Tanrıyla...
Konuştun benimle...
Tanrı kelamı böyle oluyor. Kimin eliyle, kimin diliyle ve aracılığıyla olduğunun önemi yok. Tanrı kelamı böyle sarsıcı, böyle "hadi cevap ver" diye zorlayıcı oluyor. Anlıyorsun O olduğunu. Sana söyleyenin, seninle konuşanın O olduğunu anlıyorsun!
Ve işte buna aşık oluyorsun...
İçinde sakin sakin akan dereleri çağlatıyor, dingin durgun denizleri kudurtuyor, rüzgarlarını hoyratlaştırıyor... Yüreğinin en derinine sızıyor o kelam. Bir hançer gibi saplanıp kalıyor, çıkmıyor yüreğinden, beyninden. Gözlerinden yaş olup fışkırıyor, dilinden ’ah’ olup çıkıyor, elini yumruk yapıp sıkıyor o kelam...
Binlerce kez duyduğun ama kulak ardı ettiğin, anladığını sandığın ama anlamamış olduğun binlerce sözü bir anda işleyiveriyor aklına. Anladığını sanmıyorsun, anlıyorsun! O kelam bir tokat gibi iniveriyor yanağına, o yanağın kızarıklığında anlıyorsun, acısında değil. Acı tokadın değil, tokatla atılanın anlaşıldığındaki acısı!
O kelamla " e, şimdi ne yapacağım" diyorsun. Vereceğin cevap hemen biraz sonra atacağın adımı belirleyecek gibi. O cevabı veremezsen çaktın, çakıldın. Kapılar kapanacak yüzüne artık tek bir söz söyleme hakkın kalmayacak. O cevabı vermezsen
"sevda sahrasında mecnun değilsen
ne Leyla’yı çağır, ne çölü incit"
diyecekler sana. O kelam senin aşıklar sofrasında yerin olduğunu söylüyor, seni davet ediyor. Ve eğer cevap vermezsen o kendi yavan, tatsız sofrana geri oturtuyor seni
O kelam insanı kendine getirmiyor, kendinden geçiriyor., kaybettiriyor. O kelam karşısındaki acizliğin kahrediyor seni. Bildiğin bütün ezberi yerle bir ediyor, unutturuyor. Sana yeni sorular, yeni cevaplar aratıyor. Ama tek bir şans tanıyor o kelam. "İşte kapı ya aç gir ya da bir daha ’ol’madan gelme bu kapıya" diyor.
"Çağırdın, istedin geldim. İstediğin burada" diyor ve sen donup kalıyorsun.
Ben donup kaldım.
Tanrı konuştu benimle.
Ama ne konuşma!
O uzun sözlerle anlatmaya çalıştığım, attığı tokadın sesi:
SEÇ!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.