlayıp kendisine “Araştırmacı Yazar” payı çıkaranlar ve Kağızman’ın dışında oturarak kulaktan dolma bilgilerle kendi adını büyütmek için Hıfzı’ yı işleyip onun hayatı hakkında “doğrusunu ben bilirim “diyenler var.
Prof. Dr.Ensar Aslan’ın yaptığı gibi Hıfzı öyle Erzurum’da oturarak öğrencilerin yalan yanlış hazırladıkları tezlerle ve de yöre Âşıklarının aktardığı işitme bilgilerle yazılmaz. Hıfzı doğum yeri olan Kağızman’ın Toprakkale Mahallesi’ne uğranarak yazılır.
Hıfzı’nın aşık olup evlendiği Sona İran’dan gelip Ağrı’ya Ağrı’dan Kağızman Torakkale’sine yerleşmiş Cellolar (Celaliler)lakaplı, Kürt kökenli bir ailenin kızıdır.Bu ailenin Telli ,Sona,Anşa,ve Gülavat adlı dört kızının ikincisidir.Bu kesindir.Çünkü Sona’nın babası Hamza,Hıfzı’nın amcası falan değildir.Onun amcası Sail Bey’dir.Sail Bey’in Sona adlı kızı yoktur.Onun kızı Ziyade’dir.İnce hastalık denilen veremden on beş yaşında iken ölmüştür.Bunun tanığı Ziyade’nin kardeşi,Hıfzı’nın amcası oğlu Sail Bey Kerem’dir.Hayattayken bu bilgileri vermiştir.Yine çok yakın bir zamanda vefat eden bir tanık var ki Hıfzı’nın küçük baldızıdır.Bu Gülavat Nene’den başkası değildir.
Paşa Hoca Yusuf Kadak’ın kaynanası Gülavat Nene, Hıfzı’nın eniştesi olduğunu, ablası Sona ile evlendiğini, Sona’nın Sail Bey’in hanımı Süsen bacı tarafından zehirlenerek öldürüldüğünü, Anşa’nın ise Hıfzı ile kaçtıktan sonra yakalanıp geri getirildikten bir müddet sonra Karabağ’ da halasının oğluna kocaya verildiğini bizzat kızı Nerman Kadak’a anlatmıştır.
Hıfzı’nın eşi,15 yaşında aşık olup1911 yılında evlendiği komşuları olan Hamza’nın kızı Sona’ dır.Nüfus kayıtlarında bile Telli ile Yaşar Özürküt,Ensar Aslan’ın verdiği bilgilere dayanarak Hıfzı’nın Sona’ ya aşık olup Anşa’yla evlendiğini belirtiyor.İkinci bir yanlışlığı da yaparak Anşa’yı Sona’ dan büyük gösteriyor.Oysa Sona Anşa’dan büyüktür.Daha sonra Hıfzı ile Anşa’yı birlikte gurbete çıkarıyor. Sona’yı hastalandırıp yataklara düşürüyor. Sona vefat edince ağıtı Sona için yaktırıveriyor.(3)
Yaşar Özürküt’ün kitabı yayımlanmadan önce kendisiyle telefon görüşmesi yaptık. Elindeki bilgileri bana aktardığında “onlar yanlış bilgilerdir yayımlama “dedim. Bana Ensar Aslan’ın doğru tespit yaptığını belirtti. Doğru değil dedimse de dinlemedi.
Bir kere Hıfzı Anşa ile evlenmemiştir. Nüfus kayıtları bunun kanıtıdır bir. İki, Hıfzı Kağızman dışına çıkmamıştır. Üç, Hıfzı evli olduğu Sona için Sefil Baykuş ağıtını yakmamıştır. Bu ağıtı amcasının ince hastalıktan ölen kızı Ziyade için yazıp ailesine,yakınlarına,amcası oğlu Kerem’e kendi ifadesiyle bildirmiştir.
Hıfzı’nın Sefil Baykuş ağıtını karısı Sona için yazdığını savunan bir başka isimde Bican Veysel Yıldız. Sona bir kere Hıfzı’nın amcasının kızı değil. Hıfzı:
“Emmim kızı aç kapıyı gireyim” diyor. Sayın Yıldız buna açıklama getirerek “Biz sevdiğimize emi kızı demiyor muyuz?” ifadesinde bulunuyor. (4). Oysa hiçte öyle değil. Kim dayısının kızına emi kızı demiştir. Kim bibi kızına emi kızı diye hitap etmiştir ki yabancıya da emi kızı deyiversin?
Hıfzı’nın Sefil Baykuş’u kime yazdığı ortada. Hiç kimse lütfen ileri geri çekmesin. Sona, kızı Telli dört yaşında iken vefat etmiştir ve üç çocuk anasıdır. Yirmi-yirmi bir yaşlarındadır Sona. Oysa Ağıt:
Emmim kızı aç kapıyı gireyim
…………..
Kocaldın mı on beş yılın sonası
…………..
Ergen kıza beyaz bezler uyar mı?
…………..
Körpe maral idin dağlarımızda
Gibi mısralar da kimin için yazıldığını ispatlıyor.
Bir kere bu ağıt on beş yaşında bir ergen kız için yani bekar kız için yazıldığını şairin dilinden belgelemektedir. Yoksa ki bu mısralardan üç çocuk anası olan bir kadının ağıt ifadesi çıkarılamaz.
Çıkarmaya çalışanlar da gaflete düşmüş olur.
Emmi kızı karşı cevapta:
“Cehiz düzemedim ömrüm az idi “diyor.
Cehiz düzemediğini, evlenmeden de ömrünün bittiğini vurguluyor. Bu cevabı Ziyade’nin ağzından veriyor. Ardından:
“Yaren yoldaş beni düşlerde görsün” diyerek te eşi olmadığı için dostlarından, yoldaşlarından fatiha dileklerinde bulunuyor. Zaten ağıtın Anşa için yazıldığı hiç söylenemez. Çünkü Anşa Karabağ köyüne kocaya veriliyor. Sonra Dersim’e göçüyor. Daha sonra da hastalanarak vefat ediyor ki bu bilgileri bacısı Gülavat ve yeğeni Nerman Kadak teyit etmiştir.
“Sefil Baykuş” söylemine gelince her şeyden önce bizdeki mitolojik inançta baykuş, bağların, bahçelerin, dışında tüneyen bir kuştur. Mezarlık ise köhne mekan, virane ve ıssız bir yerdir. Hıfzı mezarlığı viraneye benzettiği için orada tüneyen amcasının kızını da ilkin viraneden yola çıkarak baykuşa, ama sefil yani sükut bir baykuşa benzetmektedir. Mezarlık bağlık bahçelik bir mekân değildir çünkü. Issız bir mekândır. Bu yerde tünese tünese baykuş tüner düşüncesiyle:
“Sefil baykuş ne gezersin bu yerde” demiştir.
Sefil benzetmesi, sessiz sükût olduğu için yapılmıştır. Zararsız baykuş, sükût baykuş, sessiz baykuş demiştir. Baykuş demek zorunludur. Çünkü gezdiği, yattığı yer ıssızlık, viraneliktir. Daha sonra selam veriyor ve şeyda bülbül diye hitap ediyor.
Lise kitaplarında Türk Dili ve Edebiyatı 1 de Hıfzı’nın ağıtına açıklamalar yapılırken “sefil” kelimesini “aşağılık” anlamında kullanılmıştır diye zikredilmiştir. Böyle bir cehalet olabilir mi? Sefil kelimesi Kağızman’da sükut, sessiz manasındadır. Toprakkale’de de “Sefil Ahmet”diye bir insan vardır. Bu lakap ona sessiz, sükût, zararsız insan olduğu için verilmiştir. Hıfzı’da bu manada kullanmıştır “sefil” i .(5).
Karslı Murat Çobanoğlu bir kasetinde Hıfzı’yı Kağızman Hakimliği’nde Mubaşır yapıp Kars’a gönderiyor. Dönüşü sevgilisi Nergis’in öldüğünü, Hıfzı’nın mezarının başına gidip ağıt yaktığını belirtiyor. Bir kere Murat Çobanoğlu’nun şunu iyi bilmesi gerekir ki Hıfzı’nın Nergis adında hiç sevgilisi olmamıştır. Hıfzı bir hafızdır. İmamlık yapmıştır. Kırk yıllık Karagünler’de Kağızman Rus Hükümeti emrinde olup savcısı, hâkimi gayri Müslümdür. Hıfzı gibi bir Müslüman Türk’e mubaşırlığı kim verir?
Çobanoğlu yıllarca Kağızman’a gelip gitmiş, düğünlerde derneklerde bulunmuştur. Saz çalmış muhabbet etmiştir. Ne yazık ki Hıfzı’nın hayatını öğrenememiştir. Ya duyduğu ya da uydurduğu bir hikayeyi anlatarak Hıfzı söylencesine katkıda bulunmak yerine zarar vermiştir. Kanımca her ozan geçmişi doğru kaynaklardan öğrenip yeni kuşaklara öyle aktarmalıdır. Yoksa bilgi yumağı açıldıkça arapsaçına döner, düşen içinden çıkamaz.
Hıfzı hakkındaki diğer bir yanlışta Mustafa Turan Hoca’nın kitabına aldığı “Aşıklara”adlı şiirdir. Rahmetli Nejat Birdoğan’ın Su Gazetesi’nde yayımladığı bu şiir Hıfzı adına yayımlanmıştır. Bendeki gazetede hıfzı adı çizilip Cemal Hoca adı eklenmiştir.(6). Bir kere bu şiir üslup ve bilgi olarak Hıfzı’ya uymamaktadır. Hıfzı’nın şiirleri incelendiğinde aşıkların adının geçmediği görülmektedir. Hıfzı hafız olduğu için tasavvufi konularla en çok peygamber adlarını sıralamıştır. Bir Sümmani’yi, Şenlik’i dile almaz. Belki de İlhami’yi, Erbabı’yı, Nihani’yi tanımaz bile. Fakat Cemal Hoca çevre âşıklarıyla içli dışlıdır. Ve bu şiir onun üslubu ve bilgileri dâhilindedir. Demiyor mu ki:
“Mazlum Cemal’da da var bu yaralar
O da Camuşlu’da kavruldu gitti”
Benim Bican Veysel Yıldız’dan da duyduğum kadarıyla Mustafa Turan Hoca, Cemal Hoca’nın olan bu şiiri bir hata ile Hıfzı kitabına aldığını belirtmiş ve Cemal Hoca’nın şiiri olduğunu söylemiştir.
Hıfzı’nın beni üzen bir yanı da Kağızmanlı Edebiyat Öğretmeni Metin Kaya’nın sattığı tapulu mülkü Taşkahve’nin mahzenindeki elyazma dosyaları arasından 2001 yılı çıkan 17 kıtalık “Bu Dünya” adlı yayımlanmamış bir şiiri oldu. Doğuştan şair yaradılışlı Hıfzı’nın bu şiirini Metin Kaya 1960’lı yıllarda ele geçiriyor. Ne yazık ki bir dergi, bir gazetede yayımlamıyor. En sonu Taşkahve’yi satıp ta Kağızman’ı terk ederken o şiiri de dosya ve kitaplarla birlikte yakılıp yırtılmaya terk ediyor.Alın size işte bir edebiyatçı duyarlılığı..
17 kıtalık bu şiirin bir 17 kıtalık örneği de yakın zamanlarda Mustafa Turan tarafından ele geçirilmişti. Ondaki nüsha ile bendeki nüshayı karşılaştırdık. Ondaki üç kıtanın bende, bendeki üç kıtanın onda olmadığını gördük. Ve bu kıtaları yerleştirdiğimizde bu şiirin kıta sayısının 20 olduğu ortaya çıktı.
Hıfzı’nın yayımlanmamış ve kitaplara geçmemiş 20 kıtalık “Bu Dünya” ayaklı şiirini Kağızman’ın Sesi’nin 288. sayısında ve benim çıkardığım Aras’ın 1 nci sayısında yayımladım.(7)
Şimdi hep birlikte Hıfzı’nın bu uzun soluklu şiirini okuyarak haz alalım:
BU DÜNYA
Dinleyin ağalar tarif edeyim
Fani değimlidir yani bu dünya
Bir kapısız hane kimseler bilmez
Gün be gün artırır şanı bu dünya
Adem Havva evvel dadına yetti
Nice yüzyıl anlar ömür sarfetti
Encamı anlarda dünyadan gitti
Havva’dan ayırdı anı bu dünya
Âdem Havva buna şaşıben kaldı
Bak iki kardaşa ne fitne saldı
Habil’in muradın elinden aldı
Kabil’e ettirdi kanı bu dünya
Kabil’i mest edip attı bir taşı
O taşa rast geldi Habil’in başı
Habil koydu gitti kavim kardaşı
Ondan bilindiki fani bu dünya
Âdem Peygamber’den Nuh’a varınca
İnsanlar kaynadı misli karınca
Abadı hoş görür kendi karınca
Harap etti o mekânı bu dünya
Orda gitti insanların hayası
Nuh’a bakmadılar oldular asi
Suya gark eyledi o kadar nası
Anda oldu Nuh Tufanı bu dünya
Hep su aldı kara yerin yüzünü
Deresini tepesini düzünü
Kimisinin hak kurtardı özünü
Andan artıp oldu sani bu dünya
Bu dünyaya gelen elbette gider
Hanidir yüz yirmi dört bin peygamber
Hani Şah-ı Âlem Sahib-i Mimber
Netti o Şah-ı Cihan’ı bu dünya
İnanma dünyaya uyandır dili
Hani Hak arslanı o gerçek veli
Sahibi Zülfükar Hazreti Ali
Nitti o Şah-ı Merdan’ı bu dünya
Hani nitti nida eden Bilal’ı
Hani Peygamberin dokuz helali
Hazreti Fatıma kaşı hilali
Nitti o Mah-ı tabanı bu dünya
Bu dünyadan asla vefa ummu sen
İnanma ki kimse kala sağ esen
Hazreti Hüseyin Hazreti Hasan
Nitti ol iki civanı bu dünya
Her kimi sorarsan toprakta ara
Nicesi yüzünü vermiştir yara
Çaresiz ölüme bulmuştu çare
Acep nitti o Lokman’ı bu dünya
Bir nazar et yalancı meydana bak
Cennet yapan şeddad-ı şeytana bak
Kaftan kafa hükmeden sultana bak
Yemedi mi Süleyman’ı bu dünya
Kimi yağa bala indirmez başı
Kimisine vermez doyunca aşı
Kimisi beğenmez kutnu kumaşı
Kimine vermez keteni bu dünya
Bu dünya fanidir kalmaz selamet
Bir gün kıyametten gelir alamet
Deccal çıkar dünya olur melamet
Gösterir ahır zamanı bu dünya
İsa iner teccallarla cenk eder
Bu cihanı teccallara teng eder
Tevahu fitnesi aradan gider
Kırk yıl İsa’nın mihmanı bu dünya
İsa gidip dünya halı kalınca
Cümle âlem ayşınuşa dalınca
Emredip İsrafil suru çalınca
Dağıtır taht-ı divanı bu dünya
İsrafil bir kere surunu vurdu
Künfe yükün emri âleme erdi
Nice yüzyıl bir insanı gördü
Ne bir kuşu ne insanı bu dünya
O zamanda alam giyer hep kara
Kalmaz al üstünde bir kitap kara
Ay gün her taraftan olur kapkara
Harap görür asumanı bu dünya
Hak-taala evrakları saçanda
Herkes cihed bulup gözün açanda
HIFZI der ki biz mahşere göçende
Orda teslim eder canı bu dünya
Kaynaklar :
1-Yard. Doç.Dr. Ali Berat Alptekin-Esma Şimşek, Türk Folkloru Araştırmaları, Milli Folklor Araştırma dairesi Yayınları 114-1989 sayfa 143
2-Z.Mahir Baranseli, Kağızmanlı Recep Hıfzı, Kars 1965 Özkenet Matbaası 68 s.Kars Halkevi Yayını 1.
Mustafa Turan, Kağızman ve Aşık Hıfzı Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Öğretmen yazarlar Dizisi 19 Baskı Yılı 1988 107. sayfa
3-Yaşar Özürküt, Öyküleriyle Türküler 4 Mart Matbaacılık Sanatları İstanbul, Mayıs 2003- Kültür Bakanlığı’nın destek ve katkılarıyla.
4-Bican Veysel Yıldız, 19 Ağustos 2004 yılı İstanbul görüşmesi.
5-Türk Dili ve Edebiyatı 1.İnkılâp ve Aka Kitapevleri Hakan Ofset 1984 Yeni Lise Kitapları
6-Nejat Birdoğan, Su Gazetesi Sayı 1 Mayıs1964 Sayfa 4 Kağızman
7-Kağızman’ın Sesi, Aralık 2001 Sayı -288 Kağızman
Aras Gazetesi, 2002 Kağızman Sayı–1
(*) Sait Küçük 1964 Kağızman doğumlu. Halk Ozanı ve Araştırmacı Yazar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.