- 835 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BULAŞMAYIN
======BULAŞMAYIN=====
Emekliydi adam. Kumlarının güneş ışınlarında pırıl pırıl parlaması ile meşhur bir batı Anadolu sahil kentinde emekli ikramiyesi ile aldığı arsasının üzerine yaptırdığı dört katlı yüzme havuzlu villasında tatilini geçirmeye gelmişti bu batının güzel tatil kentine.
Astımı vardı biraz. Astıma havası iyi gelir dedikleri için seçmişti burasını. Plajları mavi bayraklı. Denizi şerbet gibi durgun ve tertemiz. Suyu bol. Pleyit gibi dümdüz bir arazide kurulmuştu bu tatil kenti. Üstelik Türkiye’nin en ucuz tatil kentiydi batıda ki. Bu yüzden İngilizlerin çok rağbet etmelerine sebep olmuştu. Yukarıda saydığım özellikleri.
Adamın evi İngilizlerin mahallesindeydi. Her sabah “morning” sesleriyle selamlarlardı birbirlerini. Akşam üzerleri de İngilizler barlara gider. Türklerde teraslarında sakin, sakin dinlenirlerdi. Esasında koca mahallede üç Türktüler zaten.
İki sene sonra bir Bulgaristan modası çıkardı İngiliz aileler. Birer, birer sattılar villası olanlar villalarını ve dairesi olanlarda dairelerini, Bulgaristan’a gittiler. Onlar gittikten sonra bir bayram günü kızı geldi ziyaretine üç geceliğine. Terasta otururken akşam yemeği zamanı bir telaş başladı İngilizlerin evini alan kimisi yurt dışında çalışan kimisi emekli Türklerin evlerinde. Kızı baktı, baktı ve babasına döndü.
-“ Baba .”dedi. “ bu seneye kadar çok sakindiniz ve kafanızı dinliyordunuz. Ama şimdi Türkler geldiler birazdan mangallar yakılır. Etler pişirilmeye başlanır etrafı bir is kokusu sarar. Ardından çocuklar sokağa salınır. Kimi bisiklet biner, kimi top oynar kimisi de saklambaç. Sizinde kafanız şişer durur artık. En önemlisi de kavgalar başlar aileler arasında sokakta.”
Sanki o söylememişti olacakları daha. Mangallar yakılırken sataşmalar şakalar, birbirine takılmalar başladı sokakta. İçkilerin markaları söylendi. Etlerin kalitesi tartışıldı. Kömürün yananı yanmayanı. Almanya, Hollanda, İtalya, İngiltere, Fransa,İzmir, İstanbul konuşuldu. Etler pişirilip alkolde alınmaya başlanınca, çocuklar sokağa salındı topun, bisikletin, sobe oyununun başına.
Saat gecenin on ikisi olunca yaşlı emekli odasına çıktı yatmaya. Ama sokaktan bir taş sesleri gelmeye başladı kulağına. Kızı biraz önce yatmıştı. Gürültüden rahatsız olmasın diye başını uzatıp baktı pencereden ne oluyor diye. Kapısının önünde duran arabasının arka tekerleğin üstündeki janta çocukların biri bir arma yapıştırmış onu dart tahtası gibi kullanıp nişan alarak taş atıp duruyordu. Diğer çocuklarda bakıyorlardı vurup vurmadığına. Vurunca alkışlıyorlar. Vuramayınca da “yuh “ çekiyorlardı. Bağırdı adam pencereden “ evladım dedi bak o araba yeni alındı boyası zedelenir o attığın taşlardan yapma bırak taş atmayı. Git yat saat on iki oldu.” Dedi. Çocuk dinlemedi adamı atmaya devam etti taşları. Adam ailesine seslendi “ çocuğunuz arabama taş atıyor çağırın yatırın artık. Bir hasar vermemiştir inşallah. Şimdi inip bakacağım yazık olmasın ne de olsa o bir milli servettir.”
Sen misin böyle söyleyen. Adam arabasının başına hasar var mı diye bakmaya gelince koştular evlerinden çocuğun annesi, babası, kardeşleri, dedesi, ninesi.
-“yedi yaşında çocuk oynamayacak mı sokakta, araban çok kıymetliyse başka yere koy. Şimdi sana gösteririz gününü,konuşma fazla,sen kimsinde bizim çocuğumuza laf söylüyorsun? ” gibi hakaret amiz sözlerle suç bastırırcasına söylendiler adama.
Adam anlamıştı davranışlarının özünü. Hiç sesini çıkarmadı döndü arkasını evine girdi. Çocuklarına ve eşine “ BULAŞMAYIN” dedi. “Bulaşmayın kalite meydanda.” Ertesi günü aldı arabasını pasta yaptırmaya götürdü. Ama pastada derin lekelerin ikisini çıkaramamıştı bir türlü. Boya karartıvermişti yüzünü.
Bu birinci olay değerli dostlarım başkaları da var, onları da ileride yazacağım izniniz olursa.
Tabi herkes ayni değil elbette, çok düzgün insanlarda var. Ama böyleleri de var işte.
Sevgilerimle kalın.
………..Hüsnü Sönmezer 20.eylül.2015
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.