- 528 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Neşter Yarası
Gönül metrajlı bir hikayenin arta kalan senaryosu...
Dudaklarımda eski bir taksim neyi. Uzadıya giden caddelerin boynu bükük kemancısı gibiyim.
İçim darmadağın, gözlerim uzak ve kelimelerim yetersiz.
Gülmek ne çok yakışırdı oysaki, eksik semaların günahsız melodilerine.
Aldığım yenilgilerin darbelerinden bir haber, nefes ötesi yalnızlıklar diz boyu.
Acı, geceye vurulmuş bir kelepçe gibi; sessiz ve yıkıntısı büyük (...)
Eksik kalmış bir senfoni kaçakçısı gibi satıyorum tüm notalarımı.
Ben kimim, neyim, neredeyim bilmiyorum...
Zaman denen o kavaramın ele geçirdiği tüm hayallerimi, ardı olmayan iki hüzün arasına sıkıştırdı.
Hiç beklemediğim anlarda, hiç olmadık zamanlarda tattım bir neşterin tadını sırtımda...
Önce bir acı hissediyorum ve ardından gözlerimin uzaklara baktığını ama göremediğini anlıyorum.
Ne çok bakıp da göremediğim şey varmış oysa.
Dost olmayan görünür elbet, dost olup neşteri saplayan görülmez hiçbir zaman.
Eylenmez ki gönüle ihanet edene kelam.
Şehrin tüm ışıklarını kapatın ve dinleyin bu sessiz çığlımı.
Ya da duymak için elinizden geleni yapın.
Göçtüm bilmediğim diyarların en saf yerine.
Yıkıldı tek tek bir umut beklediğim hayallerim.
Gecenin bir vaktinde, elimde bir kahve ile gökyüzünü seyre dalıyorum.
İçimde anlamsızlaşmış binlerce duygu...
Bir sigara yakıyorum ardından ve ardı geliyor tüm yarım bıraktığım özlemlerin.
Adını nefret koydum intihara kalkan aşk cümlelerimin.
Aşk bu işte, ötesine gidemediğimiz ve her defasında yenilgi aldığımız bir nefret intiharcısı.
Faili meçhul bir cinayetin adıdır belki de, dudak payı bırakılmış kadeh bardakları.
Bir kadının saflığı gidiyor, sokak arasında başlayıp otel odalarında biten hikayesi.
Kendimizi hiç olmadık yükseklerden bırakıp, yaşamaya devam etmek istiyoruz.
Yaşamın bize verdikleri karşısında aldıkları o kadar fazla ki biz buna yaşamak diyoruz.
Çıkmaz sokakların ötesinden karanlığa doğru yol alıp duruyoruz.
Gemiler kalkmaya devam ediyor terkettiğimiz limanlardan.
Terkettiğimiz sadece liman değildi oysaki, kendimizi kendimize terkediyoruz.
Bir yağmur başlıyor ardından ve biz olabildiğince ıslanıp döküyoruz en nefret dolu duygularımızı.
Ne çok şey hapsetmişiz içimizde, hiç olmayacak kişiler için.
İlk Harput’ta tanışmıştım onunla, ilk orda sevmiştim ve ilk orda nefret etmiştim ondan...
Sonra kalkıp onun yüzünden Harput’a sövmüştüm.
Ne aşkları barındırır içinde derinden... Sevilen anlamıyorsa sevenin dilinden, Harput neylesin.
Yaşım 19 (...)
Tarih defterime senin için şiirler yazıyorum artık, öksüz kalmış tüm kelimelerimle.
Dili yetim biriyim ben, dayanamam böyle gidişlere...
Ardından bıraktığın virane, Harput’a küstü bilesin.
İndi şehre ve kayboldu sana benzeyen tüm mısralarda.
Tüm mevsimler adını zikreder durur ama ben sana sövmekten alıkoyamam kendimi...
Sor bana pişman mıyım? Ne pişmanlıklar yaşadım ben, bir çizikte Fırat’a atsam çok mu?
Unutulmak neye fayda artık, hatıra getirmek istemiyorsan beni...
Çerçeve arasına sıkıştırılmış duvarlar üzerime gelir durur.
Tek dert ortağıdır soğuk eskimiş duvarlar.
Koca bir şehirde dört duvar arasında kalmak, ne acıdır...
Ve o bilinmedik zaman geldiğinde, elinde ne dost kalır ne de dost bildiğin neşter yaraları...
Son...
Son demek kolaydır, peki ya sonunu getirebilmek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.